100 yaşına bastığında Halil İnalcık hocayla yapılan röportajda hocamız uzun yaşamın ve üretmenin sihrini tek kelimeyle açıklamıştı: Aşk… Joan Baez, aşkı: “Aşk, bırakmayı bilebilmektir” diye tanımlamış. Azra Erhat (Halikarnas Balıkçısı ile büyük aşk yaşamış düşün kadınımız), aşkı: “Aşk, bence insandaki canlılık hücrelerinin maksimuma kadar canlanmasıdır. Aşk, bir canlılıktır,” diyerek açıklamıştır. Ünlü Rus şair Yevgeni Yevtuşenko (Stalin sonrası dönemin önde gelen şairi) aşk için “Aşk için eşitlik şart. Yani hiç karşılık beklemeden verebilmek, yani karşılıklı kölelik, yani özgür kölelik.. Aşk paylaşılmadı mı sonsuz acı veriyor. Ama bu acıyı çekmeyi, bu duyguyu tatmayı yeğlerim. Benim için sevilmek değil, sevmek önemli,” demiştir.
İnsanı insan yapan, sosyalleştiren insani yönünü ortaya çıkaran duygularıdır. Bireyi biat kültürüyle dolayısıyla tebaa olma kültürüyle yetiştirmeyi kendilerine hedef koyanların en çok korktukları bireyin duygularını öğrenmesidir. Dolayısıyla duygularımızla yaşamayı öğrenmeden, duygularımızla yüzleşmekten korkmadan ve yine analiz ederken duygularımızdan faydalanmadığımız sürece bizim diğer insanlardan bir farkımız kalmaz, yani robot insan konumuna geliriz. O yüzden duygularımız çok önemlidir. Ya daha fazla insan oluruz yada daha fazla hayvan…
Aşk, yaşamın sihri.. Kişinin kendi gönül aynasında kendisiyle yüzleşmesidir, bir anlamda… Kendisini tanımasıdır. Hiç tanımadığı biri için tasalanması, sevinmesi, merak içinde olmasıdır.
Aşk bir şehvet duygusu değildir.
İkizlerle konuşuyorum. Sözün bir yerinde kızım, baba keşke sizin döneminizde yaşasaydım deyince neden diye sorduğumda; baba, her şey o kadar hızlı yaşanıyor ki hiçbir şeyin sizin yaşadıklarınızla düşündüğümde aynı lezzeti bulamıyorum, demişti. Bak kızım; her dönemin güzelliği ve yozlaşmasını kendi koşulları içinde görmek ve değerlendirmek gerekir. Bu dönemin özelliği gelişen teknolojik devrimler nedeniyle dünyanın küçülmesidir. Dolayısıyla bizim dönemde evlilikler ya da ilişkiler bitişik nizama göre yapılıyordu. Yani biri diğeri için kendi yaşamından vazgeçiyordu. Dolayısıyla yaşamından vazgeçen hep kadın oluyordu. Böyle bir durumda ise söylenilen sevgi sözcüklerinin pratiği bence çok kıymetli değildir. Önemli olan özgürlüktür. Birlikte bir yaşam kuranların birbirlerine güvenmesi ve özgürleştirmesi yanında birbirlerini geliştirmesi hususu çok önemlidir. Güven ve özgürleşme ve gelişme yoksa orada ne aşk vardır ne de gerçek sevgi.. O nedenle insanların zorunlu kölelikten ortaya çıkartmaya çalıştıkları ne aşktır, ne de gerçek sevgidir.
Aşkın içinde emek ve bilinç yoksa sevginin gerçek anlamını ve samimiyetini hiçbir zaman bilemeyiz. Ama aşk öyle bir duygu ki bu yaşamınızdaki her önemli olayın içinde bulabileceğiniz bir şeydir. İşinizi aşkla seviyorsanız yada birlikte yaşadığınız yaşam arkadaşınız dışında da bir başka arkadaşınızın size huzur veren bir yönünü de aşk ile sevebilirsiniz. İşte biz bunu yapamıyoruz. Aşkın sadece yatağı paylaştığımız kişiyle özdeşleştiğini düşünüyoruz. Oysa aşk bir yaşamdır ve yaşamın içinde size huzur ve keyif veren her şeyin içinde vardır ve bizlerin onu bulmamız gerekir.. Bizlerin yani doğu toplumu insanlarının en önemli eksikliği buradadır. O nedenle benim size diyeceğim evliliğinizde asla bitişik nizamı düşünmeyin ve birbirinizi birbirinizin olmadığı yaşam alanlarının yaratılmasında cesur olun. Aklınıza hep fiziksel aldatmayı getirmeyin ve böyle anlamsız kuşkularla yaşamı birbirinize zehir etmeyin..
Aşka aşık olmaktan buraya geldik.. Aşka aşık insanın yaşamı basittir. O insanlarda güzellik arar. Dostlarına emek verir. Aşka ruh ve canlılık verir. Yaşamı tek düzelikten çıkarır… Birbirine bağımlı olmaktan çıkarıp kişiyi özgürleştirir. Aşk ile şehvet duygusunu bir arada düşünenlerin yolu hep kısa olmuştur. İlk rampada ayrılmışlardır.
Sözümü Mevlana’yla bitireyim:
“İnsaf et; aşk güzel bir iştir. Onun bozulması, safiyetini yitirmesi tabiatın kötü niyetli oluşundan. Sen şehvetini aşk diye adlandırmışsın; halbuki şehvetten kurtulup aşka ulaşabilmek için uzun yollardan geçmek gerek.” (Divan-ı Kebir)
“Eğer aşk nefsin şehvetinden ibaret olsa idi, eşek ve öküz âşıklar defterinin başında olurdu.” (Divan-ı Kebir)
Saygılarımla… Vecdi Yılmaz