Müzik: https://youtu.be/x2v9dQ_-AVo (sadece öneri)
Simurg efsanesinde yani kişinin kendine giden yolculuğunda ikinci vadimiz aşk vadisiydi.
Hangimiz âşık olmadık değil mi?
* İlk aşk,
* Platonik yıllar, platonik aşk
* Lise aşkı
* Yaz aşkı
* Hayatımın aşkı
* Yanlış aşk
* Tinsel aşk
* İlahi aşk …
Bu liste uzar gider.
Bu deryada ben hiç kaybolmadım diyen var mıdır? Bilemiyorum. Fakat bu deryanın suyundan bazılarımız kıyısından köşesinden içerken, bazılarımız içinden kana kana içmişizdir. Değil mi?
Peki, kendi kişisel devinimiz de aşk nerede, ne kadar var hayatımızda…
Aşk sadece karşı cinse duyulan bir his mi?
Yoksa işinize âşık olanlardan mısınız?
Ya da ailem benim en büyük aşkım mı diyorsunuz?
Arkadaşlarım dostlarım benim aşkımdır mı cevabınız?
Veya bu dünya geçici arkadaş, ben tamamen diğer dünya için hizmet ediyorum. Aşkın en makbulü ilahi olandır diyenlerden misiniz?
Ne söylersek söyleyelim aşk ile ilgili düşüncelerimiz dönem dönem değişiyor her açıdan gördüğümüz aşikârdır.
Bazen;
Bir çember çizilse merkezinde ben, kenarında sen. Sen döndükçe beni; ben döndükçe seni görsem. Öyle bir an gelse ki; yarıçap sıfır olsa… ( Ömer HAYYAM )
Bazen;
“Aşk bile salt fizyolojik bir sorundur. Bizim öz irademizle hiç ilişiği yoktur. Gençler sadık kalmak isterler, kalamazlar; yaşlılar sadakatsizlik etmek isterler, edemezler. Söylenecek söz bundan ibaret.” (Oscar WİLDE )
Bazen;
Bakarken kıyamamak mı yoksa baktıkça doyamamak mıdır aşk! ( Özdemir ASAF)
Bazen;
“Ne kadar çok insanı seversek, asıl sevdiğimiz bir tek kişiyi de o kadar çok ve kuvvetli severiz. Aşk dağıldıkça azalan bir şey değildir.” (Sabahattin Ali)
Söz konusu aşk olunca milyonlarca tarif mümkün…
Aşk kelimesi ile ilgili ilk deneyimimizi düşünelim. O günden bu güne yaşadıklarımız bir film şeridi gibi izlesek…
Nasıl değerlendirirdiniz? Sizce aşk hayatınıza nasıl yön vermiştir? Başka açıdan bakarsanız aşk hayatınıza yön verebilmiş midir? Yoksa yıllarca çaresizliğe, hüzne ve acıya mı mahkûm etmiştir bizleri…
Aşk üzerine o kadar çok şey yazılmış, besteler yapılmış, sinema tiyatro eserleri ortaya konmuş ki neredeyse insanoğlunun ortaya koyduğu tüm sanatsal eserler aşkı anlatmış ya da aşk ile yoğrulmuş…
Aşkın anlatıldığı, yazıldığı, çizildiği tüm eserlerde hiç mutlu aşk duymadım, okumadım, görmedim. Aşk acının diğer adı gibi, ya da aşk acıdan beslenir gibi, ne dersiniz…
İnsanoğlunun anlatımında aşk çaresizlik, çaresizliğin adı da aşk olmuş gibi. Amacım sizlere aşkı anlatmak falan değil, aşk vadisinde takılı kalmadan kendi hayat yolcuğunuza devam edebiliyor muyuzu sorgulamak.
Bilim insanlarının araştırmalarına göre, aşık olunması durumunda kişinin; dopamin, serotonin ve noradrenalin gibi hormonların aktif ve dengeli şekilde salgılanmasıyla, bedensel ve zihinsel anlamda farklı bir deneyime adım attığını ifade ediyorlar.
Doç. Dr. Fevzi Balkan yaptığı araştırmalardan hareketle ulaştığı verileri şu şekilde açıklıyor “Aşkın kalıcı hale gelmesini sevgi ve bağlılık hormonu oksitosin sağlıyor. Aşk hissi zihni işgal ettiğinde beynin çalışma sistemi değişebiliyor. Beyin tarama (MRI) sırasında deneklerin âşık oldukları kişilerin fotoğraflarını gördükleri yahut onlarla ilgili düşündükleri sırada, beyinlerinin insula bölgesinin iç kısımları, singüler korteksin ön bölümü, hippocampus gibi bölgelerinde değişiklikler meydana geldiği gözlemleniyor. Bu bölgeler, aynı zamanda madde bağımlılığı gibi kişinin kontrolünü ele geçiren diğer durumlarda da aktifleşen ve aktif hale geldiklerinde kişiye ‘ödüllendirilmişlik’ duygusu veren ‘ödül sistemi’nin en önemli parçalarıdır. Aşık olunması durumunda, aşık olunan kişiyle ilgili hemen her şey aşık olan kişinin zihnini işgal etmeye başlıyor”.
Beynimizin bu işgal durumunu farkında olmak bizi benliğimize olan yolculuğumuza götürecektir. Kendimizi dinleyerek ve sorgulayarak bu vadinin yollarından geçebiliriz.
“Ey aşk! Seni senelerce yaban ellerde, hoyrat dillerde aradım. Oysa bendeymişsin bilememişim. Oyalanmışım. Kalakalmışım.”
Şems TEBRİZİ’nin dediği gibi çok uzaklara gitmeden, hülyalara dalmadan bakmamız gereken yer kendimiz. Allah c.c. biz kullarını yaratırken tüm soru ve cevaplarını içinde yaratmış bundan dolayı aşk vadisini geçerken kendimizi hormonlarımızın etkisinden kurtararak sakince dinlemeliyiz.
Ne dersiniz başarabilir miyiz? Bu soruya Ömer HAYYAM’ın gözünden bakacak olursak;
Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok.
Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok.
Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok.
Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok.
Bilgenin yüreğinde her dilek,
Anka kuşu gibi gizli gerek.
Damla nasıl inci olur denizde:
Sedefler içinde gizlenerek.
Aşk bizi bizden uzaklaştıran değil, kendimizi daha iyi anlamamızı sağlayan bir duygu olarak yer almalı hayatımızda. Kendimize giden yolculukta bizim bir inci tanesi olmamıza, bir olmaya ve biz olmaya değer katmalı…
İrademizi devre dışı bırakmak yerine, bize hem özgürlük sağlamalı hem iyileştirmeli, hani derler ya ipleri çok sıkı tutup elimizi kanatmamalı ya da çok bırakıp elimizden kaçırmamalı…
Bazen rüzgârın saçımı dağıtmasına, yağmurun yüzümü ıslatmasına, birilerinin kalbimi kırmasına izin veririm sonra; saçımı toplarım, şemsiyemi açarım ve kalbimi kaparım. Hepsi bu… (Can YÜCEL)
Kalbinizi kapatır mısınız bilemem, ama hayat yolculuğunda kendi özümüze ulaşmak için saçımızı toplamayı, şemsiyemizi açmayı bilmeliyiz derim…
Sevgilerle…
Teşekkürler bol örnekli doyurucu ni yazı olmuş. ?