Sevgili okurlarım, bir önceki yazım ile sizlere iki hafta önce ulaşmıştım. Gezdiğim, gördüğüm yerleri algı çerçevem ile sizlere anlatabilmek benim için çok önemli. Sizlerden gelen yorum ve tepkiler, amacıma ulaştığımı anlatıyor. Sağ olun, var olun. Hemen yeni bir yazı yazmak yerine yaşadıklarımı tüketmeden özümsemeyi tercih ediyorum.
Geçen iki hafta süresince geride bıraktığımız en önemli olay çoğunluğa göre 31 Mart yerel seçimleridir. Adayların açıklanması, seçim dönemi, ittifaklar ile partilerin birbiriyle ilişkileri, kazananlar ve iyi niyetli düşünemiyorum kazandığı halde mazbatası verilmeyen belediye başkanları… 31 Mart yerel seçimlerini tek başına yani sadece şuan yaşadıklarımız ile değerlendirmek çok yanlış olur. Özellikle 2011 yılından itibaren yaşadığımız her seçim, bir sonraki seçimi etkiledi. Seçimler üzerinden ülkenin siyasi yapısı ve ne yazık ki devlet yapısı değişti. Bu tabloyu her yönden iyi analiz etmek gerekiyor.Bugünü anlamlandırabilmek ve geleceğe dair bir öngörüye sahip olmanın yolu budur diyor ve seçimleri geride bırakıyorum.
Mart ayında sadece seçimleri yaşamadık. Bence seçimlerden çok daha heyecan ve umut verici gün eşitliğini 21 Mart’ı yaşadık. Bin bir güzelliklere uyanan doğadan güç topladık. Umutlarımızı tazeledik. Kendimize yeni sözler verdik. Doğa gibi yeni başlangıçlar için nedenler ürettik. Yaşama sevincimizi her şeye rağmen koruduk. Ne olursa olsa olsun yaşama sevincimizi kaybetmeyelim. . Nevruz ateşi ile her yanımızı dostluk, barış, özgürlük kapladı . İnsanlık adına tüm iyi dilek ve temennilerimizi doğa anaya sunduk
Böylesine hayat dolu bir günde, Balıkesir’de tiyatro izlemek çok anlamıydı. Tiyatronun, ufku açan büyülü dünyası; aydınlıktır, eğiticidir, öğreticidir. Tiyatronun, toplum için yapılmasını savunan değerli tiyatrocularımız bizler için çok önemlidir. Günümüzde sanat kavramının içi belli bir kesim tarafından boşaltıldı. Sanatçı kime denir sorgusalını, gördüğümüz itaatvari görüntüler ile defalarca sorduk. İşte o zaman gerçek sanatçılarımızın değerini bir kez daha anladık. Balıkesir Çağdaş Eğitim Vakfı’nın (BAÇEV) , tiyatro etkinlikleri, bu anlamı zenginleştirmeye devam ediyor. Başta BAÇEV Başkanı Berrin Gençoğlu olmak üzere emeği geçen herkesi tüm içtenliğimle kutluyorum. Bizlere umudu aşılayan nice başarılı etkinlikler olsun…
21 Mart akşamı, biz Balıkesirliler ”Büyük Gözaltı” oyunu ile buluştuk. Sanat yaşamı boyunca çizgisinden ödün vermeyen büyük ustalardan Rutkay Aziz’in yönettiği, Taner Barlas’ın kurguladığı oyun, çok başarılıydı. Her izleyiş, yaşamın bir başka boyutunu düşündürür. İngiliz yazar George Orwell’ın 1949 yılında yazdığı kitabından uyarlanan oyun, her dönem güncelliğini korur. Her dönem gücünü kendine itaat edenlerden alanlar var. Onlar istiyor ki; insan nefes alırken bile kendilerine bağımlı olsun. İnsanın kendisine ait dünyası olmasın. Toplumda tek tip insan modeli var olsun.İnsan düşünmesin. Kendine sunulanı kabul etsin. Başka bir hayatın mümkün olduğunu unutsun. İnsani değerleri terk etsin. Geçmişini unutsun.
