Birebir gerçek.
Önce hap bilgi.
Herhangi bir hukuk davasını sonlandıran işlemlerden biri feragattir.
Davacı açtığı hukuk davasında “davamdan feragat ediyorum” derse eğer…
Ne karşı taraf, ne mahkeme (sınırlı sayıda istisnalar hariç) buna müdahale edebilir.
Bu durumda mahkeme “feragat nedeniyle davanın reddine” şeklinde hüküm kurar.
Böyle bir dava.
Basit bir alacak davası.
Davacı davasından feragat ediyor.
Hakim, “dosyayı incelemeye alacağım” diyor.
Haliyle iki taraf vekili şok, “olur mu hakim(e) hanım, davayı bitirmeniz gerek” diye üsteliyorlar.
Hakim(e) hanım başlıyor gözyaşlarını tutamamaya, iki eli birbirine dolaşıyor, “beni zorda bırakmayın” diyor, taraf vekilleri hakim(e) hanıma kağıt mendil yetiştiriyor.
Büyükşehirlerden birinde yaşanan bir olay bu.
Yargımızın hali bu durumda.
Çünküüüü…
Kürsüye çıkanda değil tüm kusur.
Elbette büyük hukuki bilgi eksikliği ama…
Öylesine bozuldu ki atama, yükselme, görev silsilesi sistemi…
Kur’a çekip küçük ilçelerden başlayan atama ve pişe pişe büyük şehirlere gelme olayı biteli kaç yıl oldu artık sayamaz haldeyiz.
Haliyle kur’a çekiyor, şak İstanbul.
Şak İzmir.
Şak Ankara.
Olacağı bu, bilmeden kürsüye oturtursan ve tıkır tıkır işleyen o eski sistemi bozarsan olacağı bu…
Daha neler neler….
Saysanız ciltler almaz…
500 liralık bir tüketici davası…
Tedbir isteniyor dava açılırken…
Mahkeme 2500 TL teminat yatırırsan tedbir veririm diyor.
Dava değerinin beş katı!
Olacak iş mi, olmaz ama oluyor işte.
Uygulama tel tel dökülür haldeyken, 2013 yılında açılmış basit bir ceza davası halen bitemiyor.
İstinafa giden dosya dönmüyor, Yargıtay yolu açıksa, Yargıtay’a giden dosya hiç dönmüyor…
Yıllar yılları kovalıyor.
Sonra “hak, hukuk, adalet”
!
Yine basitinden örnekleyelim…
Mahkeme bir alacak davasında karar veriyor.
İstinafa gidiyor, bozuluyor karar, yine yargılama yapılıyor, yine istinafa gidiyor, yine bozuluyor…
Mahkeme istinafın gösterdiği noktalara bakacağına, iki kez karar verdiği halde daha önce, bu kez diyor ki davacı yana: “Talep sonucunu bana açıkla”.
Meali, “ben anlamadım”
İki kez karar verilip iki kez bozulup gelen ve 8 yıldır süren davada gelinen nokta bu…
Yargının uygulamadaki hallerine akıl alacak gibi değil.
Tümüyle bilgi eksikliğinden, mahkeme olmanın verdiği yetki ve kararlılık yerine acemilik, ürkeklik, bilinmezlik…
Son örnek verelim…
Biliyorsunuz mirası paylaşamazsanız ortaklığın giderilmesi yoluyla satış yapılır ve mallar satışa çıkar; ihale edilir, ihale edilip de alıcı bedeli yatırır, süresinde bedeli yatırmazsa ihale alıcısı; ikinci en çok pey sürene mal ihale edilir.
Böyle bir davada ihale yapılmış her iki alıcı peyi yatırmamış, ihale kendiliğinden düşmüş, konusuz kalmış.
Buraya kadar anlaşılmayan bir husus yoktur sanırız, Cin Ali düzeyinde bu kadar basitleştirebildik.
Amma velakin taraflardan biri diğer mirasçılara gıcıklığından ihalenin feshi davası açmış.
Dava bir yıldır sürüyor.
Olmayan ihalenin, feshedilecek bir yanının bulunmadığı halinin süren davası…
Yargı…
Bir sütuna sığabilecek, ciltlere sığmayacak hikayelerinle…
Nereye şikayet edelim seni?..
Hak, hukuk, adalet!