Hazreti Muhammed devrim yapmış olsaydı, Mekke’nin düşmesine ramak kalmıştı. Hepsini öldürür ve Mekke’yi yağmalar, malını savaşçılarına, inananlarına dağıtırdı. Ve ölünce tarihte bir satırlık yer işgal eder, kaybolur, giderdi… O tam tersine müminlerine aksi olabilecek bir tavırla onlarsız ve peygamberlik sıfatını kullanmaksızın Hudeybiye antlaşması imzalayarak Mekke’den bir tek kuruşun ve zenginliğin yağmalanmasına izin vermeyerek yeni bir dünyanın emek ve sermaye gücüyle birbirleriyle anlaşarak ve birbirini boğmadan, akıl ve bilim ile kurulabileceğinin yolunu gösterdi… Ve nitekim de bu cesareti 40 yıl sonra soyunun kurumasına neden olsa da yaptığının doğruluğunu bugünde yaşanılan her türlü olumsuzluğuna rağmen yaşayarak görüyoruz…
Atatürk yeni Türkiye Cumhuriyeti Devletini ilk kurduğunda var olan eşrafı, yani zengini öldürseydi ve mallarını köylüsüne dağıtsaydı farklı bir kimlik olurdu ve öldükten sonra kaybolur giderdi…
O, zor olanı seçti…
Oku diyen Hazreti Muhammed’in akıl kitabını halkının okuyup anlaması için önce Türkçe diline çevirdi… Bu çok büyük devrimdi. Kur’an’ın anlamını bilmeden okunacak ve tapılacak bir kitap olmadığını okudukça ve zaman içinde siz yani okuyanın yeni düşünce ve birikimlerle zenginleştikçe yeniden her okuduğunuz da her satırın size sunacağı lezzetin, bilginin anlamının da değişeceğini görecek ve buna göre yol alacaksınız ile birlikte değişmenin Kur’an’ın özü olduğunu görmek ve bu öze uygun yaşayabilmek adına Kur’an’ın emirleri olduğu söylenen ve insanı prangalarla bağlayıp aklından uzaklaştıran başkalarının akıllarının kölesi yapan ve o köleliğin de ekonomik karşıtlığı olarak “bir ekmek bir hırka” felsefesiyle buluşturan yüzlerce yıllık uygulamanın değiştirilmesinin asıl büyük devrim olacağını görmesi ve yönünü özgür insan modeline çevirmesiyle ölümsüzlüğü hak etmiştir…
Bu görmenin görülmemesi için bu değişim ve evrim rüzgarının yaşamda hissedilmemesi için bu bilgi hazinesinin bu sırrının bu süreçte yönetenin elinde yönetileni bir karanlık içinde tutması adına nasıl kullanıldığını bu masum halkın yaşamla mücadele etmeden kendisine verilenle yetinmesi doğrultusunda önüne her konulanı kabul etmesiyle insanlığından vazgeçmesiyle yaşanmamış hayatları yaşanır kılmanın çok önemli olduğunu gören yüce önder Atatürk, eline verilen kitabın satırlarını anlamadan okumayla huzur içinde olduğuna inandırılan ve kaderine boyun eğmesinin yarattığı kırılmayı aşmanın bu topraklarda yapılacak en büyük devrim olduğunu görmesidir, onu büyük yapan, değerli yapan ve devrimci yapan….
Ve yeniden bu kırılmayı düzeltmenin bilinciyle atılan adımların günümüz dünyasında dün medeniyet devriminin önünü açan Hazreti Muhammedin yapmaya çalıştığı bireyin özgürleşmesi devrimini tamamlayabilmesi adına kul olan insanın birey olabilmesi için önünde ki tüm prangaları kaldırmayı hedeflemesiyle yeni bir dünyanın yeni bir insan ile özgür ve üretmeyi ilk planda gören insan ile olabileceğinin devrimini yapmasıyla dünyaya yeni bir kapı açmak suretiyle kurulabileceğini göstermesi ve mümkün olabileceğini ülkesinden ülke insanından başlaması ve ihtiyaç duyulan devrimlerini yapmasıdır, onu büyük kılan, anlamlı yapan, devrimci yapan…
Atatürk’ün 1923 devriminin adı olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu anlamda bakıldığında biriciktir. Onu biricik yapan ise devletinde yaşayanları canlı olarak değil insan olarak görmesi ve insan olabilmeleri için ayaklarına bağlanan tüm prangaları çözmesidir. Bu topraklar da mücadele prangaları yeniden oluşturmak isteyenler ile bu prangaları yok etmek isteyenler arasındadır…
Ya yeniden insan olacağız ya yeniden karanlığa gömülüp o karanlıkta bizleri tutanların kölesi olacağız…
Mustafa Kemal ATATÜRK o karanlığa ışığı çakmıştır. Mustafa Kemal’in ışığı karanlıklar tamamıyla ortadan kalkacağı ana kadar bizlerin en büyük mücadele azmi olacaktır…
Hazreti Muhammed aklı ve okumayı ve paylaşmayı ve eşitliği gösterdi…
Atatürk, Hazreti Muhammed’in gösterdiklerinin üzerini karanlık ile örtenlerin örtüsü kaldırıp yeniden ışığın içeriye girmesine sağladı…
Aydınlanma ışığından vazgeçmeyeceğiz…
Sevgi ve saygılarımla….
