Atatürk, 5 Ağustos 1920’de Pozantı Kongresi’nde yaptığı konuşmada ‘Peygamber’in esaret tanımayan dindar ümmetinin cihat ordularının öncüsü olmanın şerefiyle iftihar ettiğini’ dile getiriyordu.
(Atatürk’ün Bütün Eserleri, 9/133)
Hz. Muhammed, her şeyden önce, Müslümanların bağlarını, bukağılarını parçalayan, onları özgürlük ve efendiliğe doğru kanatlandıran bir öncüydü.
Kur’an, Hz. Muhammed’i böyle tanıtıyor:
Prangaları kıran rehber…( Âraf Suresi’nin 157. ayetini Türkçe bir mealden bir kez daha okuyun. Tercihen, Yaşar Nuri Öztürk’ün Türkçe Meali’nden okuyun. )
Batılı emperyalistler Kurtuluş Savaşı sırasında Atatürk’e şu adı koymuşlardır:
‘Müslüman dünyanın militan lideri’ (Atatürk’ün Bütün Eserleri, 8/115)
Batı onu böyle görüyordu. Ve esaret tanımayan ümmetin dindar evlatları da onu böyle görüyor, ardından gitmeyi gurur biliyorlardı.
Ama aynı günlerde onu tam tersi bir gözle gören, mandacı-teslimiyetçi mürteci dinciler onun idamına ferman çıkarmışlardı. Ferman ve fetva.
‘Müslümanların militan lideri’ özgürlük savaşçısı için, esaret tanımamanın kutsal bir modeli vardı:
Hz. Muhammed.
Milleti tarafından ‘İslam’ın Halaskârı Gazi’ unvanıyla yüceltilen Mustafa Kemal, ‘esaret tanımamanın sembolü’ bildiği Peygamberi’nin en büyük mucizelerinden biri olarak da onun, ‘İslam’ın kader savaşı’ diye tanıttığı özgürlük savaşını, Bedir Harbi’ni gösteriyordu.
O Bedir Harbi ki, İslam’ın büyük vicdanı Mehmet Akif Ersoy (ölm. 1936) tarafından Çanakkale Savaşı ile aynı mâna ve önemde görülmüştür.
Ve o Çanakkale Savaşı ki, İslam’ın bir başka büyük vicdanı ve Akif’in sanat ve kader arkadaşı olan Muhammed İkbal (ölm. 1938), o savaşı veren Anadolu çocuklarının kanlarından bir damlayı “Hz. Peygamber’e sunulabilecek hediyelerin en mukaddesi” olarak tanıtıyor.
Çanakkale’yi geçilmez kılan erlerin, Kur’an dini açısından yerlerine ve önemlerine dikkat çekerken şöyle diyor, Mehmet Akif:
“Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor tevhidi, Bedr’in arslanları ancak bu kadar şanlı idi.”
İslamiyetin mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız. Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki; buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz. Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyete lakayt olmakla ittiham edildik.
Fakat bu ittihamlara rağmen peygamberin son arzusunu yani, mukaddes toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız.
“Şimdi kendimize kâfi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için İslamiyetin mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hristiyanların nüfuzu altına girmesine mani olacağız. Buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz. Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyete lakayt olmakla ittiham edildik. Fakat bu ittihamlara rağmen peygamberin son arzusunu yani, mukaddes toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız.
Cedlerimizin, Selahaddin’in idaresi altında, uğrunda Hıristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hakimiyet ve nüfuzunun tahtında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar bugün, Allah’ın inayeti ile kuvvetliyiz.”
Bu sözler Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e ait.
Atatürk halen yaşasaydı, AB, ABD, BM ve İsrail’e karşı nasıl bir tavır takınırdı? Dünya Gündemi Gazetesi, arşivlere girdi ve son derece dikkat çekici bir belgeye ulaştı.
Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın imzasını taşıyan bu belgede yeralan şu ifadeler Atatürk’e ait:
“İslamiyetin mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız. Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki; buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz.
Peygamberin son arzusunu temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız.”
Belgenin Tam Metni
Bazı çevrelerin Atatürk’le ilgili iddialarına son verecek olan bu belge, İçişleri Bakanlığı Matbuat Umum Müdürlüğü antetini ve 20 Ağustos 1937 tarihini taşıyor. Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Cumhurbaşkanlığı’na hitaben yazdığı ön sunuş yazısında “Bombay Chronicle gazetesinin 27.8.1937 tarihli nushasında ‘Filistin’e el sürülemez, Kemal Paşa Avrupa’ya ihtar ediyor’ başlığı altında bir yazı intişar etmiştir.
Bu yazının Türkçe örneği ilişik olarak sunulmuştur. Bu vesile ile saygılarımı tekrarlarım” diyor.
Belgeden anlaşıldığına göre Mustafa Kemal Atatürk’ün, Meclis’te yaptığı bu konuşmayı, önce, Ankara’da Türkçe yayınlanan Hakimiyeti Milliye gazetesi yayınlamış.
Hindistan’da yayınlanan Bombay Chronicle gazetesi de bu açıklamayı Hakimiyeti Milliye gazetesinden almış. Aslı Ankara’da Milli Arşiv’de 030 10 266 793 25 numaları dosyada saklı tutulan belgeye göre, Mustafa Kemal Atatürk’ün Kutsal Topraklar’la ilgili olarak Meclis’te yaptığı bu konuşmanın tam metni şöyledir:
“Arapların Avrupa siyasetine nüfuz edemeyip bu sözde istiklal kelimesine inandıkları ve bu uğurda Arap memleketlerini Avrupa emperyalizmine esir kıldıkları çok şayanı teessüftür.
Arapların arasında mevcud olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz vakıa birkaç sene Araplardan uzak kaldık. Fakat şimdi kendimize kafi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için İslamiyetin mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız.
Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki; buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz.
Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyete lakayt olmakla ittiham edildik. Fakat bu ittihamlara rağmen peygamberin son arzusunu yani, mukaddes toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız.
Cedlerimizin, Selahaddin’in idaresi altında, uğrunda Hristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hakimiyet ve nüfuzunun tahtında (altında) bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar bugün, Allah’ın inayeti ile kuvvetliyiz.
Avrupa bu mukaddes yerlere temellük etmek için yapacağı ilk adımda bütün İslam aleminin ayaklanıp icraata geçeceğine şüphemiz yoktur.”(Yaşar Nuri ÖZTÜRK hocanın yazılarından derlenmiştir)