Oyunu izlerken, Balıkesir’in şu anki görünümünü ve geçmişini düşündüm. Tarihi Saat Kulesi ve Şadırvan’ın , oyuncak gibi kalacağını düşünmüyor değilim. Çocukluğumdaki çarşıyı özlediğimi fark ettim.Alışverişimizi yaptığımız, yemeğimizi yediğimiz, mahallemizdeki bakkallar gibi çok daha samimi, dostane ilişkiler kurduğumuz esnaftan artık söz etmek mümkün değil. 6 Eylül Kurtuluş Günü’müzü ve ulusal bayramlarımızı çok daha büyük bir coşku ile kutladığımız zamanlar vardı. Her neslin anılarının olduğu yerler bir bir yıkıldı. Yaşanmışlıklarımız çalınıyor. Geçmişimize tanık hiçbir iz kalmayacak. Balıkesir’i, Balıkesir yapan değerlere sahip çıkılmıyor. Bunun yerine bizleri tüketime yönelten alışveriş merkezi kültürü inşaa ediliyor. Zaten şehirde inşaat sektöründen başka gelişen bir şey yok gibi.
Devlet tiyatrosu, devlet opera ve balesi gibi sanatsal gerçeklikler neden Balıkesir’de hayat bulmuyor?!. Neden Aygören, Dumlupınar, Hacı İsmail Mahallesi, Hacı İlbey mahallerimiz gibi en eski yerleşim bölgelerimiz tarihi kimlikleri ile anlatılmıyor.?!. Şehrin özünü temsil eden Balıkesir evleri varken, benim için sanki şehre tamamen yabancı kalmamız istenildiği için yapılan yapıların hiçbir önemi yok. Birbirinden güzel mimariye sahip evlerimizin;
yıkılışı, yerini bir apartmana bırakışına çok üzülüyorum. Onlar, geçmişimizdir. Yeni açılan bir kafenin, AVM’nin, mağazanın yerini bilmeyi çok önemli bir şey olarak görmeyelim. Tarihimize, geçmişimize, büyüklerimizden bizlere kalan mirasa sahip çıkalım. İnsan merak etmez mi hiç basıp geçtiği yerin geçmişini? Elbette, merak eder. Ve geçmişin güzelliklerini yaşatmak için can atar.
Kapalı alanlarda sürekli bir şeyler satın alarak, bir şeyler yİyip içerek zaman geçirmeyelim. Şehrimizin sokaklarında insanlarımıza dokunduğumuz, onlar ile iç içe , ilişkilerimizi geliştirdiğimiz zamanlarımız olsun. Günün rüzgarına kapılmayalım. Dünün güzelliklerini yarına ulaştıralım. An gelip durduğumuzda, elimizde avucumuz da hiçbir şeyimizin kalmadığını görmek, çok acı verir. Ne yazık ki yaşantımızda çok önemli binaların artık var olmadığına tanık olduk. Mehmetçik İlköğretim Okulu’mun artık olmayışı ve asla geri gelmeyecek oluşu benim için çok derin bir üzüntüdür. Yaşamım boyuncada etkisini kaybetmeyecek olan üzüntüm. Şan Kafe ve Şan Sineması’nın, yazlık sinemaların yerlerinde yerler esmesi, Balıkesir’in kimliğini yansıtan bir çarşının olmayışı gibi pek çok durumda aynı üzüntüyü yaşatıyor.
