Ya da kahrolmak…
Hangisini tercih ederseniz…
“Ortaya karışık” acılı bir yazı bu!
Acıya rağmen sağduyunun yerin dibine geçtiği, insanlıktan çıkıldığı, aklın ve vicdanın yok olduğu bir körlük!
Hatırlayın, bundan tee 7 yıl önce Cumhurbaşkanı danışmanlarından biri konuşmuştu: “Türkiye genişleyecek, 2 yıl sonra Kuzey Irak’ta referandum yapılacak, Kuzey Irak Türkiye’ye katılacak, Türkiye’nın sınırları Hazar’a ulaşacak”
Acıdır ki, alkıştan tufan kopmuştu!
Ve bugün…
Şehit cenazesinde ana muhalefet lideri elini uzatıyor Cumhur ittifakında olup da yine de muhalefet konumunda olan diğer partinin liderine…
El havada kalıyor…
Cenazeye siyaset bulaştırmayalım sözleri arasında hepimizin yüzünü kızartan türden “çocuk küslüğü” gibi bir seviye!
Ki, çocuk olsa bu atmosferde küs kalmaz!
Devlet televizyonuna çıkan, çıkartılan yazar(!) da “kaybımız varmış gibi konuşuyorlar, bunlar güzel sözler değil, ne kaybı yahu, kayıp falan yok, yer değiştirdiler, nasıl olsa herkes gidecek” diyor.
Devlet televizyonu sunucusu tebessümle ister istemez başını sallayarak onay veriyor.
Devlet televizyonunda akıl dışarı çıkıyor, eski sunucular olacak ki ağzının payını versin ama niteliksizlik corona gibi dört yanı sardığı için “la havle” çekmekten başka yapacağınız bir şey yok.
Ve çocuklar…
Karşı sahile ulaşıp da bottan toprağa ayak basıncaya değin kaç çocuk düşüyor soğuğun içinde…
Düşe kalka ulaşan seviniyor.
Ya çocuklar…
Gözleri hangi ufka dalmış?..
Sınırın bir yanı üç metre uzakta…
Karadakine sis bombası atıyor Yunan.
Denizde olanın botunu deliyor batsın diye.
Benzin hortumunu kesiyorlar denizin ortasında kalsınlar diye.
Ege’nin karşı yakasının yerlileri sahilde eylem yapıyorlar ulaşabilenler çıkmasın diye.
Peki çocuklar?
Ya çocuklar?..
Dünyaya gözlerini açmak mı asıl günahları?..
Çocuk dünyanın her yerinde çocuktur.
Ve dünyanın her yerindeki çocuklar her zaman masumdur.
Gözlerini görüyoruz hep birlikte.
O küçücük yaşlara kendi yaşlarından taşar miktarda kaç acı, kaç gözyaşı, kaç kabus, kaç korku girmiş?..
Kaç yaşa yeter yaşadıkları?
Peki “çocuksa çocuk, ölürse ölsün bize ne” diyebilmek nasıl bir insanlık?..
Mülteci sorunu bizim için ne kadar ağır olursa olsun sınır dışına çıkmak isteyenleri engellememe kararının ardından bizim de aklımız mı engellendi?..
Yunan’ın ve Bulgar’ın engellemesi ile mi içimizdeki zalimliği dışa vurduk birdenbire?..
Çocuk onlar.
Dünyanın en masumları…
Başkalarının günahları, alınlarına yazılmış kederli bir kader.
Biz ne kadar aklımıza sahibiz?..
Mülteciler “sınırlardan geçişe engel olunmama” kararının alındığı gece nasıl duydular hemen bu haberi de akın akın ellerinde bir küçük sırt çantası ve bir battaniye ile yollara düşebildiler?
Neye güvenerek bu yola çıkış?..
İki sınır…
Sınırın bir tarafında sıkışıp kalmak, tel örgüden atlamak…
Ölümü göze almak…
Karşı tarafın yerlilerinin “giremezsiniz, gelemezsiniz” diyerek insanlıktan çıkışları…
Ve çocuklar…
Ne şehitlerin çocukları, ne de mültecilerin yavruları anlayabilir artık hayatı.
Bir tarafın evindeki direk yok artık ömür boyu acısı azalmayacak, ötekisinin zaten evi de yok.
Ekranda, devletin televizyonunda aklı gitmiş biri konuşuyor:
“Ne kaybı yahu?”
“Yahu” diyor utanmadan!
Hiç çocuk olmuş mu ki o!