Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en büyük devrimi Medeni Kanundu. O medeni kanun kadına evlenirken ve boşanırken devlet gücü, devlet desteği, velhasıl kanun ile güvence veriyordu. Osmanlı da yerleşmiş olan gelenek kadının cariye kültürüyle yetiştirilmesiydi. Bu kültürün esası da ergenliğe ilk adımlarını attığı günden itibaren ya evleneceği adamın annesine teslim ediliyordu ya da bir konağa, bir saraya verilecekse yine o yaşlarda oraya veriliyordu. Daha çocuk yaşta anne şefkatinden, anne kucağından ayrılıyordu.
1944 yılında ABD devletinde 20 yeni doğmuş bebek sadece fizyolojik ihtiyaçlarının karşılandığı bir deneye tabi tutulmuş. Teslim edildikleri bakıcılar, verilen talimat gereği bebeklerle hiç konuşmamışlar, hiç göz temasına gelmemişler ve hiç onlara dokunmamışlar. Fizyolojik ihtiyaçları çok iyi karşılanmasına rağmen bebekler ağlamalarına hiç karşılık alamadıklarından bir süre sonra ağlamayı bırakmışlar ve yemekten de kesilip ölmeye başlamışlar. Deney bunun üzerine hemen bırakılmış ve bebeklere gerekli şefkat üst seviyede gösterilmesine karşın bebeklerin hepsi ölmüş… Sebep olarak bebeklerin kendilerinin istenmediğini düşünmesi ve yaşam ile olan bağlarını koparmaları gösterilmiş…
Demek ki bir bebeğin su kadar, hava kadar, dokunmaya, ilgiye ve ağlamalarına karşılık vermeye ve onunla ilgilenilmesine, konuşulmasına yani duygusal iletişime çok ihtiyacı varmış. Bunlar olmadığında anlamaz dediğiniz o bebek öyle anlıyor ki o ilgisizliği gördüğünde yaşamak dahi istemeyebiliyor… Şimdi bu örnek üzerinden düşünün çocuk yaşta anne olan çocuk, çocuğuna annelik edebilir mi? Anne şefkatini, sıcaklığını verebilir mi? Beynin gelişimini tamamladığı o dört yıl içinde o bebek nasıl biri olur, o çocuk anne de… Günümüzde tıp ve tıp teknolojisi ve çocuk psikolojisi o kadar gelişti ki çocuk yetiştirmek konusunda annenin etkisi ve babanın anneye olan sevgi ve sadakati çok önemli olduğunun altına çizildi. Bilinçli annenin çocuğuna bilinçli dokunuşları dünyayı daha yaşanılır kılacak ve kurtaracak bunu bilelim ve yine kötülükler de bilinçsiz anne ve babadan gelecektir. Kötülüğün sürmesini mi istiyorsunuz o zaman anneliği sıradanlaştırın… Çocuk anne sayısını artırın ve sapık erkek varlığınız ile dünyanın başına bela olun…
Anne ve babanın bu kayıtsız şartsız sevgisi, çocuk için o kadar önemli ki bunu görmediği yada hissetmediği takdirde ve dolayısıyla bunu sezgisel bir bilgiyle alamadığı vakit ölür. Çocuğun bu anne ve babaya olan kayıtsız şartsız ilgisi işin pratiğinde çocuğun anne ve baba karşısında en zayıf, en savunmasız, en korunmasız kalmasına neden olur. Anne ve baba da bunu yani çocuğun bu ihtiyacını sömürür. Öyle sömürür ki çocuğu kendi kapris, istek ve ruhsal ihtiyaçları doğrultusunda dilediğince eğitir, yönlendirir, bu istek ve ihtiyaçları çocuğa yansıtarak bunların çocuğun kendi istek ve ihtiyaçları olduğuna inandırır, çocuğun ruhunu kendi malı gibi kullanır. İşte sorunlar da tamda burada başlar…
Ne acıdır ki bir anlamda hepimiz koyduğumuz kurallara uyan çocuk yetiştirmek isteriz. Bir anlamda istediğimiz köpek gibi eğitilmiş çocuklar. Biz kızabiliriz ancak onlar bize kızamaz ya da biz onları eleştirebiliriz ancak onlar bizi eleştiremez yada biz onların her anına istediğimiz an müdahale edebiliriz ancak onlar bize müdahale edemez…
Gözden kaçırdığımız en önemli husus şudur ki bizler yani ebeveyn olarak bizler çocuklarımızı koşulsuz sevdiğimizi düşünsek de işin gerçeği çocuklar, ebeveynlerini koşulsuz sever. Sevdiği içinde ebeveynler canını çok acıtsa da çocuk onu unutmak ister, çünkü ebeveynini çok sever. Çocuğun dramı da tam burada başlar. Anne ve babayı koşulsuz seven ve affeden hep çocuktur…
