1. Haberler
  2. YAZARLAR
  3. ANTİK ÇAĞ’DAN GÜNÜMÜZE: ASSOS

ANTİK ÇAĞ’DAN GÜNÜMÜZE: ASSOS

featured

Assos Antik Kentinin girişinde heykeli bulunan Çağ’ın ünlü filozoflarından Aristoteles, Metafizik adlı eserinde, “Bütün insanlar doğal olarak bilmek ister. Duyularımızdan aldığımız zevk bunun en büyük kanıtıdır” der.
Ancak bilme isteğini diğer isteklerden ayıran tek şey belki de merak etmektir.

Sağanak yağışlı havaya aldırış etmeden hem merakımızı yerinde gidermek hem de günümüze anlamlı bir değer katmak için yollara düştük yine bu hafta sonu.
Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Behramkale köyü sınırları içinde, Antik Çağ’ın önemli liman kentlerinden birisi ve 1800’lü yıllardan bu yana kazı çalışmalarının yürütüldüğü, dünyanın sayılı antik kentlerinin arasında yer alan Assos’a çevirdik meraklı yüzümüzü.

Her Antik Kentin kendine özgü özellikleri olduğu gibi Assos’un da hala yaşan bir kent olması, en önemli özelliği. Antik Kentin surları içinde eski bir köy var. Adı Behramkale. Köy yaklaşık kırk yıldır sit alanı olarak koruma altında olduğu için yeni inşaat yapmak yasak. Ve bu köy, otel, pansiyon, piknik ve kamp alanı, kafe ve koyları ile dört mevsim ziyaretçilerini ağırlıyor.

Köy içinde Assos mimarisinin taş işçiliğinin örneklerini görmek mümkün. Köyde Osmanlı Dönemi’nden kalma Hüdavendigar Cami ve aynı isimle bir de köprü bulunuyor.

Aslında uzun uzun kentin tarihini anlatmak yerine yine gözlemlerimi paylaşmaya karar verdim. Zira günümüzde artık bilgiye ulaşmak çok kolay yeter ki merak edilsin. Bu arada bilgi kirliliğinin yarattığı karmaşayı düşünürsek, ulaştığınız bilgilerin doğruluk derecesine önemle dikkat etmenizi hatırlatmak isterim.

Neyse konumuza geri dönelim. Behramkale Manzara Seyir Tepesi ilk durağımızdı. Edremit Körfezine ve Yunan Adalarına hâkim manzaraya karşı derin bir nefes alıp kentin günümüze ulaşan kalıntılarına bakarak düşünce ve hayal gücümüzle geçmişe doğru yolculuk yaptık.

Ardından tur otobüsleri ile gelen ziyaretçilerle kalabalık bir grup olarak, sağlı sollu hediyelik eşya tezgâhlarının olduğu dar sokaktan Antik Kente doğru tırmanmaya başladık. Ancak denizden iki yüz otuz küsur metre yükseklikte olan ören yerinin girişine kadar sayımız azalmaya başladı.

Yeme içme yerlerinde beklemeyi tercih edip bu keyifli yürüyüşten bir bir çekilenlere, “Buraya kadar gelip kenti görmeden mi gideceksiniz?” diye sorduk. Kimisi diz ağrısından, kimisi yorgunluktan dem vurdu, kimisi de dağa, taşa pek ilgi duymadıklarını söylediler.

Hediyelik eşyalarla hareketlenmiş olan sokak, Şirince’yi hatırlattı daha önce orayı görmüş olanlara. Ören yeri girişine geldiğimizde ise daha çok yabancı turist vardı ve bilet fiyatlarının yerli, yabancı ayrımı hoşnutsuzluğa sebep oldu. Aksine yerli ziyaretçiler arasında. Açıkçası aradaki fark tartışmaya değer bir farktı. Meğerse bu farkın sebebi yabancı için yüksek fiyat değil, yerli vatandaşı teşvik etmek için yapılan indirimdenmiş.

Yine de içinde bulunduğumuz ekonomik koşullar bu indirime bile elvermemiş olacak ki gişeden geri dönenler oldu. Kim bilir buraya gelene kadar tur programları dâhilinde kaç tane ücretli giriş yaptılar. Müze kartı olanlar ise güncellenen geçiş sistemi ile cebelleşti bir müddet ve giriş alanında bir hayli yığılma oldu bu esnada.

Her neyse kısa bir karmaşadan sonra yolumuza devam ettik. Kentin doğal dokusunun bozulmamış olması sevindiriciydi. Ancak çevre düzenlemesi henüz bitmediği için dağınık bir görüntüsü vardı ve bilgilendirme tabelaları henüz yetersizdi. Bu sebeple kent hakkında bilgi edinmek için bir rehber eşliğinde ziyaret etmek daha verimli olabilir.
Aslında bu kaçıncı gidişim bilmiyorum ancak her gidişimde ilk kez gidiyormuşçasına heyecan duyuyorum geçmişin izlerini taşıyan bu mekânlarda. Daha önce edindiğim bilgileri zihnimde kurguluyorum film izler gibi ve sükûnete bürünmüş bu yerlerde geçmişle buluşuyor ruhum.

Ziyaretçiler arasında rehberlerini can kulağıyla dinleyenleri, sadece fotoğraf çekmek için gelenleri, beklentisi ile gördükleri örtüşmeyenleri, bir kenara çekilip manzara eşliğinde duman tüttürenleri kısaca insana dair farklı özellikleri de gözlemlemek mümkün bu gezilerde.

Mesela ören yerinin girişinde yabancı turistlerin rehberi; kentin volkanik bir tepe üzerine kurulduğu için yapımında bölgede bolca bulunan andezit taşı kullanıldığını söyledi.

Ve tepeye çıktığımda bu grubu Athena Tapınağı’nın sütunlarını yakından incelerken gördüm. Bilinçli ve bilgili olmak insana farklı bir bakış açısı kazandırıyor elbette.

Genelde, “Her yer aynı dağ, taş” gözüyle bakılan ve çoğu kaderine terk edilmiş bu yerlere herkesin ilgi duymasını bekleyemeyiz. Ancak gezi boyunca tanık olduğumuz uygun olmayan davranışlar için farkındalık oluşturabiliriz.

Mesela; ören yerlerinde duman tüttürülmeyeceği, yiyecek atıklarının etrafa bırakılmayacağı, endemik bitkilerin koparılmayacağı, kalıntıların üzerine orada olduğunu ispatlayan izler bırakılmayacağı ve en kötüsü de bu yerlerin tuvalet ihtiyacının giderilme yeri olmadığı gibi.

 

0
sevdim_bunu
Sevdim Bunu
0
_ok_sevdim_bunu
Çok Sevdim Bunu
0
g_ld_rd_
Güldürdü
0
karars_z_m
Kararsızım
0
bu_ne_bi_im_bi_ey
Bu Ne Biçim Bişey
0
k_zd_rd_n_z_beni
Kızdırdınız Beni
ANTİK ÇAĞ’DAN GÜNÜMÜZE: ASSOS
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Balikesir24saat ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!