Rahmetli Türkeş, ayak ağrıları için devamlı gittiği Almanya’daki doktorunun sesinden Nazımın Kuvayi Milliye şiirini dinleyince kimin olduğu sorar. Öğrendikten sonra “bunu bir kağıda yazarmısınız” der… Sonra ülkesine gelince sanırım kurultayda okur. Büyük olay olur. Niçin okudunuz diye sorulduğunda ülkenin geleceği sıkıntıları önceden görüyorum kurulacak büyük cephe için örnek alınsın diye okudum der…
“90’ların başı, HEP’e devlet tarafından yapılan baskılar karşısında Feridun Yazar, Orhan Doğan, Leyla Zana, Mahmut Uyanık partileri ziyaret ediyor. MHP lideri Alpaslan Türkeş’i de Meclis’te ziyareti sırasında, Türkeş:
“12 Eylül’de beni de içeri aldılar, esas duruşta İstiklal Marşı okuttular. Gördüğümüz işkenceleri size anlatamam. Yanlışımız şuydu. 12 Eylül öncesinde partimizin bazı kadrolarının devlet tarafından kullanılmasına izin verdik. Şimdi, ülkücü mafya diye etrafı kasıp kavuranlar, bizim o gün devlet kadrolarının kullanmasına izin verdiğimiz kişilerdir. Biz onlarla ilişkimizi kestik.
(…) Biz Kürtlerle iç içeyiz. Bu kadar iç içe geçmiş iki halkın düşman olmaması gerektiği kanısına vardım. Benim eniştem Vanlı bir Kürt’tür. Kız kardeşimin eşi. Yeğenlerim de Kürt’tür. Size söz veriyorum, size yapılan baskıları önlemek için elimden geleni yapacağım”. (Feridun Yazar, Kürt Kavşağında Bir Siyasetçi, s. 283-284).”
Alparslan Türkeş’in asıl adı Hüseyin Feyzullah…
“Toprak ve Tarım Reformun Akıbeti…
Görüldüğü üzere “feodalizm” istedikten sonra her zorluğa çare vardı. Güneydoğuda ve Doğunun bazı vilayetlerinde egemen güç olan feodal yapının etkisizleştirilmesinin tek yolu olarak görülen “toprak reformu” 27 Mayıs 1960 askerî müdahalesinden sonra yine gündeme getirildi. İhtilâlin kudretli albayı Alparslan Türkeş bu konuya çok önem veriyordu. Onun önerdiği sistem “toprak ve tarım reformu” olarak isimlendirildi.
İhtilal hükümeti, Atatürk çizgisinde ilerlemeyi amaçladı. İlk iş olarak feodal sistemin temsilcileri olan ve genelde aynı zamanda toprak ağası, şeyh olan 485 “Kürt” ileri geleni bir araya topladı. Bir bakıma ağa ve şeyhlerden oluşan bir toplantı…
Günler süren bu toplantının yeri, Cumhuriyetin temellerinin atıldığı yer olan Sivas seçildi. Burada adeta “ağalar ve şeyhler kampı” kuruldu. İhtilalin genç ve keskin subayları onlara toprak reformunun “faziletlerini” anlattılar. Biraz da tehdit kokan, fakat son derece siyaseten hatalı söylem olan “Ağalık, şeyhlik düzeninin ortadan kaldırılacağı” ifade edildi. Tabii ki yine dirençle karşılaşıldı…
1960 ihtilali hükümetleri, özellikle başbakanlık Müsteşarı Alparslan Türkeş Beyin önderliğindeki bir heyet, konuyla yakından ilgilendiler. Farklı zamanlarda, “toprak reformu” veya “tarım reformu”
isimleriyle yasa tasarıları hazırlandı. Ve nihayet “Toprak ve Tarım Reformu Kanunu” 19.7.1973 tarihinde kabul edilerek yasalaştı.
Feodal sisteme karşı çare olarak görülen “Toprak Reformu” ile ilgili somut çalışmalar, bugün otuz beş yaş ve altı hiçbir gencin hatırlayamadığı (yaşamadığı) “Milliyetçi Cephe Hükümeti” döneminde, Milliyetçi Hareket Partisinin gayretleri ile gerçekleştirildi.
