Kime göreydi ahde vefa , davranışı ve duygusu ile insanın yüreğinde ve bedeninde oluşan bu muhteşemlik ?
Kimler ahde vefa duymalıdır diye sorayım o zaman.
Ya da kime ahde vefa duyulur ?
Yapılan ve yaşanılan iyiliklerin karşılığı değil midir ahde vefa ?
Kadın cinayetlerinin hız kazanarak arttığı bir dönemi yaşıyoruz ülkemizde.
Yıllarca birlikte aile olarak yaşıyorsunuz , evlat doğurup büyütüyorsunuz ve eşiniz tarafından katlediliyorsunuz!.
Ölüm en sevdiğinizin elinden sizi yaşamdan koparıp gidiyor.
Koca hapse, kadın mezara giriyor.
Ya çocuklar, nereye sığınıyor ?
Annesiz ve babasız bir hayatın ağır yalnızlığının ortasında kalarak yaşamlarını sürdürmeye başlıyorlar.
Anne ve babasızlığı iliklerine kadar duyarak yaşama tutunmaya çalışacaklar , kadersizliğin en acısı ile çocuk düşleri bitecek.
Gelecek kaygıları ile boğuşarak yetişkin olmaya çabalayacaklar.
Kim annesinin yerini tutacak ?
Babalarının yaptığının öfkesini içlerinden atamayacaklar!.
Yıllarca emek verdiğiniz eşinizin size olan ihanetini göğüslemek ne kadar acı vericidir, hiç düşündünüz mü ?
Çok az da olsa bir düşünün !.
Toplumumuzun şu günlerde en çok sosyolog ve psikologlara ihtiyacı var diye düşünüyorum.
Devlet yetkilileri bu sözleri duymazlar ya , ben yine de satır arasında da olsa buraya not edeyim !.
Belki bir duyan ve çare olmak isteyen yetkili çıkabilir..
Yıl 1946. Annem Lütfiye Köseley (desenli entarili ) ve sınıf arkadaşı Nevzat Akın teyze. Balıkesir Ebe Okulu öğrencileri . Yaz tatilindeler. Annem Lütfiye Köseley’in memuriyet sicil numarası 1881 .. Bu özel sicil numarasını onurla ve gururla taşıdı.. Atatürk sevgisini bizlere öğreten mavi gözlü göçmen kızı. 10 Eylül 2003’te aramızdan ayrılana kadar.
Nevzat teyze ile annemin kendi diktikleri entarileri. Annemin evlerinin bahçesinde çekilen resim, o güzel günlerin anılarından. Kıyafetleri ve duruşları ile bugün geldiğimiz noktada , insan üzülüyor.
Yitip giden eski komşuluklar şimdilerde yok.
Eski dostluklar birer ikişer kayboluyor. Dost bildikleriniz bile sizin en acılı döneminizde , sizi yok sayabiliyor.
Vay canına diye diye , bu acı gerçeği kabulleniyor , yalnızlığınızın şerefine acı bir Türk kahvesi ile dostlara veda edip, tek başına içiyorsunuz kahvenizi.
Annemlerin gençliğinin dostluğu öyle miydi ?
Asla.
Onlar , mezun olduktan sonra yıllarca süren dostluklarıyla bizlere anıların en vefalısını bırakıp gittiler. Güzel kadınlarımız , yıldızlar yoldaşınız olsun..
Durağınız uçmağ olsun.
***
Elbiselerin öyküsünü annemin anılarından anlatayım o zaman.
Annem ve Nevzat teyze , son sınıfa geçerler. Ödül olarak, anneannem onlara Sümerbank’tan Nazilli basması alır. Bir şartı vardır yalnız, entarinizi kendiniz dikeceksiniz. Terzi parasını size harçlık olarak vereceğim der. Annem ile Nevzat teyzemiz keyifle dikiş işine başlamak için ne yapalım diye düşünürler. İlk kez bir elbise dikeceklerdir. Komşulardan dikişten anlayanlara sorarlar. Kumaşı kesmeye kimse cesaret edemez. Hata yaparız belki diye hiç bir komşu entariyi biçmez.
Sonunda , terzi Sıdıka hanıma giderler. Bize entarimizi biçiver, biz kendimiz dikeceğiz. Sıdıka hanım , adetim değil ama hadi size bir kıyak geçeyim der ve biçki işini halleder.
İki kafadar olan annem ve Nevzat teyze evde hummalı bir dikiş işine dalarlar.
İkinci gün annemin entarisinin dikişi biter. Sıra Nevzat teyzenin entarisine gelir. İlk gün yapılan hatalardan sonra entariyi önce teğel yaparlar. Dikişi öyle sürdürmeye başlarlar. Bu arada , Muazzez halasının eşi yeni bir fotoğraf makinesi almış ve, eşi Muazzez hanımla annemlere misafir gelmiştir. Annemle halası Muazzez hanım dikiş üzerine sohbet ederken eniştem hadi kızlar sizin yeni elbiselerinizle resminizi çekeyim der. Nevzat teyzenin entarisi eskidir. Yeni entaride dikilmemiştir. Muazzez hala , bavulundan açık mavi bir entari çıkarır, al bunu giy , senin olsun der.
Nevzat teyze bir çığlık atar. Muazzez hanımın boynuna sarılır. Mavi kumaşın üzerinde dantelleri olan şık bir dönem entarisini giyen Nevzat ve annem entarilerinin eteklerinden tutarak bu pozu verirler.
Kemal Eniştemiz deklanşöre basar.
***
Bir yıl sonra mezun olan annemlerin dostluğu giderek daha bir anlam kazanır.
Tayin oldukları yerlerden birbirlerine o güzelim el yazısı ile dostluğun sözcüklerini yazarlar. Onlara arkadaşlığı ve yarenliği anlamlandıran entarinin anılardaki yeri böyle kalmaz.
Nevzat teyze senelik izin için geldiği Balıkesir’de önce annemlere gelir. Elinde iki paket vardır. Birisi anneannem Hasene hanıma aldığı kumaş, diğerinde Muazzez halaya aldığı kumaş.
Anneannemin boynuna sarılarak;
” Bana yaptığınız anneliği ve dostluğu ölsem unutamam. Lütfiye gelince haberleşelim ve birlikte Akasyalar bahçesine, Fuara gidelim. Artık maaşım var. Kimseye muhtaç değilim. Anneciğim de keşke bu günleri görebilseydi. Bizlere emek verdiniz , kol kanat gerdiniz, size minnettarım. ”
Resmin arkasındaki yazı çok anlamlı. İçten yazılmış ve yıllarca bir ömür süren dostluğun ilk resmi.
1-8-1946 Perşembe günü tarihi ile resmin arkasındaki yazıda şöyle diyor Nevzat teyzemiz.
” Canımdan çok sevdiğim Lütfiyeme. Size şu silik resmimi vesile olur ümidi ile beni hatırlaman için takdim ediyorum. Ayrılık günlerimizde beni anarsın. Öz kardeşin Nevzat Akın”
***
Annesiz büyüyen Nevzat teyzemize anne olan, anneannemi rahmetle anıyorum.
Bir öksüzü sevindirenin makamı bin öksüzün sevabına denk gelir diyenlerin de ruhları şad olsun. Balıkesir / Martlı mahallesinin eski dostlarına , göçüp gidenlerine bin selam olsun.