Bir devletin temelidir hukuk.
Olmazsa olmaz (sine qua non) ıdır.
Ve bir devlet, anayasasıyla varolur, şekillenir.
Anayasa devletin temelidir.
Var ise, mevcut ise, ne kadar eksikliği, aksaklığı bulunsa da yürürlükte ise uygulanmak zorundadır.
Eğip bükemezsiniz.
Yorumlayamazsınız.
Ceza Hukuku’nda var olan “şüphe sanık lehine yorumlanır” gibi bir ilke yoktur burada.
Devlete atılan temeldir.
Bağlayıcıdır.
Anayasa’yı ihlal o kadar arttı ki son yıllarda “bir kere anayasayı delmekle bir şey olmaz”dan bakın nerelere geldik izliyoruz korku filmi gibi.
Gerçek olduğuna, bunların konuşulduğuna inanmak istemiyoruz, Anayasa’yı takmayanların siyasetçiler olduğuna alışmış(!) da olabilir bazılarımız ama anayasayı ihlal edenler yargısal kurumları temsil eden yargıçlar olduğu zaman dehşete kapılmamamız mümkün değil.
Lami cimi yok; Türkiye’de bağımsız ve tarafsız hiçbir yerel mahkeme Anayasa Mahkemesi kararlarını yok sayamaz; görmezden gelemez, yorumlayamaz.
Sadece gereğini yapmak zorundadır.
Can Atalay’da yaşanan son örnek tuzun kokmasını bırakın, tümüyle çürüdüğünü gösteriyor.
Hiçbir hukukçu, hiçbir yargıç Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamamak için böyle manevralara girişmez, girişemez.
Aksi hal, yargının tümüyle siyasete gark olduğunu gösterir.
Hukuk Fakültesi birinci sınıf öğrencilerine ilk öğretilenlerdir Anayasa ve Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı..
Şimdi ekranlara bakıyorsunuz; diyor ki hukukçu olmaktan uzak bir takım hukuk’lular; “adli yargının üst mahkemesi Yargıtay’dır da Anayasa Mahkemesi Yargıtay’ın görev alanına giremez de, temyiz mahkemesi olarak karar veremez de”…
Anayasal Yargı’nın ne olduğunu ya bilmeyen, ya bilip de işi çevirip eğip büken polemik yaratıcı demagoglar bunlar.
Geçiniz.
Siyasete hukuk kurban edilince böyle oluyor.
Tabelasal değil, gerçek hukuk fakültelerinin öğretim üyelerinin, anayasa hukukçularının öğrencilerine nasıl ders verebildiklerini, hangi doğruyu nasıl anlatabildiklerini düşünmek bile istemiyoruz.
Hukuk hiç bu kadar ters yüz edilmemişti çünkü….
Anayasa Mahkemesi kararları da Anayasa da uyulması zorunlu tepe normdur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da keza.
Siyasetin işine gelmediği zaman AİHM’ni tukaka ilan etmek, işimize geldiği zaman AİHM doğru karar verdi demek rüzgar gülü gibi dönmek demektir.
Keza, Anayasa Mahkemesi’ni ve üyelerini verdikleri kararlardan dolayı suçlamak, hedef göstermek, siyasetçinin tribüne oynaması olarak yorumlanabilse de kabul edilemez, hepsi anayasayı ihlaldir.
Yerel Mahkeme Anayasa Mahkemesi kararına uymayarak, ikinci hak ihlali kararına karşı da günlerce dosyayı oyalayıp topu Yargıtay’a atıyorsa bu da anayasayı ihlaldir; Meclis kürsüsünde federasyondan, eyaletten, özerklikten bahseden siyasetçinin konuşması da anayasayı ihlaldir.
Ne kadar hazin bir tablo yaratıldı farkında mısınız?
Uluslararası Hukuk Endeksleri’nde Türkiye’nin bulunduğu sıra her yıl gerilerken 2024’de göreceğiz 2023 sıralamasında nerelere indiğimizi?..
“Dış güçlerin kastı” diyebilir miyiz?
Denilir elbet, buna da alışıldı, olumsuz her sonuç; dış güçlerin işi.
Kendi elimizde yarattığımız tımarhaneyi algılama duyularımız yok oldu çünkü, içinde yaşıyoruz.
İnanılası değil gerçekten.
Türkiye, bir anayasal devlet midir, anayasa’lı devlet mi; artık anayasallıktan vazgeçip şekli olarak bir anayasası olan ama uygulanmayan bir devlet haline döndük…
Anayasa diye bir metin elinizde olunca ve onu uygulamadığınız zaman anayasal devlet değil ancak anayasa’lı devlet olunabilir çünkü.
Çok kötü bir duruma geldi yargı.
Spiker soruyor:
“Anayasa Mahkemesi kararına karşı yerel mahkemenin nasıl bir karar vermesini bekliyorsunuz?”
Sorunun dayanılmaz ağırlığının farkında mısınız?
Böyle bir soru sorulabilmesi hukuk devleti açısından mümkün olabilir mi?..
Maalesef sorulur hale gelindi, getirildi.
Anayasanız eksik aksak olabilir, değiştirirsiniz; ki kaç kez değişti zaten.
Lakin bir Anayasanız varsa, adı üstünde, Ana-yasanızdır o.
O temele bomba atarsanız böyle akıl almazlıklarla…
Sadece hukuku değil, düzeni, istikrarı, devleti tutamazsınız elinde…
Ateşle oynanıyor hukuk tanımazlıkla.
Ne kötü bir final ve yeni bir yıla ne kötü bir giriş!