Nitekim ilk toprak dağıtımı da zamanın Başbakan Yardımcısı Alparslan Türkeş’in de katılımıyla 24 Haziran 1975 günü Urfa’da yapıldı.
Devletin arşivlerinden alınan bilgilere göre, iki yıl içinde yani 1977 yılına kadar Urfa’da mülkiyetinin tamamı ağaların (derebeylerin) egemenliğinde olan 697 köyün 329’unda kamulaştırma yapıldı ve 1.616.000 dönüm arazi kamulaştırıldı.
Devlet, ağalık sistemi kuvvetlensin (!) diye de zamanın parasıyla 430.756.410 Lira kamulaştırma bedeli ödedi…
Yine devletin resmi kayıtlarına göre 47 köyde 1.128 aileye 231.000 dönüm, yaklaşık aile başına 190 dönüm, toprak dağıtıldı…
Büyük törenler ve umutlarla topraksız köylüye dağıtılan topraklara sevinen çok insan da oldu. Ancak bu reformun karşıtları da yerinde durmuyorlardı. Feodal sistemden yana olanlar, 9 Kasım 1976’da toprak ve tarım reform kanunu hakkında Anayasa Mahkemesinde iptal davası açtılar. Davayı açan parti, Ferruh Bozbeyli’nın genel başkanı olduğu “Demokratik Parti” idi. Anayasa Mahkemesi, Toprak Reformu Kanununu şekil yönünden iptal etti. Yeni yasanın çıkarılması için bir yıl süre tanıdı.Tanınan süre içinde yeni bir yasa çıkarılmadığından “Toprak ve Tarım Reformu Kanunu” Anayasa Mahkemesi tarafından fiilen iptal edilmiş oldu. Böylece topraksız köylüye toprak dağıtma uygulaması sadece Urfa ili ile sınırlı kaldı.”
Alpaslan Türkeş’e gazeteci sorar; Türk’müsünüz yoksa İslamcı mı?
Yanıtı çok nettir, sayın Türkeş’in; Tanrı dağı kadar Türküm, Hira dağı kadar İslamım…
….
Ahmet Munis Bey anlatımıyla Alpaslan Türkeş anektodu…
“- Ortaokuldayız. Müdürümüzün tayini çıkmıştı, nereye gitti bilmiyoruz. Yerine yeni bir İngiliz müdür geldi. Çam yarması gibi derler ya, işte öyle bir İngiliz. Sınıfa girdiği gün bizi şöyle bir iyice süzdü, süzdü, sonra gözü dolabın üzerindeki ipe asılı Atatürk’ün resmine takıldı… Yüzü buruştu, rengi değişti..”
Ahmet Munis Bey bir an duraklar ve devam eder:
“- Çam yarması İngiliz Müdür dişlerini sıkarak bize döndü, eli ile Atatürk’ün resmini işaret ederek, ‘Çabuk şu resmi indirin’ diye bağırdı.”
“- Hepimiz uyuşmuş gibiydik. Kimse yerinden kımıldayamıyordu. İngiliz Müdür aynı cümleyi üç defa tekrarladı fakat Atatürk’ün resmini indirmek için yerinden kıpırdayan bir Türk evladı olmadı. ‘İndirin şu resmi’ cümlesini son defa tekrarlayınca Türkeş kalktı ve İngiliz’e bağırdı:
‘- Bize o resmi kimse indirtemez. Cesaretin varsa sen indir de görelim!’
İngiliz müdür öfkeden kıpkırmızı olmuştu. O çam yarması vücuduyla yay gibi fırlayarak bir sandalyeye çıktı ve ipi kopardı ki, daha inmesine fırsat kalmadan Türkeş yerinden fırladı sandalyeyi hızla iterek İngiliz’i yere düşürdü. Sonra bize döndü,
‘Çabuk olun, tutun ayaklarından’ diye bağırdı. Biz de söyleneni yaptık, müdürü karga tulumba Türkeş’le tutarak pencereden aşağı savuruverdik..”
Rahmetle ve saygıyla anıyorum…