Bu başlığın anası, “Elmalıkta elmalar, suda oynar balıklar. Ne böyle sevda olsun, ne de ayrılıklar…” (Anonim) türküsü.
“ZİL” SİZ OYNAYANLARA
(I) zil:
a. 1. İşaret vermek, uyarmak, çağırmak için kullanılan ve bir çan ile bu çana vuran bir tokmaktan oluşan, elle veya başka düzenlerle işletilebilen araç.
2.zil: müz. Birbirine çarparak ses çıkartmak için parmaklara veya tefin kasnağındaki deliklere takılan yuvarlak, metal nesne: “Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle / Her kalbi dolduran zile her sineden ole” –Y. K. Beyatlı.
3.(II)zil:sf. argo Parasız. Güncel Türkçe Sözlük
4 zil Solucan. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
5.zil: Çay tabağı.Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
6.zil; Parası olmayan (argo).Türkiye Türkçesi Ağızları Sözl.
7. Zil:İng. bell BSTS / Bilgisayar Terimleri Karşılıklar klvz 8.zil: Fr.timbré “
Bir kavramın derinlikli anlamlarını vermeden yazmak ve konuşmak, sözün nereye gittiğini açıklamaz. Yukarıda anlamlarını verdiğim “zil” kavramından hareketle söyleşimize yeni renk ve tatlar katmaya çalışalım.
“Zil” sözcüğü aldığı takılarla anlatımımıza zenginlik katar. Yeni sözcükler türetilir.. Söz gelişi benim aklıma takılanlar; zilli, zilsiz, zilli maşa, zilli yosma, zilli zilli farfara filli ( ne demekse)… bu sözcükleri cümlelerde kullanarak bir sonuca varalım hep birlikte.
“Hörünü de yavrum hörünü,/Takıver de zillerin birini, dönüver de meydan kız görsün aman.Merdini yavrum merdini / kim bilir kimin derdini. Takıverde zillerin dördünü,/ dönüverde meydan kız görsün…”
Türkülerimiz, bizim güzel türkülerimiz böyle anlatır güzellikleri.
Şemsi Yastıman diyor ki;
“TÜRK’Ü ANLAMAK İÇİN, TÜRKÜ DİNLEMEK GEREKİR.”
İşin aslını konuşalım. Birbirimizle konuşuyoruz. Ama bir birimizi dinliyor muyuz? Mikrofonu kapan demokrasi var, ben özgürüm, istediğimi istediğim yerde konuşurum diyor. İddianın doğru ve yanlışlığını değerlendirmek sizin.
Bu köşede yazarım, her istediğimi istediğim gibi yazarım demek bencillik, fütursuzluk, ölçüsüzlüktür.
Ben zilli de oynarım zilsiz de, kime ne? Diyemezsiniz. Zilli de zilsiz de oynarım diyorsanız, onun anlamı farklıdır. Anadolu coğrafyasında bunun adına; KÖÇEK: (Kadın kılığında zil takıp oynayan) anlamı verilir.
Zilli takıp oynayanları kınamak, haddim değil. Sanat ve beceri işidir. Benim sözüm asıl mesleği olmadığı halde, kendini birilerine benzeterek, fırsatçılık,sömürücülük yapanlaradır.
Her gün TV ekranlarında, siyasi arenada; zilli ve zilsiz oynayanları izleyip görüyoruz.
1919 yılının 19 Mayıs’ında dünyaya gelenler 102’nci yaşlarını yaşıyordur. O yıllarda delikanlı olanların bir çoğu artık aramızda değiller.
102 yıl öncesinin derinliklerinde yaşıyorum. Gözlerim dalıp gidiyor, Ege , Akdeniz ve Karadeniz’in dalgalarına. Anadolu bozkırında, at koşturuyor, özgürlük, bağımsızlık sevdalıları. Devlet-i Aliye’ye baş kaldırmış sayılmışlar. Haklarında idam fermanı. Onlar ki tozlu, çamurlu Anadolu yollarında. İşgale karşı.
Biz güneşi Doğu’dan doğar bilirdik. Anadolu Güneşi Karadeniz’in dalgaları arasından ışıdı Yüce Türk Ulusunun üstüne.
“YA İSTİKLAL, YA ÖLÜM ” nidaları yükseldi yağız delikanlıların sesi yükseldi, Trakya Ergene ovasından, ERZURUM YAYLARINDAN.
ŞİMDİ BANA SESLENİYORLAR.
BİZE BORCUN VAR; Özgürlük istiyordun, işte özgürlük,
Bana borcun var; Esir olmaktan, kul, köle, uşak olmaktan kurtardım seni. Yedi düvel üstümüze çullandı. Yine ah, oh demedik. Arpa ekmeği, süpürgelik tohumu, mısır sömeği öğüttük yedik ama yakınmadık yoksulluktan, yokluktan.
Çullandı leş kargaları gibi üstümüze top ve tüfeğiyle. Ankara’nın burnunun dibinde; DUATEPE’DE, Afyon KOCATEPE’DE, LOZAN’DA; DUR DEDİK.
BİZE BORCUN VAR, bağımsızlık bedelini yüce Türk Milleti ağır bir bedelle ödedi.
Şimdi; inançlıyım diyorsan okunan ezanlara kulak ver, ben dürüstüm diyorsan aklını başına devşir. Aslına, damarlarındaki asil kana ihanet etme. Kazanılmışların üzerinden siyaset yapanlar, malı götürmenin hesabı içindeler.
BANA BORCUN VAR; Seni uyardım. Yıllar öncesinden,”… iktidara sahip olanlar gaflet(DALGINLIK) ve dalalet(SAPKINLIK) içinde bulunabilir ve hatta kendi çıkarlarıyla, müstevlilerin(işgalcilerin) siyasi çıkarlarını birleştirebilirler.” diyerek sizleri uyardım.
At üstünden, tren penceresinden, yazı tahtasının başından, savaş meydanlarından, Kocatepe’den, Sakarya Savaşı’nda; paltonun altından, vatandaşı dinlerken, gençleri izlerken, bilim adamlarını dinlerken…beni işaret ediyordu. BANA VE GEÇMİŞİNE BORCUN VAR.
Yakasına taktığı rozetle bana tüm söyleyeceklerini söyledi. Tüm dünya faşizmin ayak seslerini dinlerken; 6 günü, 36 saati aşan bir zaman diliminde; DÜRÜSTÇE tüm yaşadıklarının hesabını TÜRK ULUSUNA ve Dünya’ya seslendirdi. NUTUK’ LA Mustafa Kemal ATATÜRK
* İ D U R A K İ * ‘den, arpalıklardan beslenenlere ithaf olunur…