Engelli vatandaşlarımızın tek isteği; kaldırıma biraz meyil, merdivene hafif yokuş, topluma azıcık vicdan!
Ne kadar da zordur bu ülkede engelli olmak. Fiziksel anlamda kısıtlı olmaları yetmiyormuş gibi, umursamaz ve incelikten yoksun toplumsal politikalarımız nedeniyle iyice zorlaştırırız engelli vatandaşlarımızın işini. En gereksiz yerde eşitlikçi olacağımız tutar, engelleri yokmuş gibi davranmalarını bekleriz. Haber bültenlerinde tüm zorlukları aşan engellileri izlerken onların güçlü iradelerine saygı duyar ama zorluklarla mücadelede neden bu kadar büyük iradeler geliştirdiklerini anlamaya çalışmayız.
Avrupa Birliği Uyum Yasaları, çağdaş toplum bilinci derken baskılar ile kaldırımlara engelliler için rampalar ekledik ama kaldırımın sonunda aynı rampanın olacağının garantisi yoktur. Resmi binalara engelliler için girişler yapıldı ancak Dursunbey de örnekleri olduğu gibi 3 metre yükseklikteki ana kapıya ulaşabilmesi için dalga geçer gibi 50 metre uzunluğunda yokuşlar yaptık. Görme engelliler için kaldırımlara eklenen izli yollardan yürüyenlerin karşısına çıkan engellere ne demeli. İşin özü geçmiş yıllara göre duyarlılık artsa da hala onlara kendilerini değerli hissettirecek bir anlayış geliştiremedik. Hâlbuki onların tek isteği; kaldırıma biraz meyil, merdivene hafif yokuş, topluma azıcık vicdan!
İşte bu şartlarda yaşama tutunan, engellere aldırmayan tüm zorluklara rağmen dimdik ayakta duran engellileri kahraman olarak görüyorum. Onlar fiziksel eksikliklerini güçlü iradeleriyle örtmekle kalmıyor, bunun yanında gelişmiş yaşam becerileri sayesinde oluşturdukları anlamlı hayatlarla diğer insanlara örnek oluyor.
Dursunbey’de o güzel ve anlamlı hayatlardan biri de Adem’dir. Doğuştan iki bacağı felçlidir Adem’in. Bu yüzden hayatında hiçbir zaman kolayı seçme şansı olmamıştır. O da inadına zoru seçmiştir. “Boş durmak, aylak olmak” en sevmediğidir. Bu nedenle arı gibi çalışır, hiç boş kalmaz. Onu izlerken başınız dönebilir. Dur durak bilmez, sürekli koşuşturur. Bir bakarsınız pazarın başında çanta satar bir bakarsınız küçük traktörüyle eşya taşır. Hayata öylesine tutkuyla bağlıdır ki… Mücadele azmi ve yaşam enerjisi ile benim kahramanımdır Âdem. Yaşadığım güçlükler karşısında mazeret üretmeden önce aklıma gelendir.
Sağlıklı olsaydım Dursunbey’in etrafında sürekli dolaşır, ayak basmadığım yer bırakmazdım diyor ve zaten durumuna karşı tek yakınması da bu. Onun ifadesine göre gençlerin en büyük eksikliği kolay yoldan, çaba sarf etmeden istediklerine ulaşma arzusu. Ancak hayatın çok zor olduğunu ve hiç boşluk kaldırmadığını söylüyor Adem.
Ailesinin maddi durumunun çok kötü olduğu söylenemez. Hani şöyle bir salsa kendini, biraz sırtını yaslasa sorun olmaz. Ama onun derdi bu değildir zaten. Tamamen yaşamın içinde olmak, çabalamak ve kimseye muhtaç olmadan dimdik ayakta olmak ister. Evet evet doğru okudunuz; ayakta olmak. Belki yardımsız iki adım öteye gidecek dermanı yok o ayakların. Ama Adem in güçlü iradesi karşısında kuş kadar kalan gövdesini ileri atabilmesi için o kadar da sağlam ayaklara ihtiyacı yok zaten.
Artık formatı değiştirmek gerek. Okuyup “büyük adam” olma kuralına derinlik katmanın zamanı çoktan geldi. Büyük adamları şimdiye kadar mevki ve güç sahibi olarak hayal ettik. Artık onlara incelikler eklemeliyiz. İlk olarak koca yürekli insanlar yetiştirmeliyiz. İşte o insanlar, anlamlı hayatların başrol oyuncuları bizlerin kahramanı olmalı.
Çocuklarınıza kurgu bir gelecekte sanal kahramanları anlatıp zihinlerinden kaş göz çizmelerini beklemeyin. Onun gibiler hep gözümüzün önünde, hani çok da uzak değil. Her cuma kurulan pazarın en başında duran Adem’in yanından geçerken çocuklarınıza: “İşte böyle bir adam olmalısın.” deyin tüm yüreğinizle inanarak…