ATATÜRKÇÜLÜK VE GÜNÜMÜZ SİYASETİ
Konuk yazar OĞUZ GEREN yazdı.
Ülkemizin kurucu lideri Mustafa Kemal ATATÜRK, sadece bir lider değil coğrafyamızın ve sosyolojimizin gereklerine uygun olmakla beraber dünya gerçekleri ile de uyumlu bir ideolojinin sahibidir. Nedir o ideoloji?..
Karma Ekonomik sistem olarak basitçe izah edebileceğimiz iktisadi uygulama ile üniter, laik, ulus ve hukuk cumhuriyeti ile idare edilen devlet modelinin ideolojik kurucusudur. Bu sistemin hem teorisyeni hemde pratisyenidir. Bu sisteme bazı iktisatçılar teknik özellikleri nedeni ile “karma ekonomik sistem” derler.. Bazı iktisatçılarda kurucusu nedeniyle “Kemalizm” derler. Biz ise ATATÜRKÇÜLÜK diyoruz. Her tanımda sonuçta aynı ideolojiyi ifade eder.
ATATÜRKÇÜLÜĞÜ, Karma Ekonomik Sistem veya Kemalizm denen ideolojiyi doğuran neydi, halen geçerliliği var mıdır bunu araştırmak gerek..
Osmanlı imparatorluğunun orta çağ ekonomik ihtiyaçlarına cevaplayan eskimiş iktisat yapısı 19 YY ilk çeyreğinde iyice ivme kazanan dünya pazar ekonomisi ve sanayi devriminin getirdiği yeniliklere veya toplumsal beklentilerine cevap vermemesi, coğrafyaya bağlı siyasi ve iktisadi krizlere yol açması ve sonunda sistemin hem iktisadi, hem siyasi hemde sosyolojik olarak çökmesi ile yeni bir yapılanma zaruriyeti ile doğmuştur. Osmanlı gelişen teknolojiyi ruhban sınıfının engellemeleri ile çok geç almış, alırken de mutlaka yabancı sermayenin kontrolsüz ve toplum yararına olmayan kapitalist sömürge usulü ile almıştır. Örnek olarak demiryollarını sayabiliriz. Osmanlı’da ilk demiryolu 1854 yılında İngilizler tarafından İngiliz ticaretinin alt yapısını oluşturmak gayesi ile yapılmıştır. Bu iktisadi tavizin hemen ardından 19. yüzyıl sonlarına doğru İngilizler, Fransızlar ve Almanlar tarafından kurulan demiryolu şirketleri Osmanlı coğrafyasında demiryolları inşa etmiş ve işletmiştir. Bu şirketler milli değildir. Makinist, teknisyen ve memuriyet kaynakları ya kendilerinden ya da Osmanlı devleti içerisinde sempati duydukları azınlıklardan oluşuyordu. İşin emek kısmını oluşturan işçi sınıfında Türkler ve diğer Müslüman unsurlar vardır.
Mustafa Kemal ATATÜRK 1881 doğumlu olup askeri kariyeri kıta komutanı olarak 20 YY ilk yıllarında başlar. Bu dönem Osmanlının çöküş zamanın son perdesidir. Osmanlı sürekli ağır yenilgiler ile sonuçlanan savaşlar yaşamaktadır. Bu savaşlarda birliklerin bir yerden bir yere nakli veya o nakil olan birliklere levazım ve lojistik destek demiryolları ile taşınmaktadır. Yabancıların işlettiği demiryolları şirketlerine Osmanlı parası ile hizmet alsa dahi şirketlerin siyasi tutumları ulaştırmada aksaklıklar yaşatıyordu. ATATÜRK bunu çok iyi tespit etmiştir.
İstiklal Savaşı esnasında o günün şartlarında 4 saat süren Ankara-Eskişehir yük treni yolculuğu yabancıların işlettiği demiryolu çalışanlarınca 8 saat hatta bazen günlerce sürüyordu. Katar Komutanı tren durduğunda makiniste “neden durduk*” dediğinde makinistin cevabı “arıza var gidermek için durduk” cümlesini anlayabilecek bir tek Türk teknisyen veya mühendisin olmayışı yolculuğun kaderinin yabancıların keyfiyetinde olmasının tek nedenidir.
ATATÜRK’ün savaş bitimi kurulan Cumhuriyette ilk yaptığı reformlardan biri de o kadar kıt ekonomik imkana rağmen adeta milli seferberlik şuuru ile demiryolları şirketlerini satın alarak millileştirmek olmuştur. Cumhuriyet ilk makinistlerini ve teknikerlerini hemen yetiştirmiştir. ATATÜRK yaşadığı deneyimlere bağlı olarak ulaştırma, haberleşme, krıtik madenler (petrol, demir, kömür gibi), savunma sanayii gibi alanlarda mutlak kamulaştırmaya gitmiştir. Bu alanlar Balkanlar, Orta Doğu ve Kafkasların ortasında kalan bir devlette asla yabancı sermaye tarafından işletilmemesi gerektiğini anlamasına neden olmuştur.
