Çılgın ötesi kavramlar kargaşasındayız…
Bildiğiniz tüm kurallar, kavramlar yerle bir….
Sapla saman öyle bir karışıyor karıştırılıyor ki anlamak mümkün değil…
Devlet ile hükümet karışıyor….
Afet anında yardım ile normal zamanlardaki faaliyetler karışıyor…
Demokrasi ile yasak karışıyor…
Anayasal hak olan eleştiri ve protesto gibi kavramlar sanki yasakmış gibi tehdit ve soruşturmalar ile karşılanıyor.
Gerçekten inanılır gibi değil…
Bir kuruma gelen eleştiride öyle bir açıklama yapılıyor ki ilgili kurum tarafından…
Özrü kabahatinden büyük.
Açıklama, başka ve yeni bir başka sorun doğuruyor…
Çılgınlık derecesinde acayip günler yaşıyoruz…
Öncelikle sayısı kesin bilinmeyen on binlerce can kaybının yarattığı acının ve toplumsal travmanın ne kadar farkında idare edenler, bu noktada dahi belirsizlik var.
Çünkü bu gibi zamanlar idarenin çok daha olgun, hoşgörülü ve eleştiriye katlanır olmasını gerektiren zamanlar.
Kimsenin kimseyi düşmanlaştırma ve kötü görme hakkı yok.
Böyle bir lüksümüz de yok.
Oynanan maçlarda taraftarın depremzede çocuklar için organize ettiği oyuncak kampanyası milyonlarca insanı ağlattı.
Ama örnekleyelim, çocukluğumuzda ilkokullarda Kızılay Kolu’na girmek için yarışan öğrenciler olarak asla ve asla afet zamanında depodan çadır satışı yapılmasını kabul etmemiz mümkün değildir.
Kızılay ne?
Afet sırasında Kızılay olarak eleştiri alırken bir de satış yapmak nasıl açıklanabilir?
Yok, Kızılay’ın iştiraki şirket satış da yaparmış, yok o çadırlar zaten satılmasa AFAD’a verilecekmiş.
Ne biçim bir açıklama, nasıl bir gerekçe?..
Sen Kızılay’sın.
Kızılay’ın ayağa kalktığı anlar afet anlarıdır.
Normal zamanda ne yaparsan yap, satış da yap, ticaret de yap…
Ama insanların çadır diye ağladığı zamanlarda afetin 3.günü çadır satmak….
Kavramlar kargaşası özellikle yaratılıyor.
Hükümetler eleştirilebilir.
Hükümetler için istifa da istenebilir.
Futbol maçlarını oynayan futbolcuların peş peşe aldığı mağlubiyetlerde taraftar yönetim istifa diyorsa kitleler de “hükümet istifa” diyebilir.
Hükümet devlet değildir.
Devletin iyi işlemesi için hükümetler de muhalefet de eleştirilebilir, bundan devlet aleyhtarlığı çıkarmak hokus pokus bir zorlama çabadır.
Sapla saman karışır.
Bir parti ilçe başkanlığının spor komisyondaki bir üyesi taraftarlara “bunun hesabı sorulacak” diyemez.
Stada siyaset giriyor diye de eleştiremezseniz, “yaşaşın hükümet” diye bağırılsa kimse şikayet etmeyecekti di mi?
Hele hele camiye, eğitime, üniversitelere, yargıya, yüksek yargıya, askere bile siyaset bulaşmışken…
Bu zamanlar hassas zamanlardır.
Taraftarın tepkisine “mesajı aldık, hataları düzelteceğiz” demek de vardı. Misal Kızılay yönetimi!
Kim diyebildi?
Neden kimse demedi, diyemedi?
Demokrasi, olgunluklar rejimidir.
Korku salarsanız ters etki yapar. Daha da uzaklaştırır….
Siyasi bir parti lideri taraftarın tezahüratını depremde hayatını kaybedenlere saygısızlık olarak nitelemiş.
Ne alaka?
Nasıl bir çıkarım bu?
Gerçekten sağduyulu yöneticilere ihtiyacı var ülkenin….
Kızılay’a nereden baksanız dökülüyor.
Eski Kızılay’ı arıyor vatandaş.
Sadece yardıma odaklı, şirketleri olmayan, bir sürü kişinin akıl almaz maaşlar almadığı…
Akıl çıkınca baştan…
Maalesef en basit kavramlar bile karıştırılıyor…
Hiç kimsenin hiçbir konuda hiçbir hatayı kabullenmeyip, hiçbir zaman kimsenin istifa etme gerekliliği ve sorumluluğunu göstermediği bir toplumda hiçbir yanlışın düzeltilmesi mümkün değildir.
Daha çok şiddetli artçılar devam ederken bilim insanları temel atmayın derken temel atılmaya başlandı.
Meralar ve ormanlar deprem diye inşaatlara açıldı.
Depremin ilk anından itibaren Afet Bakanlığı kurulmalı diye belki yüzlerce bilim insanı haykırdı.
Var mı bir arpa yol ileriye gitme…
Nereye baksan ve neresinden baksan o kadar çok yanlış var ki….
Bir arpa boyu yol gidememenin verdiği strestir topluma yansıyan.
Demokratik eylemleri bile daha özümseyememişsek uluslararası endekslerde her yıl daha da geriye gittiğimizde kimse buna gerekçe olarak “dış güçler” dememeli…
Ne yaparsak kendimize yapıyoruz.
Bile bile lades…
Hep aynı hikaye…
Ortak payda yok.
Olmayınca da maalesef aynı sondan kurtulamıyor; hep beraber kaybediyoruz.