1 Kasım 1755…
Portekiz’in Lizbon kentinde deprem oldu.
Tahmini ölü sayısı 60.000 ile 100.000 kişi arasında.
Tarihteki en yıkıcı depremlerden biri olarak kabul ediliyor.
Deprem Azizler Günü’nde, sabah 09:40 sularında vurdu kenti. 8,5 ile 9,0 aralığında bir büyüklüğe sahip olduğu düşünülüyor.
Deprem esnasında kıyıdan geri çekilen su, daha sonradan tsunami olarak döndü, iç kesimlerde ise ayakta kalan binalarda yangınlar çıktı.
O dönemde oldukça koyu bir şekilde Katolik olan halka, böylesine büyük bir felaketin Tanrı’nın laneti ve cezalandırması olduğu anlatıldı. Fakat depremin Azizler Günü’nde olması, 40 kilisenin 35’inin yıkılması nedeniyle halk buna inanmadı.
Bölgedeki mimarlar, bundan sonra olacak depremlere önlem adına birkaç öneride bulundu. İlk öneri şehrin farklı bir bölgeye taşınmasıydı, fakat şehrin büyüklüğünden dolayı reddedildi. İkincisinde daha geniş ve daha düz sokakların kurulması önerildi, buna toprak sahipleri karşı çıktı. Üçüncü öneride binaların konumunda herhangi bir değişiklik yapılmaması ve sadece onarılmaları yer alıyordu. Dördüncü olarak da en çok zarar gören bölgenin yeniden gözden geçirilip inşa edilmesi, diğer yerlerin de önceki deprem planına göre kurulması öneriliyordu ve bu öneri uygun görüldü. Bu sayede dinin baskın olduğu ve herhangi bir bilimsel aktivitenin önüne geçtiği kent, akıl ve mantık yoluyla depreme dayanıklı hâle getirilmişti.
“Lizbon depremi Avrupa tarihinde hem teolojik hem felsefi hem de doğa bilimleri açısından bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Leibniz‘in iddia ettiği dünyanın yaşanılacak en güzel yer olduğu, Tanrı’nın bütün kötülüklere rağmen iyi olduğu inancı yara almıştır. Yaşanan felaket sonrası Voltaire bu fikirleri absürt olarak gördüğünü açıklamıştır.
Deprem sonrası olayı farklı bir biçimde açıklamaya çalışan filozof ise Immanuel Kant‘dı. Felaketten kısa bir süre sonra depremle alakalı mümkün olan tüm bilgileri toplayan Kant, konuya ilişkin bir metin yayımladı. Metinde dikkati çeken ise onun olayları dinî olarak açıklama kaygısından uzak, bilimsel bir temele oturtma girişimidir. Bugün Kant’ın depremlerin oluşumuna yönelik iddialarının yanlış olduğu bilinse de bu çeşit bir açıklama girişimi depremleri doğal sebeplere bağlamak yönündeki ilk girişimdir. Kant bu çalışmalarıyla dönemde yaygın olan depremlerin Tanrı tarafından gönderilen cezalar olduğu yönündeki batıl inanışa bir son hazırlamıştır.
Immanuel Kant düşünce tarihini kökten değiştirdi. Eğer depremler Tanrı tarafından gönderilen cezalar değilseler, onları araştırmak, incelemek ve hatta anlamak mümkün olabilirdi. Bu nedenle Lizbon depreminin araştırılması girişimi yer bilimlerinin doğuşu olarak kabul edilebilir. (Kaynak Vikipedia)
Hep söylediğimiz gibi biz Avrupa’nın iyi taraflarını alıyoruz. Cristiano Ronaldo’dan Eusebio‘ya, Luis Figo‘dan Deco‘ya, Ricardo Quaresma‘ya. Beşiktaşın 3-0 geriye düştüğü Benfica karşısında 3-3 yakaladığı müthiş gurur duyduğumuz maça kadar hepsini biliriz Portekizle ilgili ve unutmayız. Ama teee 1755 yılında (Sporting Lizbon CP Kuruluş tarihi 1905) futbol takımı bile olmayan Lizbon’da olanları nereden bileceğiz ki ülkemizde olan depremleri bile 2-3 ay içerisinde unutuyoruz.
