Travmanın boyutu hem inanılmaz hem de nasıl ve ne zaman atlatabiliriz bilmek mümkün değil.
15 milyon kişi her şeylerini kaybetti.
Kimliği belirlenen kayıp sayıları her üç beş saatte bir ölüm sayısı olarak güncelleniyor.
Tüm Türkiye psikolojik olarak yıkıldı.
Mutsuz ve dertli insanlar ülkesiydik, 2023 geldiğinde 2022’nin olumsuzluklarının biteceğine umutlanmıştık.
2023 inanılmaz ve dayanılmaz bir felaketle geldi.
Bakıyorsunuz Erzin’e…
Tu kaka ilan edilen bir başkanın inadı, bilinci, kuralları uygulamasıyla bir bina bile yıkılmamış.
Ders alınması gereken örnek oldu Erzin.
Artık, şimdi, mutlaka….
Hem merkezi yönetimin hem yerel idarelerin artık ne olursa olsun ilk iş olarak yapı kontrolüne geçmeleri şart.
Balıkesir misal.
Şehrin sıkışık hali, ovaya yayılmışlık, bina stoğunun böylesine fazla olması ve bilim insanlarının uyarı verdiği iller arasında ilk sırada olan ilimiz için belediyelerin bugün itibariyle acil birim oluşturarak yapı kontrolüne başlamaları şart.
Bölge bölge mi başlanacak, yapıların tarihleri mi baz alınacak ama eski yeni fark etmeden tüm binaların elden geçirilmesi, kontrol edilmesi gerek.
Kahramanmaraş depremi gösterdi ki pek çok yeni bina, hatta “depreme dayanıklı” diye lanse edilen, “akıllı ev” diye pazarlanan nice bina yıkıldı.
Kontrol olmayınca, kurallara uyulmayınca yeni eski fark etmiyor.
O yüzden kontrol şart.
Madem Güney Marmara’nın riskli kolundayız.
Madem hem büyük İstanbul depreminden, hem kendi üzerimizden geçip Edremit Körfezi’ne kadar uzanan faydan/faylardan etkilenme ihtimalimiz çok yüksek…
O yüzden artık, şimdi, mutlaka kontrole geçilmesi şart.
Sadece burada değil, ülkenin her yerinde, her belediye çevresinde kontrole geçilmesi şart.
Kuzu kuzu beklemek yerine artık şimdi mutlaka harekete geçmek zamanı.
Belediyelerin ve valiliklerin ortak koordinasyonu ile tüm yapılara bakılması şart.
Her işi gücü bırakalım.
Bilim insanlarını 1999 sonrası dinlemedik, bari bu kez dinleyelim duyalım.
Vebal sadece müteahhidin değil, denetim görevini yapmayanın da; unutmayalım.
Vatandaşın çaresizliği ve bilmezliği, ölüm ile sonuçlanmasın.
Kamu tavizsiz ve katı olmak zorunda.
Pek çok kent, kasaba, belde, köy yok oldu.
Acımız sonsuz.
Yıkımın ardından bir şeyi daha hayata geçirmemiz şart.
Deprem veya herhangi bir afet sonrası toplanma alanlarımız gerçekten toplanma alanı gibi olmalı.
Şehirlerin pek çok noktasında toplanma alanları oluşturulmalı ve buralar AVM’ler için, konutlar için, araç otoparkları için sonradan feda edilmemeli.
Hatta her toplanma alanının içinde bir büyük depo olmalı, bu depoların içine ana malzemeler (çadır, battaniye, su, ilk yardım malzemeleri, konserve, seyyar tuvalet vs) konarak hazır bulundurulmalı.
Çaresiz kalmak yerine önlem alarak mümkün olan ölçüde hazır olabiliriz.
Depremin şiddetini, ivmesini, etkisini bilmemiz mümkün değil, Maraş depremi bilim insanlarını bile şaşırtır pek çok veri ortaya koydu.
Lakin akıl ve bilim ile zararı ve kaybı minimum düzeyde tutmak bizim elimizde.
Bu zamanlarda akıllanmazsak ne gerek bize bilmiyoruz.
Ama bakın Türkiye’nin en büyük konteyner fabrikası Malatya’da bulunduğu ve Kızılay’a ait olduğu…
Bununla beraber ekonomik gerekçeler ileri sürerek konteyner stoğunun olmadığı ortaya çıktı iyi mi?..
Bu “bugüncülük”ten kurtulmamız gerek.
Artık, şimdi, mutlaka….
Başlamak gerek…
Naci Görür, her konuşmasında uyarıyor.
“İstanbul için kovadaki su doldu, taşması için bir damla bekleniyor” diyor.
O son damla düşmeden ne yapsak fayda.
Felaketler bizi uyandırmayacaksa ne zaman uyanacağız?
Ve ne zaman (önce kamu), kamu olmanın sorumluluğu ile üstüne düşeni yapacak?
Artık, şimdi, hemen…!
Yok artık vaktimiz yarına.