Aşağıdaki yazı TRT yapımcısı Nazmi Kal bey tarafından gönderildi. Balıkesirli hemşehrilerimizi o günlerin anısından haberdar eden Nazmi Kal beye teşekkür ederim.
Balıkesirli hemşehrilerim; sayın Nazmi Kal beyin bizlere ulaştırdığı bu anıyı ve Balya ve Edremit ilçemizde Atatürk ve Latife Hanım’ın yaşadıkları bölümü titizlikle okumanız umuduyla.
*****
“MAHU AYGEN HANIM.
1923 Yılı kışı idi. Serbest doktor olan eşimle Edremit”te idik.Rumlardan kiraladığımız büyükçe bir evde oturuyorduk. Evimiz büyük olduğu için ve eşimde doktor olduğu için o yıllarda Edremit’e gelen askeri erkanı genelde bizim evde misafir ederdik.Otel yoktu.
Bir akşam telefon çaldı ve Kaymakam İsmail Hakki Bey ve 4. Fırka Kumandanı Sabri Paşa bizi ziyarete geleceklerini bildirdiler.Vakit gece yarısını geçmişti, mühim bir şey olduğunu anlayarak hemen “buyurun”dedik. O yıllarda telefon çok nadirdi eşim doktor olduğu için bize verilmişti.
Kaymakam bey ve fıkra kumandanı hemen geldiler ve “Ertesi günü saat 17’de Gazi Paşa hazretlerinin Latife Hanım’la birlikte Edremit’e teşrif edeceklerini ve bizim onları misafir etmemiz” ricasında bulundular.”Sizin salonlarınız büyük ancak siz misafir edebilirsiniz”dediler. Şaşırdık ama bu şerefli vazifeyi kabul ettik.Vakit çok dardı, bir gün bile yoktu. Layıkı veçhile hazırlanmak zordu.Vakıa şimdiye kadar gelip geçen nice paşaları misafir etmiştik ama işin içinde bu defa hem bir hanım hemde Gazi Paşa vardı. Edremit mutaassıp bir yerdi, biz çarşaflıydık. Bir kadın bir erkekle konuşamazdı.
Sofrada 70-80 kişi yemek yiyecekti. Kaymakam Bey’e “muallime hanımlardan birkaçının bana yardımcı olmasını”söyledim. “Yemekler Belediye’den temin edilecek” dediler. “Olmaz yemeklerin bir kısmını biz evde yapacağız”dedim. Çünkü orada o zamanlar yalnızca oğlak yeniyordu.”Bana birkaç hindi bulun, iç pilavlı bir hindi dolması yapalım” dedim. Yanımda hemşirem ve bu işi yapacak birkaç arkadaşım vardı. Hemen o gece onlara da haber verdim ve hep birlikte dostlarımla beraber kolları sıvadık. Hindiden başka Akçay’da o yıllarda bol çıkan levrek balığı da temin ettik, mayonez yaptık. Orada hamur işlerini çok güzel yaparlardı. Börek ve tatlıyı da yerliler yaptılar. Velhasıl oranın nefis zeytinyağı ve zeytinleri ile soframızı süsledik. Muallime hanımlar, bizler, bir kaç doktor ve avukat ailesi, çarşaf giyerek peçesiz olarak misafirimizi karşılamaya karar verdik.Öğlene doğru Kaymakam Bey ve Sabri Paşa yeniden geldiler. “Memleket ayaklandı, biz varken Gazi Paşa hazretleri bir yabancı evde kalamaz, bir yerli evde kalmasını istiyorlar” dediler. Ben de “olamaz”dedim. “Haklısınız, şimdiye kadar geleni gideni hep siz misafir ettiniz, bu da sizin hakkınız, zaten böyle bir sofra başka yerde temin edilemez”dediler. Ama”sizden rica ediyoruz bunu kabul edin, mesele olmasın yatmaya oraya götürelim” dediler. Ben “hayır olmaz” demeye hazırlanırken eşim araya girdi.”Anlayış göster, mesele çıkmasın”dedi.Bu işi Belediye Reisi yapıyordu.Yerli eşraf bizi severdi.Çok sinirlendim ama sustum. Halbuki ben misafirlerimizin evde yataklarını bile hazırlamıştım.Salonun yanındaki büyük odaya 2 karyola yan yana kurmuştum. Saat 17’ye doğru heyet eşimle birlikte Gazi Paşayi ve beraberindeki heyeti karşılamak üzere şehir dışına çıktılar. Derken Kaymakam Bey perişan bir halde tekrar bize geldi.”Aman hanımefendi mahf oldum Gazi Paşa doğru Türk Ocağına gitti, kapalıydı, Belediye’ye yürüdük orası da kapalıydı, zorla açtırdı ve içeri girdi.Eğer buradan da memnun kalmazsa yandık. Şimdi orada sinirli bir şekilde oturuyor” dedi. Kaymakamı teselli etim ve gitti. Biraz sonra eşim geldi, Gazi Paşayı kapıda karşıladı. İlk önce beni,sırası ile hemşiremi ve muallime hanımları gazi Paşa’ya takdim etti. Gazi elimi sıkarak içeri doğru yürüdü ve “Sayenizde medeni bir gece geçireceğiz,Bütün Anadolu’yu dolaştık, karım yanımda olduğu halde tek bir kadın yüzü göremedik”dedi. Gazinin arkasından Latife Hanım girdi, asker elbisesi ve kaputla idi. Bize dönerek”Affedersınız, böyle karşılanacağımı bilmediğim için bu kıyafetle geldim”dedi.Hemen kaputunu çıkarıp portmantoya astı.Merdiven başına gelmiştik.Latife Hanım önden yürüdü çıktı.Gazi durdu bana “siz buyurun” dedi.
