“İnsan, mensup olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli…” (Atatürk, 17 Mart 1937)
Atatürk, “Yurtta Barış , Dünyada Barış ” diyordu. Dünyada bir “uyum ve iş birliği çağının” açılması gerektiğinden söz ediyordu.
Onun için “barış” demek, her şeyden önce “tam bağımsızlık” demekti. Çünkü emperyalizmin ve sömürünün olduğu yerde gerçek barışın olmayacağını görüyordu.
31 Ocak 1923’te İzmir’de halka şöyle demişti: “Biz barış istiyoruz dediğimiz zaman ‘tam bağımsızlık’ istiyoruz dediğimizi herkesin bilmesi lazımdır. Barışın anlamı budur. Bunu istemeye hakkımız ve gücümüz vardır. On sene, yirmi sene sonra aşağı görülerek ölmektense şimdiden şeref ve haysiyetle ölmeyi üstün tutarız.”
Atatürk, 13 Temmuz 1923’te The Saturday Evening Post yazarı F. Marcosson’a verdiği mülakatta, “Biz milliyetçiyiz, ama bizim milliyetçiliğimiz bencil cinsten bir milliyetçilik değildir” demişti. “Biz artık fetih istemiyoruz” demişti. “Emperyalizm ölüme mahkûmdur, demokrasi insan ırkının ümididir” diye de eklemişti.
Atatürk, her fırsatta “savaş karşıtlığını” vurguluyordu. Örneğin bir keresinde “Savaşçı olamam; çünkü savaşın acıklı hallerini herkesten iyi bilirim” demişti.
Muzaffer Türk Ordularının Başkomutanı olarak 1923’te Adana’da “Zorunlu olmadıkça savaş bir cinayettir” demişti: “Savaş zorunlu ve hayati olmalı. Milleti savaşa götürünce vicdanımda acı duymamalıyım. ‘Öldüreceğiz’ diyenlere karşı ‘ölmeyeceğiz’ diye harbe girebiliriz. Lakin millet hayatı tehlikeye uğramadıkça savaş bir cinayettir.”
Ömrü savaş meydanlarında geçen Atatürk, “savaştan” çok “barış” diyordu. “Barış milletleri refah ve mutluluğa eriştiren en iyi yoldur” diyordu. İnsanlığın kurtuluşu için “mutlaka medeni, insani ve barışçı ülkü belirmelidir” diyordu.
20 Nisan 1931’de, Türkiye’nin temel siyasetini “Yurtta barış dünyada barış için çalışıyoruz” diye özetlemişti.
1933’te yaptığı bir açıklamada da Türkiye Cumhuriyeti’nin “en esaslı ilklerinden biri” olan “Yurtta barış dünyada barış” ilkesinin “insanlığın ve medeniyetin refah ve ilerlemesinde de en esaslı etken olduğunu”; buna hizmet etmekle “övündüklerini” söylemişti.
Atatürk, dünyada “devamlı bir barış” için “insanlığın bütününün refahı açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları kıskançlık, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmelidir” demişti.
Atatürk, 17 Mart 1937’de Romanya Dışişleri Bakanı Antonescu ile sohbetinde, dünya barışının nasıl sağlanacağını şöyle anlatmıştı:
“İnsan, mensup olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli… Çünkü dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğunu temine çalışmak demektir. Dünyada ve dünya milletleri arasında huzur, açıklık ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdur. (…) En uzakta zannettiğimiz bir olayın bize bir gün temas etmeyeceğini bilemeyiz. Bunun için insanlığın hepsini bir vücut ve her milleti bunun bir organı saymak gerekir. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir. Dünyanın filan yerinde bir rahatsızlık varsa bana ne dememeliyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla ilgilenmeliyiz…”
Atatürk bu sözleriyle, II. Dünya Savaşı’ndan iki yıl kadar önce tüm dünyaya adeta barış ve insanlık dersi vermişti. Atatürk’ün 1938’de ölümüyle dünya barış dilini kaybetti. 1939’da II. Dünya Savaşı çıktı.
Kaynaklar:
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri
Atatürk’ün Bütün Eserleri
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk,