Meryem, sırt üstü uzanmış gökyüzünü izliyordu. Gece ilerledikçe yıldızların ve ayın daha iyi göründüğünü düşünüyordu. Nasıl güzeldi gökyüzü. Arkadaşları onu deniz kenarında olmasını beklerken o yine, kendisini bulacağı mekânın güven olduğunu düşünerek hızlıca kaçmıştı rahatlatıcı yerine.
Meryem’in mekânı, zeytin ağaçları ile üzüm bağları arasında salkım söğüdün uzağında fakat derenin şırıltısını duyabileceği, sadece gece seslerinin hatta sessizliğin sesinin olduğu bir yerdi.
Sıcak bir yaz akşamı karanın ortasında, zihninde büyüyen “Yin” in içinde “Yang” arıyordu. Düşündü herkesin bir Yang arayışı içinde dolduğunu.
Çin felsefesine göre Yin-Yang bir bütünün birbirini tamamlayan iki yarısıdır. Bunlardan Yin karanlığı, Yang aydınlığı temsil ediyordu. Önemli olan ise dengede olmalarıydı. Son zamanlarda ne kadar dengede olup olmadığını düşündü.
Her insanın karanlığı da aydınlığı da dengesi de kendine özgü ve eşsizdi.
Aslında hayat tam olarak diğer yarını arayıp bulmak, sonra dengede olduğun yeni senin yeni dengelerini bulmak mıydı?
Meryem düşündü annesi ile babası evlenirken bir denge oluşturmuştu. Bu dengenin yarattığı yeni Sen’ler miydi? Yoksa denge hala aynı mıydı?
Sonra içindeki Ying yine baskın gelerek dedi ki; denge hali devam etseydi çocukların gözlerindeki yaş olmazdı. Dinlediğin çocukları düşün, aileleri bu kadar olumsuz nasıl davranabilirdi? dedi.
Bitmedi içindeki Ying’in sesi insanları gözlemlediğinde gördüklerin, dünyayı izlediğinde gördüklerinde çok farklı değil.
Bitmedi savaşlar, silahlar, tüketme isteği, suçlar, ölümler …
Bu yüzden belki de herkesin aydınlığı arayışı, kendi dengesizliğinde denge yaratma isteği…
Tüm bunlar dünyada asla bir denge olamayacağı anlamına mı geliyordu?
Çünkü herkesin aydınlığı da karanlığı da farklı idi.
Karanlıkta aydınlığı, aydınlıkta karanlığı aramak gibi,
Mutluluğu aramak gibi, mutluluğu arayan herkes mutsuz muydu?
Parayı aramak gibi, parayı arayan herkes yoksul muydu?
Başarıyı aramak gibi, başarıyı arayan herkes başarısız mıydı?
Huzuru aramak gibi, huzuru arayan herkes huzursuz muydu?
Hayatında hiç yoksulluğun, başarısızlığın, huzursuzluğun ve karanlığın arandığını duymamıştım. Diye düşündü Meryem.
Hayat bir arayış mıydı?
Her insanın, insanların ne aradığını bir kenara bırakarak kendisini düşündü Meryem, ne arıyordu. İstediğim tam olarak ne dedi?
Küçükken dünyayı kurtarmaktı? Bunu çok net hatırlıyordu dünyadan tüm kötülükleri silebilecek güçte hissediyordu kendini. O zaman bıraksalar güneş gibi parlardı.
Şimdi ise kurtarabildiği birkaç deniz yıldızına razı gelmeye çalışıyordu.
Nerede dedi o çocukken sahip olduğum cesaret, aydınlık, güzellik, berraklık, netlik…
Yetişkin oldukça daha kararsız, korkak, bulanık ve karanlığım diye düşündü. Risk almaktan ve denemekten korktuğunu, son yıllarda yaşadığı hayal kırıklıklarını güvensizliklerini…
Çocukluktan yetişkinliğe bu değişimin ana kaynağı hırslarım mı?
Bu yolda dengem dediklerim mi?
Dengede olduğu mu düşündürenler mi?
Başka hayatları izlerken kendi özümden uzaklaşmam mı?
Cesaretsizliklerim mi?
İçimdeki çocuğu kaybetmem mi?
İnsanların sunduğu övgülerden kabaran egom mu?
Meryem kendi hayatını bu kadar tetkik ettikten sonra, okuduğu kadim metinlerde, Yang’ın daha çok çocuklarda, Ying’in daha çok yetişkinlerde olduğunu anlamıştı.
Meryem kaybolmaktan kalkmalıyım, içimdeki aydınlığı bulmalıyım diye düşündü.
Müzik önerisi: https://youtu.be/yBEJvV1CM38?list=RDEMVD88iOpHGXmaJocZVbKU3w https://youtu.be/8kQZHYbZkLs?list=RDEMVD88iOpHGXmaJocZVbKU3w
👏👏👏👏💐