-Nasıl olur Paşam ben ev sahibiyim. “İyi ya ev sahipleri yol gösterir”dedi.Yukarı odaya çıktık.Gazi Paşa ortada masanın başında duruyordu bana döndü? “Nasılsınız dedi. “çok iyiyim, çok memnunum ama bu akşam çokta mütessirim, çünkü kendi vatanımda kendi memleketimde bana yabancı olduğumu söylediler”diyerek Belediye Reisini gösterdim. Gazinin gözleri parladı parmağını uzatarak.”Söyle Belediye Reisi”dedi.
Belediye Reisi şaşırmış titriyordu.”Efendim sizin teşrifiniz burada herkesin hamiyeti vataniyesini uyandırdı, herkes sizi ağırlamak istiyor, kimisi şu kadar kurban keseceğim, kimi Hilali Ahmer’e şu kadar bağışta bulunacağım diyorlar”dedi..
Bende “Şimdiye kadar Mülazim Kasım Efendi’den Ordu Kumandanı Paşa hazretlerine kadar ben misafir ederken kimsenin hamiyeti vataniyesi uyanmamıştı”dedim. Gazi bana döndü.”Hanımefendi hiç müteesir olmayın, son sözümü burada söyleyeceğim, oraya yalnız uyumak için gideceğim” dedi. Ve “Haydi haber verin,benimle görüşmek isteyenleri burada kabul edeceğim”dedi ve masaya oturdu. Hanımlar da Gazi’nin etrafını çevirmişti. Baş muallime hanım Latife Hanım’la konuşuyordu, derken fener alayı geldi.Bunun üzerine Gazi “Haydı hanımlar halk bizi böyle hep birlikte görsün, birlikte görmeye alışsınlar, çünkü bu yakında olacak”diyerek hanımları önüne kattı ve pencereden,aramızdan konuşmaya başladı. Konuşma bitti, yemeğe indik. Sofraya bizim oturmadığımızı görünce “olmaz”dedi.”Biz hizmet edeceğiz” dedim.
Beni yanına oturttu. Sağ tarafında da Latife Hanım vardı. Sofra güzel çiçekli kartlarla isimlendirilmişti.Kendi önündeki kartı aldı. Bana ve Latife Hanım’a,sonra kendisi ve yanımızdaki Kazım Karabekir ve Ali Hikmet Paşa’lara imzalattıktan sonra”kafi mi hanımefendi”dedi.”kafi Paşam”diyerek teşekkür ettim ve kartı aldım.Yukarı çıktık.Büyük salonda oturduk. Ben yine Gazi’nin yanında oturuyordum. Bana dönerek “Balya’dan geliyoruz. Orada cuma namazına Latife Hanım’la durduk” dedi. O sırada yanımıza 5 yaşındaki kızım geldi ve Gazi’ye bir manzume okudu.Gazi onu dizine oturttu ve sevdi. “mektebe gidiyor musun” diye sordu.Bundan sonra iyi taklit yapan bir baytar binbaşı (Mahmut Karındaş) telefonla bir skeç yaptı. Gazi buna çok güldü ve kalkıp öbür salona doğru yürüdü.Arkasından aceleye geldi, sizi layıkı ile ağırlayamadık, bir gece daha kalmaz mısınız”dedim. Bana doğru eğildi.”Çok isterdim fakat şimdi bir telgraf aldım, İsmet Paşa çok sıkıntıda, yarın Ayvalık’a gidecektik oraya bile gidemiyorum,yarın Ankara’ya dönmek zorundayım” dedi. O esnada İsmet Paşa Lozan’da sulh müzakereleri ile uğraşıyordu.
