Dört Vatan evladını İki gün önce ” helikopter kazasında şehit verdik” !..
Yine ocaklar söndü !.
Analar , babalar yandı kavruldu. Bu yangınlar , taa ki onlar da bu dünyadan göçene kadar sönmeyecek !..
Şehit Yüzbaşı Yiğitcan Çiğa’nın , eşi Nadiye Çiğa , şehitlerimizin resimlerine şunu yazmış !..
“Toprağa verilmek üzere memleketlerine uğurlandılar”
Bu cümleyi beyninize kazıyarak okuyun , sevdiklerinizi düşünerek on defa ,yüz defa okuyun”
Okudum, içimde fırtınlar koparak bir kez daha okudum. Altına ne yazacaktım ? Acısını bildiğim , Şehit eşine ne diyebilirdim , nasıl teselli edebilirdim !..
Nadiye Çiğa Diyarbakır / Sur ilçesinde üç yıl önce eşini şehit vermişti. Bebeği henüz 2,5 aylıktı. Babasının kucağında sadece 10 gün durmuştu Sare Çiğa. Şimdi o güzel bebek 3 yaşında. Geçen günlerin acısını , kederini içlerinden atamadılar ki .. Yakından biliyorum. Yiğitcan Çiğa yüzbaşı şehit olduğunda , babasının ardından Sare’nin attığı o acı dolu çığlığı televizyonda izleyince, yüreğimde duydum.2,5 aylık bebeğin şehit babasını uğurlarken neler hissetmişti ? Babasının al bayraklı tabutuna bakarken o çığlığı, neyin feryadı idi ? Kazılan kalleş hendeklerin hainliğini gördüğü için mi ? Babasız kaldığını minicik bedeninde duyduğu için mi ? Annesinin mahzun gözlerinden , sessizce akan gözyaşlarını gördüğü için mi ?
Merak edenler videolarını internetten bulabilirler. Sare bebeğin o anlarını görüp de , içinde fırtınalar kopmayan insan evladı olacağını sanmıyorum. İçime bir acı çöreklenip oturmuştu. Bir şeyler yapmalıydım. Evimde oturup ağlamanın bana bir yararı yoktu. Uykularım bölünüyor, Sare bebeğin çığlığı ile uyanıyordum. Adreslerini bulup Kayseri’ye gittim. Tanrı misafiriyim dedim. Sizin ” gurbet nenegoşunuz ” olmak istiyorum dedim. Ailecek beni bağırlarına bastılar. O günden bu yana , Sare’ye iki kez gittim. Baharda yine gideceğim, kısmet olsun.
Gurbet torunum benim canım. Onlara ahde vefa borcumu ödeyemem ama, bir teselli olsun diyedir çabalarım.
Nadiye benim , ” gurbet kızsçem ” gurbetten gurbete haberleşiriz.
Nadiyem çok konuşmaz; acısını içinde yaşar, onun gözlerindeki mahzunluğu bir bakışta görürsünüz. Metanetini kaybetmeyen ,direnen bir yiğit taze gelin.. Yiğitcan Çiğa’nın en kıymetlisi. Sare’nin canı, ailesinin göz bebeği. Bunca acının yanında , teselli olmaz ama, Nadiye Kızsçemin en büyük şansı anne – babası , abla ve ağabeyleri. Onu hayata karşı koruyup kollayan fedakar insanlar. Yaşamın en zor zamanlarında onunla dayanışıyorlar. Bu dayanışmayı görünce , insanın içi titriyor. Acıyı bal eylemenin derdinde koşuşturanlara , saygı ve minnet ile gururlanıyor insan..
” – Oğlumu götürmeyin ” dedi !..
Aziz şehidimin anacığı, Ayşe Özerli hanım, sizin acınızı yüreğimde hissetmekten başka bir şey gelmiyor elden. Anneyim, sizin acınızın tarifi yok. Gecelerce uykusuz kaldığınızı her evlat büyüten anne gibi ben de biliyorum. Semih oğlunuzun uçuşlarınızda içinizdeki heyecanı biliyorum. Benim oğlum da uçuyor. O havadan yere inene kadar , yüreğiniz pır pır eder durur. Taa ki , ” anacığım ben indim diyene kadar ” sürer yüreğinizin o çırpınışları..
Şimdi koşup gelsem, ellerinizi ellerimin arasına alıp, acınızı paylaşsam diyorum. İçimde kederler katmerli.. Uzaklardan da olsa acınız içimde, sizin oğlunuzun, şehidimiz Ümit Özerli ve diğer şehitlerimiz Semih Özcan, İlyas
Kaya, Yakup Avşar için minnettarım. Durağları uçmağ olsun. Dört evlat daha geride onulmaz acılar, taze gelinler ve can bebelerini bırakıp gittiler. Geride kalanların yükü, acısı çok ağır.. El versen bile yüreğine dokunmadıktan sonra neye yarar !.. Gerideki acılar yerli yerinde kaldı.. Kimse kimsenin acısının farkında değil… İki satır yazı ile acılar mı giderilir ? Başka acılar olmasın diye biz niye düşmeyen helikopterler yapamıyoruz ? Biz neden bu kadar kaderci olduk? Neden ?
Çok gençtiler çok.. Giden ŞEHİTLERİMİZ Bizleri affetmeyin…Değmeyiz, çünkü sizleri yaşatamadık .