İnsanlık, varoluşundan beri bulunduğu bölgenin coğrafi ve iklimsel şartlarına göre mücadele vererek bir yaşam biçimi oluşturmaya çalışmış. Bu yaşam biçimleri ve sosyokültürel yapılanmalar neticesinde birbirinden farklı kültürel gelenekler ortaya çıkmış.
Farklı kültürlerin ortak özellik gösteren gelenekleri ile birlikte evrenin gizemini ve yaşanan olayları yorumlama ve çözümleme gereksinimi doğmuş ve nedeni bilinmeyen doğal afetlerin de etkisiyle korku ve endişe duyan topluluklar, bir üst güç olan tanrının varlığına inanmaya başlamış.
Sosyolojik yönü de olan inanç sistemlerinde tekrarlanan geleneksel törenler, toplumların yaşamlarında önemli bir yer tutmuş ve birçoğu günümüze kadar gelmeyi başarmış. Hemen hemen tüm inanışlarda görülen; ölüp-dirilme, yer altına girme, yeryüzüne çıkma ve kurban gibi geleneksel törenler toplumların yaşamlarında hep var olmuş.
Araştırmacılara göre bu ayinler; “Sümer’de İnanna, Sâmiler’de İştar ve Tammuz, Babil ve Suriye’de Adonis, Batı Asya Frygya’da Attis ve Kibele, Eski Mısır’da Osiris, Kenânîler’de Baol ve Mot, Hititler’de Telepinu, Ege ve Trakya’da Demeter ve Persefone” mitlerine kadar dayanmakta.
Dinler Tarihi Ansiklopedisi, kurban etmenin beş nedeninden bahseder. Bunlar; hayranlık, şükran duası, pazarlık (gönül alma ya da barış önerisi), kefaret ya da bir günah karşılığının ödenmesidir.
Kurban etme, pagan ve semavi dinlerde görülen ortak mitlerden birisi ve dinler tarihi incelendiğinde en ilkel dinlerde bile üst güçlere kanlı veya kansız kurbanlar adandığı görülüyor.
İnsanlık, yaşadığı her felaketi (kıtlık, hastalıklar, doğal afetler vs.) üst güçlerin gazabı olarak düşünmüş, gönül alma ya da barış önerisi olarak kurbanlar adamışlar. Bereketli geçen bir dönem için teşekkür olarak veya işledikleri bir günahın affı için en değerli kurbanlarını kefaret olarak tanrılara sunmuşlar.
Özetle; dinlerdeki kurban adamanın altında yatan temel düşünce, inanılan yüce varlığa ya da varlıklara, kabulleniş, saygı ve takdis sonucu yakınlaşmak ve bütünün bir parçası olduğunu hissetmek olmuş.
Sümerler, Babil ve Asur, Keltler, Hindular, Antik Yunan, İskitler, Samiler, Kızılderililer ve Aztekler gibi bazı topluluklarda insan kurban etme geleneğinin olduğu da biliniyor.
Yahudi dininin kurucusu olan ve Müslümanlar tarafından İbrahim peygamber olarak bilinen Abraham ile birlikte insan yerine hayvan kurban etmeye geçilmiş ve bu mit tüm insanlığın yaşam biçimini etkileyen, değiştiren bir mit olmuş.
Musevilik ve İslam inancına göre kurban, günahlardan arınma ve tanrının verdiği yaşamın diyeti olarak kabul edilirken, Hz. İsa ise kan akıtmayla günahlardan arınılamayacağını belirtmiş Yeni Ahit’te.
Günümüzde özellikle toplumumuzda gelenek halini almış olan kurban adama, kavurma bayramı olarak kutlanıyor. Özünde sosyal dayanışma ve yardımlaşma gibi ilkeleri barındıran ancak günümüzde bu ilkelerden uzak kutlanmaya başlanan dini bayramlar, özellikle çalışan kesim için aynı zamanda tatil anlamına geliyor.
Toplumun değer yargılarını sarsmak gibi bir niyet içinde olmamakla beraber, günahlardan arınmanın; dürüst, adil, saygılı, tüm canlılara karşı sorumluluk bilinci gelişmiş, kısaca iyi insan olmayla ve kontrolümüz dışı olaylardan sakınmanın ise; bilimin aydınlattığı yolda ilerlemeyle daha akılcı ve çözümcül olacağına inanıyorum.
Zira insanlığın, içinde yaşadığı dünyanın ve insanlık tarihinin başlangıcından beri sürdürülen bu geleneklerin, çağdaş uygulamaları içeren bir farkındalığa ve duyarlılığa fazlasıyla ihtiyacı var.