Sokaklarda insanlık yerine, bölgesel, kentsel kimlikler ve diller hakim olduğunda, ulusallık kendine yer arar.
Özlü deyişleri, anlamlı sözleri okuduğumda; kendimden kuşkulanıyorum.
“ Hayatta üç şey insanın özüne zarar verir; öfke, aç gözlülük ve kibir.” Hz. Muhammed(s.a.v)
İnsanız, zaman zaman bu zarar vericilerin rüzgarına, fırtınasına, kasırga ve hortumlarına karşı savunmasız kalabiliyoruz. Yer yüzünün halifesi kılınan insan, kendini zaman zaman; ahırdaki sidikli saman çöpüne binmiş sineğin, kendini kaptan-ı derya hissetmesi gibi duygulara kaptırması olasıdır.
Ben neymişim ya HU!
Şapkama takılan vatandaş, selamdan önce;” Nerelisin dayı? “sorusundan gıcık kapıyorum. Benim başımdaki şapka mı? Altında ki insan mı? Diyerek düşünerek bir öncelik belirlemeli ki ciddiye almalıyım. Kendimden örnekleme yaptım. Herkesin ne giydiği nasıl giyindiği, nereli olduğu benim ilgi alanım değil. İlgi alanım insani, vicdani, ahlaki, eğitim ve felsefi yaklaşımlar. Siyasi, ekonomik sosyal ve kültürel olayların insana ve insanlığa neler katığı, insanlıklarımızdan neler alıp götürdüğüne takılırım. Bu sorunları çözmekte benim ilgi alnım değil. Yazılarımızda aklımızın erdiği, gözümüzün gördüğü, kulaklarımızın işittiği kadar açılımlar yaparak söyleşilerde bulunuyoruz. Kimseye çamur atmak ne haddimize? Kim bulmuş ki çamuru, nereye atacaksınız? Her yer pürü pak, kış geldi, bahar kapıda. Yağdı yağmur, çaktı şimşek, esti rüzgar, fırtına boran tertemiz oldu her yer her an, diyeceğim ama diyemiyorum. Aklım takılı kaldı, zülfünün tellerine;
“ Baharı yaz uğruna tükettik, aşkı naz uğruna,
Ve papatyaları seviyor sevmiyor uğruna;
Derken bir ömrü tükettik bir hiç uğruna.” Sezai KARAKOÇ
“BİR HİÇ UĞRUNA NİCE GÜNEŞLER BATARKEN…”, hiç bir şey olmamış gibi aymaz, duymaz, lal olmuşuz zaman içinde. Utanma, arlanma, saygı, sevgi, güven, birlik dayanışma, yardımlaşma, korku tedirginliği içinde kulaçlıyoruz zamanı. Ruhumuza yerleşen olumsuz duygular, düşünceler insanlarımızı sokaklarda birbirine buz gibi soğuk, gergin yorgun yüzleri izliyorsunuz. Kararsızlıklar, tutarsızlıklarla yaşayan, kalabalık selleri akıyor çarşı pazar ve caddelerde.
Sizleri bilmem ama ben, başımı yastığa koyduğumda; YARIN BU GÜNDEN ÇOK GÜZEL OLACAK diye uyuyorum.
Gönül dostlarından “Ağaçtan meyve bekliyorsan dalını, İnsandan sevgi bekliyorsan güvenini kırmayacaksın.” diyerek uyarıda bulunurken,” Kızlarımız evleninceye kadar çeyiz sandıkları için , kalan ömürlerini de ADAM SANDIKLARI için tüketiyorlar. Erkeklerimizde yaş 35 , yolun yarısı için, kalan ömrünü çocukları ve karısı için ömür tüketirken, birde bakmışız ki;
“Hem yukarıdan hem aşağıdan yolun sonu görülüyor…” Musa Eroğlu.
Yaşamın ilmekleri düğüm düğüm örülüyör. Üç beş arşın bez, bir lokma ve bir hırka için ne çileleler, ne haksızlıklar yaşanıyor, sabrın sonu selamete kavuşmak için.
Türkçemizin dil ustası Nesimi’den;
“Ar ü namus şişesini ben doldurur ben içerim Haydar haydar
Ar ü namus şişesini taşa çaldım kime ne?” Haydar haydar.
Gah çıkarım gökyüzüne seyreder alem beni,
Gah inerim yeryüzüne seyrederim alemi. ………….
Gah giderim medreseye ders alırım Hakk için.
Gah giderim meyhaneye, dem çekerim aşk için………..
Nesimi ye sordular ki yarin ile hoş musn
Hoş olayım olmayayım kime ne?………………”
diyerek yaşayarak ömrünü tüketir.
Sizin anlayacağız bir ölümün, birde kaybolan güvenin telafisi yok bu dünyada * İ D U R A K İ *
HİÇ KİMSE ELİNDEKİNİN DEĞERİNİ BİLMEZ SAHİP OLDUĞU SÜRECE AMA BİR GÜN UÇUP GİTTİĞİNDE, TEK BİR SÖZ KALIR DİLLERDE; AH KEŞKE!…
“Haksızlıklara uğramazsın sahip isen ELİNE,
Devasız derde düşmezsin sağlam isen BELİNE
Bu erenler buyruğudur,canı gönülden DİNLE
Belalara uğramazsın bil ki hakim isen DİLİNE…” Hacı Bektaş VELİ
Benim yaşamdan anladığım budur ey ehli ahali.