Çocukluğumu yaşadığım Bahçelievler Mahallesi Örnek Sokağı’nda oynadığım oyunlar, o yıllardan beri can dostum dediğim bisikletim ile mahallenin altını üstünü getirdiğim anlardaki mutluluğumu, 2001-2004 yıllarını kapsayan Balıkesir Lisesi yıllarının güzelliğini uzun zamandır hiçbir yerde bulamıyorum. Kore Kafe’de bir çay içmek, yüzme havuzunun yanında bulunan potalara gitmek gibi eylemler de yok artık. Şehirde sadece yaşamsal ihtiyaçlarımı karşılamak gibi zorunluluğa dönüşen ruhsuz bir yaşam varmış gibi hissediyorum. Balıkesir’in ruhu çalındı. Bizler de ruhsuz, kimliksiz, geçmişini unutan geleceğe dair hiçbir amacı olmayan robotlara dönüştürülüyoruz gibi. Gibi dediğime de bakmayın basbayağı öyle.
Eski güzel günleri sadece anmak da yetmiyor. Bu gidişata dur diyebilecek miyiz? Önemli olan budur. Şehrin bugününü de yaşıyorum ama o zamanlardaki gibi bu şehir beni mutlu etmiyor. Balıkesir’de miyim , biz böyle miydik gibi sorular aklımda dolaşıyor. İnsanların, daha iyi bir yaşamı geçmişten kurtulmak sanmasını kabul edemiyorum. Eski güzelim evleri terk edip, bir apartman katına oturmayı tercih etmelerini hiçbir zaman anlamayacağım. İnsanlar deli gibi alışveriş yapıyor, gezip tozuyor diye ben de öyle olacak değilim. Çoğu zaman doğaya kaçıyorum. Doğanın bilgeliğinden, özümde kalmayı öğreniyorum. İlköğretimi bitirdiğimden beri zaten burada bisiklete hiç binmedim. Bisikletli yaşamı tercih ettiğim halde, şehrin ruhsuzluğu adeta bana burada bisiklete binmeyi yasakladı. Şehrin kimliğinden kopuşunu izledikçe, bir şeyler yapamadıkça doğal varlığını koruyabilen yaşam alanlarında olmak istiyorum.
”Büyük Gözaltı” oyunundan kareler, değerli oyuncularımızın başarılı performansları bana tüm bunları düşündürdü. O gün oyunu izledim. Artık geride kaldı diyemedim. Şehrin değişen yüzü ile yaşadığım üzüntümü anlatmak için daha çok düşündüm. Hislerimi tüketmek istemedim. Düşündükçe kendi kendime şunları söyledim; bir insanın sevdiği insanı, sevgisini bile inkar ettirecek bir düzen olamaz. Kendimizi, yaşadığımız şehri ve insanları sevelim. Sevgi uğruna bedeller ödeyelim. Şehrimizin yapısının tamamen değişmesini kabul etmeyelim. Tanımasak bile sırf aynı şehirde yaşadığımız için sevebileceğimiz insanların, ruhsuz varlıklara dönüşmesine alışmayalım. Sanat ile bilim ile kültür ile aydınlanan bireyler olalım.
Rutkay Aziz’in sesinden etkilenmeyen yoktur. O etkileyici ses, beni hem oyuna dahil etti hem de çocukluğumun dizisi Bizimkiler’e götürdü. Bize bizi anlatan, hepimizin severek izlediği diziyi düşündüm. Bu şehirde gerçekten mutlu olduğum yıllar. Ayla hanıma, okuduğu şiirleri birden duyar gibiydim. Sana Geldim İstanbul…Senden gidiyoruz Balıkesir’e dönüşmesin. Aman, Sakın… Popüler dünyaya hiçbir zaman ait olmadığımı da hissettim. O dünyayı yaratanlara karşı direneceğimi de biliyorum. Benim gibi düşünen nice güzel yürekler ile güzel yarınları inşaa edeceğiz. Buna inanıyorum. Bunu başarabilmek için yaşadığım her anı özümsüyorum, asla unutmuyorum. Geçmişime sahip çıkıyorum. Umudumu koruyorum. Benliğimi , şehrin ruhsuz kimliğinden uzak tutmanın bir yoludur, Kazdağ Çiğdemi olmak… Tiyatro gibi kültürel ve sanatsal etkinlikler ile mutlu bir şehir bizlere uzak olmasın… Aynı amaç altında buluşmak üzere sevgili okurlarım…