Tarih kitaplarından aklımızda kalan “Orta Çağda Skolastik Dönem”; açıkçası bu yaşanılan zaman diliminde insanların yaşadığı; taassup, yobazlık, tutuculuk, kulaktan duyma sözlerin insana egemen olduğu, sokak kültürü, anlamsız bilgi, belge ve sözler…
Orta çağda görülen davalar vardır.
“Dünya yuvarlak mı düz mü?”
“Dünya güneşin etrafında dönüyor…”
“Eşeğin ağzında kaç diş vardır? Eşeğin dişleri sayılır mı, sayılmaz mı?…
Birileri, eşeğin ağzında kaç diş olduğunu merak eder ve böylece tartışma başlar. Öyle ki bu tartışma yüzyıl sürer.
Nihayet birisi çıkar ve “Niye tartışıyoruz, eşeğin ağzını açıp, dişlerini sayalım. Lakin kilise karşı çıkar: “ Hayır sayamazsınız, saymış olsanız bile gerçek olmayacaktır. Çünkü kutsal kitapta eşeğin dişi ile ilgili bilgi yoktur.” der.
Tartışmalar İstanbul’un Fethi, Macellan ve Amerigo Vespuci’ye kadar sürer.
Her uygarlığın kendi içinde kurucu değerler sistemi vardır. Bu değerler, kişileri aşar ve topluma mal olmuş kutsi değerlerdir.
İlkesiz, kuralsız, eksensiz, fırsatçı davranışlar ve günü birlik kurnazlıklara dayanan güvenilmez sadece kendi çıkarlarına hizmet eden ne yapacağını bilemeyen hamleleri yapmaya eğilimli davranışlarda bulunanlara “LÜMPEN” adı verilir.
Bu davranışları gösteren örgütlenmeler toplumun huzurunu ve barışını, birlikçe dirliğinin düşmanı çürük düşüncelerdir.
Bu benzer yolda yürüyenlerin Atatürk Cumhuriyeti’nin kurucu değerlerini inkar etmeleri, kendilerini inkar etmektir. Geçtiğimiz zaman dilimlerinde yaşanan zikzaklar, küresel sömürücü güçlerin işine yaramaktadır. Balık suya ne kadar muhtaçsa sömürücü güçler sömürmeye o kadar muhtaçtır.
Bu arada bu çıkar çevrelerine hizmet eden madrabazlar çoğalır. İktidarları çevrelerler.
Hileli iş yapanlara takılan bu isim (madrabazlık); dürüst iş tüm sanayici ve iş adamlarını yıpratır, itibarlarına da zarar verir.
“Al kazancını, koy aşırı kârını, işine bak,” had yok hudut yok, taklit malmış, çakma ürünmüş, sahtekârlıkmış, hileli işlermiş, kirli işlermiş, geç bunları. Bu düzende işini düzen düzene.
Hileciler, tuzakçılar, karaborsacılar, pusucular, zorbalar ellerine geçirdikleri gücü kullanarak her türlü madrabazlığı avantaja çevirmenin yolundadırlar. Bu amaçla din, iman, izan, akıl, fikir, ilim, irfan ve sadakat, dürüstlük saf dışı olur.
Kaos denilen ne idüğü belirsiz güvensiz, tutarsız, fütürsuz, anlamsız sonucu belli olmayan bir zaman dilimi yaşanır.
Günümüzde yaygın olarak kullanılan iletişim araçlarının insanlara kattığı davranış modellemelerine, simülasyonlarına baktığımızda akıl almaz durumlarla karşı karşıya kalıyoruz.
Bakıyoruz, ama görmüyoruz. Görüyoruz ama tanımıyoruz, konuşuyoruz ama ne söylüyoruz, duyuyoruz ama anlamıyoruz, anlıyoruz ama anlatamıyoruz, anlatıyoruz ama; anlamıyorlar, yiyoruz ama doymuyoruz, doyduğumuzu anlamıyoruz. Bakışlarımızda, görüşlerimizde, duygu ve düşüncelerimizde, yaşadıklarımızda bir derinlik yok.
Sığ davranışlar, soğuk bakışlar, çiğ sözler, abartılı yaşam, gösteriş dolu artistik rol modeller ortalıkta sere serpe.
Yüz yüze, göz gözeyiz, bakışıyoruz, ama sanal, banal bakışlarımız insanlar arasında güven bunalımlarının kaynağı.
Bu görünür körlük kirliliği, bilim adamlarımızca izlenip gözlenmektedir.
Sonucu nereye varır, kestirmek zor. Yabanıl sömürgenlik ve sömürgecilik, ilk çağlardan günümüze taşınmış durumda.
Herkes yakınıyor, yakınan çok, elde veri yok, ekranlar efelenen seslerden geçilmiyor, ay karanlık, kim konuşuyor, kim söylüyor, seçilmiyor?
Ses sahibinin sesi, plak aynı plak sil baştan. Dün düşmandık, bugün kol kola, can cana kanka. Böyle bir zaman diliminin böyle kuyruğu olur * İ D U R A K İ *.
Hak bir, Muhammed Hak, doğru değil, “DOSDOĞRU” git. Allahın sana bahsettiği nefesini boşa harcama. Üç-beş can dostla, yaşamın hakkını vermeye güzellikleri paylaşmaya gücün yettiği kadar paylaş.
“YAŞADIĞIN HAYATIN HAKKINI VER” Acar Baltaş