Hiç bir kişi ismine bağlı kalmaksızın….
Hiç bir isim hakkında yorum yapmaksızın…
Anayasa maddelerini tane tane, sindire sindire, düşüne düşüne okumak gerek.
Hukuk dili bu.
Hukuk dünyası bu.
Anayasa maddelerini çekip büzüştüremezsin…
Anayasayı kafaya göre yorumlayamazsınız.
Ki bizim Anayasamız idare ve anayasa hukukçularından çok eleştiri alır; detayı fazla yazmış diye…
Hatta özellikle temel hak ve özgürlüklerle misal…
Özgürlüğü verir.
Sonraki cümlede ama kelimesi gelir.
Ama dedin mi kork!
Kısıtlamadır çünkü o.
O yüzden 1982 anayasasına nice hukukçu “amayasa” der…
Amma….
Bununla beraber…
Olmayanı da monte edemezsiniz…
Tehlikeli sularda yüzemezsiniz…
Misal…
CHP’nin durduk yere ortaya attığı başörtüsü/türban konusu…
Türkiye bu sorunu çoktan aşmışken atılan taş nasıl çıkarılacak bakalım kuyudan…
İktidar partisi gerekirse referandum diyor.
İyi de bilinmez mi; temel hak ve özgürlüklerin referanduma konu edilmesi mümkün değildir, olmaz, olamaz, çok tehlikelidir.
Velhasıl…
Gereksiz yere gereksiz tartışmalarla vakit kaybededuralım….
Anayasa’nın bazı maddelerini tekrar hatırlayalım.
101.madde diyor ki:
“Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.”
Bunun tek ama tek istisnası TBMM’nin beşte üç çoğunlukla seçimleri yenileme kararı almasıdır ki böyle bir durumda aynı kişi üçüncü defa aday olabilir, seçilebilir.
Onu da 116.madde yazıyor.
Zaten televizyonlarda, basında aylardır yazılıyor, çiziliyor.
Siyasi parti cenahları kendilerine göre açıklama yapıyor.
Ama Anayasanın dediği bu.
Çekme yasa değil ki okuduğumuz…
Yok yeni sistemde böyleymiş, yok eski sistem maziymiş…
Konu isimler değil.
Konu hukukun objektif uygulanabilmesi.
Yargıya güvenmiyorum, YSK’ya güvenmiyorum demek ne kadar yanlışsa YSK’nın bir zarftan çıkan dört oyun üçünü geçerli birini geçersiz sayması ve mühürsüz zarfları dahi geçerli kabul etmesi karşısında güveni nasıl sağlayabileceğini, kendisine nasıl güvenilebileceğini açıklaması gerekmez mi?..
Maalesef kurumlara siyaset bulaştığı için ortada kabus gibi bir manzara yaşıyoruz.
Anayasa Mahkemesi’nden tutun, en küçük yargı birimine; devletin en üst kademesinden en alt memuriyet birimine kadar hiçbir zaman rastlamadığımız şekilde siyaset etkisi var.
Bu da sokağa kutuplaşma olarak yansıyor farkında mısınız?..
Ne kadar hazin bir durumdayız aslında…
Öyle bir seçime gidiyoruz ki, başlamadan tartışma, seçimde tartışma, sonuçlar çıkınca tartışma…
Böyle mi olmalı, bu durumda mı olmalıydık?..
Başka tarafa bakmamız gerekmez mi?..
Bir seçime bir kez daha sağlıklı zaman ve koşullarda hukuk çerçevesinde gidemiyoruz ya…
Yanarız da buna yanarız!