İkinci yaptığımız büyük hatamız da evin içinde anne ve baba olarak konuşurken çocuk odaya girdiğinde sessiz kalıp çocuğun odadan çıkmasını beklemek ya da direk bu konu seni ilgilendirmez deyip onu yine oda dışına göndermek. İşin uzmanları, bu davranışların çocuğu evin ötekisi yaptığını sakın unutmayın diyor. O çocuk o evi, benim evim diye kucaklayacaksa onun içinde olmayacağı hiçbir nokta olmayacak. O evde ne yaşanıyorsa o da bunu bilecek ve oda çözüme katılacak…
Üçüncü yaptığımız yanlışlık ise saygının uygulanması konusundadır. Çocuktan hep büyükler adına saygı göstermesi istenir. İşin doğrusu bu istenen saygı değil çocuğun itaat etmesini sağlamak ve çocuğun bir anlamda körelmesine zemin hazırlamaktır. Misafirlikte ya da eve misafir geldiğinde çocuklar için ayrı bir masa hazırlanması ya da büyükler yemeğe başlamadan çocukların yemek yememesinin istenmesi hep köle ruhlu çocuklar yetiştirilmesine zemin hazırlar. Büyükler olarak, ebeveyn olarak önce bizler çocuklarımıza saygı göstereceğiz ki bunu örnek alan çocuk da bu saygıyı severek ve isteyerek yapsın ya da uygulasın. Unutmayalım ki köle ruhlu çocuklar ile köle düzeni sürer ve köle düzeninde kölenin değeri çöp kadar yoktur.
Bakışlarla yönetilen çocuk, sizin iyi bir anne olduğunuza işaret etmez. Çocuğunuz üzerinden evde hiyerarşik bir düzen kurmamayı hedefleyin. Çocuğunuza karşı açık, içten ve dürüst olmayı ilke olarak kabul edin ve bunu aile içinde kesinlikle uygulayın. Cinsel konular dahil her şeyi çocuğunuzla onun anlayabileceği bir şekilde olmak koşuluyla konuşun. Utanma dediğiniz şey sizin mahalle baskısı denilen yobazlığa teslim olmuş halinizdir. Sorunlarını çözen anne ve baba olmak yerine sorunlarının bilincinde olabilen çocuk yetiştirmek çok önemlidir. Ebeveyne bağlı çocuk değil daha beş yaşından itibaren ortaya kişiliğini koyan ve koyduğu kişiliğinin saygı göreceği ve bunun üzerinden mücadele etmeyi becerebilen çocuklar yetiştirmeye çalışalım.. Çocukların annesi olmayı bilmek yada bilincinde olmak demek ile annenin çocuklaşmasıyla ya da çocuğu ile aynı konuma gelerek ve onun bulunduğu yerden bakabilen bir duruşla iyi bir annelik yapılmayacağını ya da çocuğa gerekli olan özgüvenin verilemeyeceğini bilelim. İyi bir anne ve babanın öncelikli görevi çocuğunu tanımaktır. Anlayabilmektir. Bunun içinde anne ve babanın da önce kendisini tanıması ve anlaması ve bu şekilde kendinden kaçmayan, kendiyle barışık kendi sorunlarını çözebilen bir insan olması gerekmektedir.
Ve unutmayın;
Kendisine vaaz edilen çocuk, başkalarına vaaz etmeyi öğrenir,
Dövülen çocuk, başkalarını dövmeyi öğrenir,
Baskıyla büyütülen çocuk, başkalarına baskı yapmayı öğrenir.
Dövülerek ya da vaaz edilerek ya da baskı ile büyütülen çocuk üzerinden iyi bir vatandaş belki iyi bir memur yada iyi bir asker yada iyi bir dindar ya da ateist yetiştirebilirsiniz ancak gerçekten yaşadığını hisseden, özgür bir insan yetiştiremezsiniz. “Gerçekten sevebilme kapasitesinin kapılarını açabilen tek şey, çocuk yetiştirme için yapmaya mecbur olduğumuzu sandığımız şeyler değil, kişinin gerçekten yaşadığı hissi ve özgürlüğüdür.”
Sorunlarımızın kaynağı konusunda bunları özgürce düşünebilsek belki de bu kadar çözüme yakın yada çözüme uzak konumda olacağız. Eleştiriyi becerebilsek çözüme yakın olacağız, beceremediğimizden ya da ailemize dönük bir kutsallık içinde durduğumuzdan hataları sürekli yenilemekten usanmadığımızdan çözüme de çok uzağız.
Bilmem anlatabildim mi…
Sevgi ve saygılarımla… Vecdi Yılmaz