8 Mart “Dünya (Emekçi) Kadınlar Günü”…
Kaynağında kadın emeğinin azgınca sömürüsüne karşı bir duruş, bir direniş var.
Yani sınıfsal bir başkaldırı ile acılarla dolu, derin bir mücadele ve bilinç var.
Kadının aleyhine bir ayrımcılıkla daha az ücretle, daha çok emek sömürüsüne karşı, 8 Mart bilinci…
Zamanla alanı daha da genişleyerek, kadın aleyhine her türden “cinsiyetçi ayrımcılığına” karşı, 8 Mart bilinci…
Yalnızca kadın olmaktan kaynaklanan her türlü ve çok yönlü şiddete karşı, 8 Mart bilinci…
Törelere ve geleneklere dayalı çok yönlü cahil bırakmaya ve bıraktırılmaya; ikincil sayılıp, itilip kakılmaya, yok sayılmaya karşı, 8 Mart bilinci…
Özellikle inançlara dayalı bağnazlıklarla, ekonomik, siyasal ve toplumsal yapı içinde bağımsız, özgür ve özerk kişilik sahibi birey sayılmamaya ve kadın aleyhine olan daha nice yaklaşımlara, sözlere, tutumlara, davranışlara ve alışkanlıklara karşı, 8 Mart bilinci…
Devletten, yasalardan, aileden ve toplumdan kaynaklanan tüm “erkekçil” egemen baskıcı, ayrımcı dayatmalara karşı, 8 Mart bilinci…
Bütün bu cinsiyetçi dayatmaları temsil eden sokaktaki erkekten, iş arkadaşı, patron, amir erkeğe; baba erkekten kardeş erkeğe, eş erkekten oğul, dede, dayı, amca ve komşu erkeğe kadar varabilen hegemonyacı ayrımcılığa karşı, 8 Mart bilinci…
Yetmez elbet.
Hem sömürgen, hem buyurgan, hem de ayrımcı ve gerici “erkekçil egemen” kültürün, kadın bedeni üzerinde kendini gösteren nice “hemcins kadınlara” karşı da, 8 Mart bilinci…
“8 Mart’ta kocanızı şaşırtın!”, “O gün giydiklerinizle özel olun!” türünden reklam ve yazılar ile bu günün adeta tersine çevrilerek, yine kadına karşıt bir kalıba sokarak beyin yıkayan, kapitalist iğrençliklere karşı, 8 Mart bilinci…
Kadınlara gelince; büyük çoğunluğu bugün de kendilerine biçilip, kanıksatıldıkları o rollerini ifa etmekteler yalnızca.
Çok azı kendi adına 8 Martlarda, meydanlarda olsa da; kimi de hiç bilmedikleri bir gösterinin parçası ya da birilerinin küçük iktidarları içinde, bir figüran ya da gösteri aracı olarak tutulma kurnazlıklarına muhataplar…
Kadın mücadelesini, sadece cinsiyet rekabetiyle, erkek cinsine karşı rovanşist çatışmaya indirgemek yerine, “haklarda eşitlik” adına, kadın-erkek birlikte, dayanışma ile sürdürmekle, yol alırlar.
Biçilen bu roller içinde kalan kadınlar, küçük iktidarların yalnızca törenlerdeki görünen yüzü ve sayı tamamlayıcıları olarak, süregelen “erkekçil egemen” yaşamın sürmekte olan döngüsüne -yazık ki- katkı yapmaktan öteye gidememekteler.
Kadın, ister bir partide, ister bir örgütte, isterse adında “kadın” bulunan bir dernekte yönetici ya da üye olsun; eğer “8 Mart bilinci”nden yoksun ise bulunduğu yer ve pozisyonu ile eylemleri, sadece “erkekçil egemen” iktidarların devamının değirmenine su taşımaktan başka ne olabilir?
Büyük romancılarımızdan Kemal Tahir:
“Bizim memleket acıya, ızdıraba katlanmasını iyi beceriyor da; fakat
ona karşı gelmesini bilmez.” diyor.
İşte bu yüzden, “8 Mart bilinci” olmadan olmaz.
Bu bilinç yoksa, kadının adı da yok…
“8 Martlar’ın ülkemizde, kadına karşı her türlü ayrımcılığa,
kadına yönelik işlenen bütün cinsiyetçi suçlara, kadına yönelik çok yönlü sömürüye ve istismara;
Yasalardan, kurumlardan, toplumdan-inançlardan kaynaklanan her türlü gerici, gelenekçi anlayışlara-baskılara karşı var gücümüzle,
dayanışma ile birlikte, bilinçle, ortak ve etkili mücadele günü
olarak idrak edilmesi dileğiyle….”
8 Mart ruhu içinde, haklarda eşitlik mücadelesinde, dayanışma ile birlikte…