Sevgili okurlarım, merhaba.
Yeni bir yazı ile karşınızdayım. Çok daha doğrusu, sizlere anlatmak istediklerim bir yazı dizisi haline dönüşecek kadar uzun ve önemli. Birçok yönüyle ele almak istediğim konu ise, ‘’Altın Madenciliği’’.
Sizlerin de bildiği üzere ülkemizde, son yıllarda madencilik faaliyetlerinin büyük bir kısmı, özel şirketler tarafından yapılmaktadır. Şirketlerin izlemiş olduğu yol ve yöntem, ne yazık ki doğa tahribatı başta olmak üzere birçok soruna neden oluyor.
Anayasamızın 56. Maddesi’ne göre; ‘’Herkes, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.’’ Bu hakkına sahip çıkan vatandaşlarımız ile birçok çevre ve doğa oluşumları da haklı olarak bu olumsuzluğa karşı direniyor. Burada şunu belirtmek gerekiyor. Havasına, suyuna ve toprağına sahip çıkanların, tepki gösterdiği nokta, madencilik değil.
Asıl karşı çıkılan hususlar; madenlerimizin üretilip hammadde olarak ihraç edilmesi, deyim yerindeyse sermaye tarafından yağmalanması, öz kaynaklarımızın sömürülmesi, ormanlarımızın madencilik faaliyeti yüzünden yok edilmesi, yine aynı amaç gereği her biri ulusal servet olan ağaçlarımızın kesilmesi, doğayı yurt edinmiş bütün canlıların yaşam alanlarına müdahale edilmesi ve topraklarımızın kimyasallar ile kirletilmesidir.
Altın ve diğer bütün madenler, ülkemizin yeraltı zenginlikleridir. Madenler, bir kez üretildikten sonra yerine konulamayan doğal servettir. Bu özelliğiyle, bizlerin de bizden sonraki nesillerin de bu doğal servet üzerinde hakkı var.
Madenlerimiz, sosyal devlet anlayışı ile işlenmelidir. Üretilen madenler, kendi topraklarımızda kurulu olan sanayi tesislerinde hammadde olarak kullanılmalıdır. Madenlerimiz, üretildiği gibi hammadde ve konsantre olarak ihraç edilmemelidir. Doğayı ve yaşamı koruyan ileri teknoloji kullanılarak üretilmelidir. Madenlerden elde edilen kazanç, ülke ekonomisi ve insanlarımıza yansıtılmalıdır.
Sevgili okurlarım, yukarıda da belirttiğim üzere; madencilik, her geçen gün özel şirketlere bırakılan bir alan. Devlet politikaları yerine özel şirketlerin ticari kaygılarını önceleyen bir yol izlenmektedir. Maden şirketlerinin birçoğu, faaliyetlerini sürdürürken kendilerini kamuoyu karşısında haklı çıkarmak adına “Kesilenden daha çok ağaç dikeceğiz.”, “Çevre ve doğayla uyumlu madencilik yapacağız.”, “Cari açığı kapatacağız.” gibi ifadeleri kullanırlar. Bu algı operasyonu değil de nedir?
Yeraltı zenginliklerimizin; kendi olanaklarımızla, ucuz işgücü kullanılarak üretilmesi, hammadde olarak ihraç edilmesi, topraklarımızın kimyasallar ile kirletmesi, geride kesilmiş ormanların kalması gibi birçok olumsuz durum ‘“Sömürge Madenciliği”dir.
Oldukça düşündürücü ve vahim bir durum var ki; dünyada, bizden başka altın üreterek ve madenlerini ham madde olarak ihraç eden bir ülke kalmamıştır. Bu konuda Kanada, ABD ve Avustralya gibi ülkelerin örnek gösterilmesi de bir algı operasyonudur. Bu ve diğer ülkeler sanayilerini kurmuş, madenlerini sanayilerinde kullanan ve sadece madenlerinin fazlasını ihraç etmektedirler.
Peki, bütün bu gelişmelere neden olan altın nedir?
Bu soruya, insanların konuya bakış açısına göre vereceği aşikâr. Muhtemelen bir kadın, altını bir bilezik olarak görecektir. Bir ekonomist, yatırım aracı. Çevreci ise “Siyanür kullanarak çevre kirliğine neden olan maden işletmeleri.” şeklinde yanıtlayacaktır. Altının; telefon, bilgisayar ve elektronik yapımında kullanılan iyi bir iletken ve levha getirilen bir metal olduğu gerçeği ise akıllara hemen gelmiyor.
Dünyada bugüne kadar 200 bin ton civarında altın üretilmiştir. Günümüzde, yılda kadın ve çocukların bir bölümünü oluşturduğu işçilerin ilkel koşullarda çalıştırılmasıyla 3 bin 5 yüz ton altın üretilmektedir. Dünyada üretilen altının ancak %10’u teknoloji için kullanılmaktadır. Dünyada altın kullanım oranlarına bakarsak ; %60 mücevher, %15 altın para, %12 sanayi, %5 oranı ile dişçilik, madalya yapımı %2 ve diğer alanlarda %6 oranında kullanıldığı görmekteyiz.
Üretilmiş altın dağılımına bakınca dünyadaki altın miktarının mücevher ve kişisel yatırım şeklinde bulunduğunu, merkez bankalarında ve diğer alanlarda kullanılmak üzere yer aldığını söylemek mümkün. Bu durum bize; teknoloji için yeteri kadar altının üretildiğini, stoklanmış ve hareketsiz altın rezervinin olduğunu göstermektedir. Yani üretilen altın, külçe olarak üreten şirketlerin ülkelerinde para kasalarında tutulmaktadır.
Sevgili okurlarım, şimdi “Altın Nedir?” sorusuna geri dönelim. Bu soruya, hep birlikte bilimsel bir yanıt verelim. Ne dersiniz? Belki, böylece altın altının neden önemli olduğunu gözler önüne sermiş oluruz.
Altın sembolü “Au”, atom numarası 79 olan bir elementtir. Saf haliyle parlak, hafif kırmızımsı sarı, yoğun, yumuşak, dövülebilir, sünek ve insanlar tarafından kullanılmış ilk saf metallerden biridir. En yumuşağı ve en kolay işlenip biçimlendirilebilen bir metaldir. Yüksek korozyon direnci sayesinde aktif kullanılan asil bir metaldir.
10 gr altın dövülerek 11 m2 ince bir levha veya 570 m uzunluğunda ince tel olarak çekilebilmektedir. En rahat çalışılabilen metal olarak kalemle işlenerek, kazınarak, dövülerek, oyularak, kabartılarak, dökülerek varak haline getirilip ahşap, metal, deri ve parşömen gibi başka eşyaları kaplamada da kullanılmaktadır.
Altının diğer iki önemli özelliği, yansıtıcı ve elektrik direncinin çok düşük olmasıdır. Altın ısı ve ışığı çok iyi yansıtmaktadır. Bunun yanı sıra altın, oksijenle tepkime vermeyen ve çoğu asitte çözünmeyen bir metaldir. Kimyasal özellikleri nedeniyle altın paralar paslanmamakta veya kararmamaktadır. Altından yapılan mücevher ve takılar da paslanmadan uzun yıllar kullanılabilmektedir.
Kaynak:
Necati YILDIZ (Maden Yüksek Mühendisi)