Körfezimizde yakaladığımız sevinçler, hüzünler, coşkular, sevdalar, ayrılıklar.. Anlatılası olmayan yaşanmışlıklar..
Bazen boğazımızda düğümlenen kekremsi duygular.. Hayatın içinde var olan güzellikler. Bu güzelliklere anlam katanlar..
Bu anlamları müziğe dökenler.. Müzisyenlerimiz. Sevinçli günlerimizde bizlere ses veren, coşkularımızı müziğiyle güzelleştiren insanlarımız. Romanlarımız.. İbrahimce mahallesinin şen gönüllü kızları, erkekleri, ana-babaları..Yaşama damgasını vuran, hayatımızın coşkularının tanığı kardeşlerim.. Çarşıda pazarda neşesini gözlerinden okuyabildiklerim.Düğünlerde , en neşeli oyunlarımızı karşılarında coşkuyla oynayabildiğim dostlar.. Pazarda sebzecim.. Mahalle arasında seyyar balıkçım..
***
Çocukluğumun EDREMİT’i canlandı. Geçmişi düşündüm.. Bu topraklar kimleri yetiştirmedi ki? Sanata dair, müziğe dair.. En yakından tanıdığım rahmetli Şükrü TUNAR. Babam eline kemanını alır, şarkıların anonsunu ben yapardım çocukluğumda.. Şükrü TUNARRR, Müzeyyen Senar, Şarkılarrr sunarrr..
Şükrü Tunar besteleri o dönemin en güncel eserleri.
Babam bir hüzzam taksimle başlardı çoğunlukla … İlk şarkımız annemin en sevdiği “adanın yeşil çamları aşkımıza yer olsun” olurdu… Sanat güneşimiz Zeki MÜREN’in sahnesinde yitirdik bu güzel hemşehrimizi. Türk sanat müziği adına geride bıraktığı onlarca eser için, ona binlerce teşekkürler… EDREMİT halkı ona olan vefa borcunu ne güzel ödedi. Onu , besteleri gibi ölümsüzleştirdi. Şimdi o güzelim yerinde bizlere hizmet sunar..
ŞÜKRÜ TUNAR KÜLTÜR VE SANAT MERKEZİ. Emeği geçenlere sonsuz teşekkürler..
Bu şiirimle Körfez’in o güzelim dostlarını , yitirdiğimiz gönül insanlarını, Körfez sevdalılarını anmak istedim. Dost yürekli insanlara buradan selam olsun. Şükrü Tunar besteleri , Kaz Dağları’nın eteklerinde, Körfez’in engin sularında yankılansın.
Körfezin avazı kardeşlerim bu şiir sizlere armağan olsun..Gırnatanızdan ve yaşamınızdan hep neşeli nağmeler duyulsun.
BİR HÜZZAM TAKSİM
Kara gözlerini dikti, dalgın dalgın baktı ak duvara.
El yordamıyla buldu çakmağını, yaktı bir cıgara,
Gırnatacı Mustafa..
Zeytinler, yine çiçekteydi..
Edremit’te, Zeytinli’de, Körfezde..
Bu kaçıncı mevsimdir yaşadığı,
Kaç kerrelerce gördü, zeytinleri çiçekte.
On beşinde anasıyla toplamışlardı zeytinleri..
İlk kez gündelik almıştı..
Birlikte yürümüşlerdi EDREMİT pazarına..
Kendi parasıyla aldığı mor gömleğiyle dalga geçmişti babası.
“Mor mintan geymek hüner değil,eyi öttür gırnatanı”
Bir daha zeytine gitmedi anasıyla..
Düğün -dernek dolaştı durdu babasıyla,
Babası ölene kadar, gırnatacı Mustafa..
İlk sevdasını, aklını başından alan Pembegül’ü..
Babasız gittiği ilk düğünde sevdi.
Kaytan bıyıklarını, Pembegül için kesti.
Saçlarını yandan ayırdı..
Yumurta topuklu, sivri uçlu pabuçlarının arkasına hiç basmadı,
Pembegül sevinsin diye..
Ne mor, ne de al mintan giymedi, siyah ceketin içine.
Kar beyazı gömleği,
Yeleğinin cebinden sarkan gümüş kösteği, elinde gırnatası.
Yüreğinin ortasında Pembeğül’ün sevdası.
Askere gidince ertelendi, Pembegül rüyası.
Mor mintanından daha çok yakışmıştı, yeşil asker urbası.
Bölükte, en çok onu kıskanmıştı onbaşısı..
Ardından ağlayanı,Asker Mustafasına, birtek anası..
Kasımın sonunda aldı teskereyi, döndü Körfez’e.
Çarşamba pazarında Pembegül’le buluştular.
Düğün – dernek konuştular, analarından gizlice..
İki bilezik, bir yüzük, bir çift küpe..
Bir de beyaz çelik topuk pabuç alabildi Pembegül’e
Gırnatacı Mustafa..
O bahar Cunda’ya gittiler Cunda’ya..
Ada’da oturdular, denize karşı..
Tabaklarında balığın en tazesi, Papalina..
Mevsimler güze, güzler bahara döne döne geçti bir ömür..
Pembegül, dört çocuk doğurdu, biri kız üçü oğlan.
Hepsinin gözleri kara, saçları kömür..
Körfez’in zeytin kokan yamaçlarına, ev-bark kurup, dağılmıştı çocuklar.
Pembegül’ün ince endamından eser yoktu şimdi..
Ama yüreği bembeyaz, anaç ve dopdolu. ANADOLU kadar.
Gırnatacı Mustafa, Pembegül’e seslendi.
Gözlerinde Pembegül’den sakladığı yaşlar..
Acı kahvesini istedi, hemen şimdi dedi.
Oysa;
Akşamları , iki kadehten sonra içerdi, acı kahveyi..
Gırnatacı Mustafa’nın yüreğinde neler oluyordu, bu bahar..
Bari biraz daha yaşasaydı, hiç olmazsa babası kadar..
Akşam çökünce , Körfez’e, Zeytinli’ye, zeytinler çiçeğe dalarken..
Pembegül’le oturdular tahta sekiye..
Gırnatasını çıkardı eski kutusundan..
Gökyüzünde yıldızlar tek tük.
Bir hüzzam taksim yayıldı..
Mustafa’nın gırnatasından..