Hiç sizi çok üzen, düş kırıklığına uğratan insanlar oldu mu hayatınızda?
Düş kırıklığının yarattığı olumsuzluk, stres ve kızgınlıkla dolanıp dolanıp çözüm üretemediğiniz anlarınız oldu mu?
Benim çok oldu.
Sezen Aksu‘nun dediği gibi “yaralı herkes, tepeden tırnağa yaralı”.
Düş kırıklığına uğradığımız zaman duygularımızı çok yoğun, adeta acıların çocuğu kıvamında yaşıyoruz ve bazen kendimizi, bazen de bizi düş kırıklığına uğratanları affedemiyoruz.
Bazen de toplum baskısından affedemiyoruz.
Affedememek ve onun getirdiği stres en çok kime dokunuyor?
Yine bize.
O zaman bir şekilde affetmeyi başarmamız gerekir.
Elbette tekrar eden hatalar, ciddi ihanetler önce güveni zedeler, sonra da affetmeyi zorlaştırır.
Bu durumda affetmek, hem de güveni yeniden inşa etmek zor olabilir.
Hele karşı taraf hatasını kabul etmiyor ve asla pişmanlık duymuyorsa, ciddi zararlar veren hataları affetmek hiç de kolay olmaz.
Çevremizden, dostlarımızdan, anne babamızdan, çocuklarımızdan çok şey bekliyoruz. Beklentilerimiz, inancımız ve güvenimiz ne kadar yüksekse, düş kırıklığımız, acı, stres o denli büyük oluyor, içimizde gitgide büyüyen bir yaraya dönüşüyor.
Hiç kimse bizim istediğimiz gibi olamaz, olmuyor da.
Belki biz de onların istediği biri değiliz.
Biz istemeden birilerini kırabiliyorsak, birilerinin de bizi istemeden kırabileceğini düşünmemiz gerekir.
Ya da tüm insanlar bizim istediğimiz gibi olsaydı, bize istediğimiz gibi davransalardı, hayatımızda tatmin, minnettarlık, mutluluk nasıl olurdu?
İnişler, çıkışlar olmasa hayat nasıl olurdu?
Burada yapmamız gereken tek şey AFFETMEK.
Birisini affetmediğimizde en çok incinen kişi kim?
Bizi inciten mi, yoksa affetmediğimiz sürece biz mi?
O zaman çare yok, affedeceğiz.
Affetmek size karşı yapılan hatayı unutmak değil, kalbinizi ve ruhunuzu o hatanın etkisinden kurtarıp özgür bırakmak anlamına geliyor.
Kişi ne kadar kırılırsa kırılsın, karşındakini affettiğinde aslında kendini kin, nefret yükünün ağırlığından kurtarmış oluyor.
Hatalarımızdan ders çıkararak, bu deneyimlerimizden gelişerek güçlü olarak çıkmamızı da sağlıyor.
Affetmek, aldırmamak, yok saymak karşımızdaki kişiden alınan en büyük intikamdır.
Ünlü düşünür Schiller “Affetmek ve unutmak iyi insanların intikamıdır” der.
Sürekli olarak birine kızgın olmak, bir olayı tekrar tekrar düşünmek en çok bize, ruhsal ve fiziksel sağlığımıza zarar verebilir.
Affetmek kendi güçlü yönlerimizi, kendimize olan saygımızı ve öz değerimizi artırır, büyüklüğümüzü fark etmemize yardımcı olur.
Geleceğe daha enerjik, daha umutlu bakmamızı sağlar.
İçinizden “Beni üzen, beni düş kırıklığına uğratanları affetmek o kadar kolay mı?” dediğinizi duyar gibiyim.
Elbette affetmek her zaman kolay bir süreç değildir ve zaman alabilir.
Ancak affetmenin getirdiği olumlu duygusal ve fiziksel etkiler inanın bu çabaya değiyor.
Ben hep öyle yaptım.
Beni en çok üzenleri, düş kırıklığına uğratanları hep affettim.
Kendinizi affetmeye hazır hissettiğinizde bu adımın size ve ilişkilerinize nasıl katkılar sağlayacağını göreceksiniz.
Oscar Wilde, “Düşmanlarınızı her zaman affediniz, hiçbir şey onların canını bu kadar çok yakmaz” diyor.
Sonuç olarak affetmek kişisel bir tercihtir ve herkes bu kararı kendi durumu ve ihtiyaçları doğrultusunda vermelidir.
Ama affetmek, en çok kendimiz için iyileştirici bir adımdır.
Bu süreç zaman alabilir ve sabır gerektirir biliyorum ama affetmek en çok size iyi gelecektir.
Bir Hadis-i Şerif de der ki “Allah katında en aziz kul, intikama gücü yeterken affedendir.”
Ne kadar zor olsa da, affedin gitsin.