Kapıda kaputunu giyerken “Sayenizde medeni bir gece geçirdik, çok teşekkür ederiz.”dediler ve Latife Hanım’la evimizden ayrıldılar….
Aradan uzun bir zaman geçti. Zannederim 1936 yılı idi. İstanbul’da kardeşimin üyesi olduğu Ateş-Güneş kulübüne uğramıştım.Yukarı çıkıp tam oturmuştum ki “Gazi geliyor” dediler.Bir hareket oldu ve akabinde de Gazi salona girdi gelip yanımdaki koltuğa oturdu.
Etrafındakilere “soyadı aldınız mı” diye soruyordu.
Bana da “soyadı aldınız mı” diye sordu. “Hayır Paşam henüz almadım, Aybüke almayı düşünüyorum”dedim.”Bunu Aybuka yapalım’dedi.
“Peki emredersınız” dedim ve “beni tanıdınız mı” diye sordum. Şöyle bir yüzüme baktı.”Aaa..çok değişmişsiniz”dedi. “Evet Paşam bende çok değişiklik oldu, 25 kilo verdim ve saçlarım sarıydı, şimdi kestane “dedim. “Tebrik ederim,bu kadar kilo vermek büyük muvaffakıyet”dedi.. Hiç Edremit lafı etmedim. Hemen kalktılar, gittiler.Ertesi gün akşam 8 de sinemadan evime döndüm. Kapının önünde siyah büyük bir araba duruyordu. Bir bey bana doğru yürüdü. “Sizi bekliyoruz hanımefendi”dedi. Şaşırdım.”Gazi Hazretleri sofrada sizi yemeğe bekliyorlar, kaç saattir sizi arıyoruz,dün akşam soyadı için bir yanlışlık olmuş,Gazi üzülmüş hem beraber bir yemek yeriz, hemde bu yanlışlığı telafi ederiz” dediler. Bu zat sonradan öğrendim ki kalemi mahsus müdürü Hasan Rıza (Soyak) beydi.
Araba ile Dolmabahçe’ye gittik. Bir sürü salonlardan geçtikten sonra yukarı çıktık.Atatürk deniz tarafında büyük bir salonda uzun bir masa etrafında bazı kişilerle oturuyordu..Salona girdim. Bana gösterdikleri Gazi’nin sağ tarafındaki boş bir sandalyeye oturdum.
Atatürk “Sizi çok bekledik, saat 9 olunca yemeğe oturduk, affedersınız”dedi. Çorba içmişler,balık yemeğe başlamışlardı. Bana da hemen çorba geldi, acele içtim ve bana da balık geldi.
Karşımda Meclis Reisi Kazım Özalp Paşa, yanında Fethi Okyar oturuyordu. Onları ve daha hatırlayamadığım birkaç ismi takdim etti.”Dil kurumu”dedi.
“Dün akşam size soyadı hakkında bir yanlışlık yaptım. Akşam geldim kitaplara baktım, meşgul oldum,uyuyamadım ben böyle bir hanıma nasıl böyle bir isim verebilirim diye. Hem sizin nefis yemekleriniz gibi olamaz ise de bir yemek yemek, hemde bu yanlışlığı tashih etmek üzere sizi davet etmek istedim.”dedi.
Ben tabii sıkılıyordum.Teşekkür ettim. Atatürk “şimdi bu isim meselesini sonraya bırakalım, görüyorum ki çok sıkılıyorsunuz, sizi takdim edeyim”dedi.
Ve başladı.”Bundan 13 yıl evvel Anadolu gezisine çıktığım zaman karım Latife Hanım yanımda olduğu halde bütün Anadolu’yu dolaştım.Tek bir kadınla karşılaşmamıştım. Edremit’e geldiğimiz zaman hanımefendi,zannederim eşi bir doktordu, bizi hanımlarla dolu bir cemiyetle karşıladı. Sayelerinde medeni bir gece geçirdik, güzel yemeklerini yedik, fakat hanımefendiyi üzmüşlerdi. Kendileri hazırlandıkları halde halk bizi başka bir yerde yatırmak istemişti. Belediye Reisine sordum.”halk çok galeyena geldi sizi misafir etmek için kimi Hilali Ahmere para bağışlıyor, kimi kapıda 5 kurban keserim diyorlar”dedi. Halbuki bilemiyorlardı ki benim orada hanımları erkeklerle bir arada görmem 5 değil 1000 kurbana bedeldi. Üzülmeyin son sözümü burada söyleyeceğim oraya uyumak için gideceğim dedim”dedi ve bana dönerek öyle yaptım değil mi hanımefendi dedi.