18. yüzyıla denk gelen bu felaketler dönemin en büyük düşünürlerini kafa yorarak bir dahaki deprem için önlemler almaya itmiştir. Ben yaptım oldu zihniyetinin. Her türlü bilim adamının onarca defa uyarmasına karşın önlem alınmamış olsaydı Lizbon kaç kez bu acıları yaşardı? Lizbon’un KADER’ ini bilmemiz mümkün değil tabii. Çünkü 18. yüzyılda alınan önlemlerle aynı Japonya gibi Şili gibi böyle büyük acılar yaşamadılar.
1903’den bugüne ülkemizde 6.5 üzerinde şiddette depremler yaşadık. 10 binlerce insan hayatını kaybetti. Hakkını yemeyelim birçok yönetmelik çıkarıldı. Ama zamanla ya yumuşatıldı, ya da uygulamada göz ardı edildi.
Bilim insanları çaresizlik içerisinde hükümetleri uyarırken, hükümetler 21. yüzyılda kaderi veya dış güçleri bahane etmeye devam ediyor. Geçen günlerde Balıkesir’de yapılan bir toplantıda, dış güçlerin sismik bombalarla depremi oluşturduğu ve bu yöntemle ülkemizin gelişimine engel olmaya çalışıldığı ve bu konunun çok önemli olduğunu hayretler içerisinde dinledim. Hatta ciddi ciddi depremzedelere bunların anlatılması gerektiğini dile getirdiler. Demek felaketler karşısında böyle sarmaya çalışıyoruz yaralarımızı, bizim anladığımız önlemlerimiz bunlar.
Tabii ekonomi eğitimi almayanın maliye bakanı olduğu, ilahiyat fakültesi mezununun Afetlere Müdahale Genel Müdürlüğüne getirildiği , avukat milletvekillerinin (şaka gibi ama maalesef gerçek) yeniden kurulacak şehirlerin planlamasını yaptıkları bir ülkede ne gelişimin ne de önlemlerin alınmasını beklemek çok ütopik. Maalesef deprem bölgesinden gelenlerin anlattıklarından, bu tür felaketler karşısında yalnız olduğumuz gerçeğiyle yüzleşmek de çok üzücü.
Deprem sonrası iyi niyetli aklıselim düşünebilen insanlar farklı yer ve zamanlarda birçok toplantılar yaptı ve yapıyorlar. Yine maalesef bugün yapılacaklar konusu konuştuktan hemen sonra, deprem sonrası yine yalnız kalacağımız ve kendi çabalarımızla nasıl organizasyon yapılabileceği konuşuluyor.
Akıl tutulması yaşayıp titanyum çubukları, sismik dalgalar marifetiyle yapay oluşturulan depremlerle…
…
(Offf bunları değil yazmak düşünmek bile istemiyorum.)
Sadece depremler yapay bile olsa yan yana olan apartmanların birinin yıkılıp diğerinin yıkılmamasını, 9.1 şiddetindeki depremde Japonya’daki gökdelenlerin neden yıkılmadığını anlatmalarını isterim.
…
Neresinden tutsan elinde kalıyor, tam da bizim ülkemiz için söylenmiş sanırım. Ben daha bu yazıyı bitirmeden daha onlarca şey daha elimizde kaldı.
Ne diyelim.
Bir gün Avrupa’nın iyi yönlerini aldığımız,
Sayın yöneticilerimizin edepli olduğu,
Liyakatin uygulandığı
GÜZEL VE AYDINLIK GÜNLERİ GÖRMEK DİLEĞİYLE…
28 Şubat 2023
Memet KOŞAR