Karma Ekonomik Sisteme yönelişin nedenini sadece buna bağlamak mümkün değildir. ATATÜRK askeri kariyerine bakıldığında o zamanın imparatorluk coğrafyasının neredeyse her yerinde görev yapmış, toplumun iktisadi ve sosyolojik ihtiyaçlarını çok iyi gözlemlemiştir. Ortaçağı anımsatan teokratik feodal yapı halkı inim inim inletiyor ve çok küçük bir zümre mutlu iken toplumun geneli eğitimden uzak, karın tokluğuna yaşatılan güruhlar halindedir. O küçük zümre ise Osmanlıya borç veren ve o sebeple yer yer osmanlı devletine ayar veren, ayan dediğimiz toprak ağaları ile mevcut sisteme güzellemeler yapan ve o güzellemeleri ile aynı ayanlar gibi konforlu bir hayat süren teokratik kişilerdir.
Kimdir bunlar?. Şeyhler, Seyitler, Metroplitler, Hahamlar ilk akla gelenlerdir.. Daha sonra dervişler ve papazlardır.. Vergiden ve askerlikten muaf ama sosyal hayatın tüm satıhlarında söz sahibi kişilerdir. Laiklik ilkesini ATATÜRKÇÜ düşüncenin olmazsa olmazı yapan yegane neden budur…
” Daha önce de http://balikesir24saat.com için Çakırcalı Memet Efeyi yazdı. İkinci kez bizlerle olan Oğuz Geren’den kısaca bir iki söz edeyim Efe ablası olarak.
Buraya konuk yazar olarak gururla yer verdiğim Oğuz Geren , kardeşim diyebileceğim genç bir tarihçi.
Erzurum Atatürk Üniversitesi Tarih bölümünden son sınıfta ayrılmak zorunda kalmış.
Derya deniz engin bilgisine her zaman güvenirim.
Asıl özelliği okuyup , üreten , yazandır. Kendini yetiştirmesini ilgiyle takip ettiğim ender insanlardan biri.
Savaştepe Anadolu Öğretmen Lisesi’nden benden çok sonra mezun olanlardan.
Köy Enstitüsü mezunu bir babanın oğlu.
Yolumuzun kesişmesi ise yoz ve yobazın bana yazıları ile saldırdığı bir yerde yanımda yer alıp bilgisi ile karşısındakini susturmasından sonradır.
“Savaştepe Atatürkçü Çınaraltı Çocukları” grubumuzu o gece birlikte kurduk. Ve on yılı aşan abla-kardeş ve okuldaş dostluğumuzu artık ailecek yapar düzeye geldik.
Jandarma Astsubay olarak güneydoğuda terörle mücadelede , emeği ve alın teri var. Hem de yıllarca.
“Efelik efendiliktir” sözü en çok Oğuz Geren kardeşimin üzerinde yaşar.
İkimizin de Efelerimiz ve Efelikle ilgili özel bir sevgimiz olduğunu buraya not edeyim.
Okul gecelerimizde , ya da özel gecelerde eşi de dahil olmak üzere coşkuyla hep birlikte zeybeklerimizi efeler gibi oynarız.
Efe ve zeybeklerin toprağında doğup büyüyen, yaşayanlar olarak Türk Kültürü’nün bu çok önemli geleneğini yaşatırız, yaşarız.
Oğuz Geren Efe’ye aşağıdaki yazısı için teşekkürler.
Yitirdiğimiz efelerimizin ruhları şad olsun.
Genç efelere selam olsun.
Fatma Zehra Köseley.
***
… Laiklik ilkesi medeni kanunlardan tutunda, ceza hukukuna, eğitim ve öğretim hayatımıza kadar toplumun tüm satıhına yaygınlaştırılarak, feodalizmin ana damarı olan teokratik toplum yapısı bertaraf edilerek, bireyleri cemaat-ümmet-köle sıfatlarından vatandaş sıfatına evriltmiştir. Yıllarca self-köylü olarak ağasına ve şeyhine hizmet eden kişiden öteye geçmeyen insanlara vatandaşsın denmiş. Hak ve hukukunu devletin yetiştirdiği mülki amirler, hakimler, savcılar kendilerine vazife kitabı olarak verilen kanunlar çerçevesinde sağlayacak denmiş ve en önemlisi fırsat eşitliği tahsis edilerek laiklik ilkesi asırlardır bastırılmış Anadolu toplumunu bu çağa atlamasına neden olmuştur.
Bu bab’ta ATATÜRKÇÜLÜĞÜN “devletçilik” ve “laiklik” ilkesinin gereklerini kısaca izah etmeye çalıştım.
Devletçilik ilkesini bu kısımda daha iyi anlamamız için şunu da belirtmek lazım; ATATÜRKÇÜ ekonomik sistemde çiftçinin yetiştirdiği buğdayın fiyatına tüccar değil, devletin toplum yararına memur ettiği ve atadığı ziraat ekonomisinden anlayan bürokratlar tayin edecektir. Toplum yararına olmayan ekonomik faaliyetler her zaman devlet içerisinde güven kaybı ve sonucunda huzursuzluk çıkarttığı defalarca yaşanmıştır.
Kritik ve stratejik üretim sahaları ve vasıtaları asla serbest ekonomi piyasasına terk edilecek kadar bir coğrafya da kurulu bir devlet değiliz. Bu alanlar her daim dış tehditlerin nüfuz alanları olduğu unutulmamalıdır. Günümüzde kendisine ATATÜRKÇÜ’yüm diyen siyasi partilerin dahi ekonominin devletçi yönünü elle tutulur okunur bir programla savunmaması düşündürücüdür. Ülkenin sağı da solu da ihale, müteahhit ve tüccar ekonomisini savunuyor ise üzerinde çok düşünülesi bir manzara ile karşı karşıyayız.