Şaşırdım.”Bu kadar teferruatı nasıl hatırlıyorsunuz”diyebildim
Atatürk “Siz hatırlamıyor musunuz”dedi.
Tabii ben hatırlarım Paşam, benim için çok kıymetli bir hatıra ve büyük bir şeref, nasıl unutabilirim”dedim.
Bana bir sigara ikram etti. Teşekkür ederek aldım. Fethi Bey sigaramı yaktı.Ömrümde sigara içmemiştim,hayatımda içtiğim ilk ve son sigara oldu. Sonra kahve geldi. Gazi kahveden sonra ikinci bir sigara daha ikram etti.Fethi Bey anlamıştı, işaret ettim, yaktırmadım. Sigarayı çantama koydum. Uzun yılar bu sigarayı sakladım, sonradan içi boşaldı, sarardı ne yazık.
Gazi “artık şimdi isim meselesine gelelim”dedi ve önündeki defterden bir kağıt kopardı. Bir şeyler yazıyor aynı zamanda anlatıyordu. “dün akşam sizden ayrıldıktan sonra düşündüm,geldim lugate baktım. Aybuka beyaz lale demektır. Biliyordum fakat aynı zamanda kelepçe manasına da geliyormuş.Ben bunu nasıl yaparım dedim.Bir isim bulmaya çalıştım. Hazır Dil Kurumu üyeleri de burada iken seni de davet ettim.Aygen’i buldum.Ama yine bir yanlışlık olmasın istiyorum.Aygen ne demektir diye onlara sordum”.
Kazım Paşa söylemek istedi, Gazi ona dönerek. “Sen sus,seninle dün akşam konuştuk”dedi ve önündeki kağıda yazdı. Ay, akıl, gen geniş manasına gelir.Tam size göre bir isim dedi ve kağıdı bana uzattı.Teveccühünüz lütfunuz diyerek kağıdı aldım ve çantama koyduktan sonra Fethi Bey’e usulca.”Fazla rahatsız etmesem” dedim. Fethi Bey “olmaz, kendisi izin vermeden kimse gidemez, o size sizi bırakayım” deyince gidersiniz . Peki deyip yerime oturdum.
Biraz sonra “Gitmek isterseniz arabayı buraya getirsinler” dedi. Teşekkür ettim, kalkıp elini sıktım ve ayrıldım.
Böylece belgelerini gördüğünüz AYGEN yazılı not defteri kağıdı gümüş bir çerçeve içinde sakladım. Gördükçe Atamıza rahmet okurum ve onca önemli hadiseler arasında böyle küçük bir anıyı bütün teferruatı ile hatırlamak ancak büyük Ata’ya has bir haslettir diye düşünürüm.
Mahu Aygen hanım. ATATÜRK’ün el yazısı ile soyadı.
NAZMİ KAL Kimdir ?
” Nazmi KAL 1938 yılında Rize Ardeşen de doğdu. 1958 de Bolu İlköğretmen Okulunu, 1961’de Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca Öğretmenliğini bitirdi. 1970′ te TRT’nin Yapımcılık sınavını kazandı. Yakın tarihimizle ilgili ; Atatürk’ün Hayatı, İsmet İnönü ve İnönü Zaferleri, Lozan Anlaşması, Celal Bayar gibi programları üretti. Cumhuriyetin İlanını Yaşayanlar, 23 Nisan , 19 Mayıs, 30 Ağustos, izlencelerini hazırlayıp sundu. Fransa’nın verdiği bursu kazanarak 1976 ve 1982 yıllarında iki kez Fransa’da staj yaptı.
1980 i takip eden yıllarda Atatürk’ten Anılar, İş Dünyası , Ayın Konusu haftalık ve aylık seri programlar hazırladı.
1990 yılında ilk ekonomi programı Ekonomi Dosyası’nı hazırlayıp sundu.
Nazmi Kal, yapımcı olarak TRT yaşamında çeşitli ödüller kazandı.
1983 yılında ” Neden Hedef Türkiye ?” yapımı ile Günaydın Gazetesi en iyi haber program ödülü, 1990 yılında “Bir Kelime Bir İşlem ” ile Hürriyet Gazetesinin en iyi yarışma programı ödülü, 1991 Cengiz Polatkan ödülü, 1992- 1993- 1994 yıllarında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinin “En iyi ekonomi programı ” ödülü.
Atatürk’ün Diktiği Ağaçlar – 1923 – 1938 Kalkınma Mucizesi , Atatürk’ten Duymadığınız Anılar kitapları ve çeşitli gazetelerde yayınlanmış pek çok makalesi vardır.”