Martlı mahallesinin orta yerindeydi , Tavanlı Çeşmesi. Düz bir betondan tavanı , hareli pirinçten kurnası. Suyunun tadını bir içen bilir. İçmeyen sadece sıradan bir çeşme der geçerdi. Mahallenin çocukları tavanın üstündeki betona oturup , ayaklarını aşağı sallar , gelene geçene , oynayan çocuklara laf atarlardı. Akşam üzerinin en keyifli zamanları , tavanlının tepesine oturmakla geçerdi.
1940’lı yılların başında yeniden boyandı , dağınık çevresi yenilendi. Mahallelinin gözü gibi baktığı o güzelim çeşmenin yeni halinden bazıları memnun olmadılar nedense. Küçük mermer taşlarını neden çıkardılar diye söylendiler. O mermer parçaları teee atalarından kalmıştı. Çeşmenin alnındaki kocaman bir çini vardı neden sökmüşlerdi . Neden ?
Çeşmenin bu haline en çok üzülen Eşref abi idi. O mahallenin Eşref abisi olana dek epey zaman geçmişti. Kurnasını tertemiz yıkar , mermer taşın üstüne mendilini yayar öyle otururdu.
Yukarı mahalledendi. Kış yaz o siyah yeleği üzerindeydi. Kasaplar mahallesindeki Horoz meyhanesinde demlendikten sonra Tavanlı Çeşme başında oturur , sarma sigarasını törenle sarardı. Önce tabakasını çıkarır , tütünleri kibarca karıştırırdı. Tabakanın kapağını açınca , sigara kağıtlarını sıkıştırdığı mandalı açar bir tane kağıdı özenle üfleyerek alırdı.
Başındaki fötr şapkasının çuhadan siyah olanı kışın , krem renkli hasır olanı yazın giyerdi. Krem renkli şapkasının kahverengi bir bandın kenarında , gümüş gibi parlayan gemici çıpası vardı. Şapkalarını günün güneşine , çakırkeyif olmasının ona verdiği rahatlığa göre ayarlar öyle giyerdi. Bunu Ahmet bey ona sorduğu zaman kendisi söylemiş.
Bir gün çeşmenin yan taşına da Ahmet bey ile oturup söyleşmişler. Neriman’ı yad etmişler. O anlattıkça , Ahmet bey sormuş , Ahmet bey sordukça o anlatmış. Eh birde göçmenlik var işin ucunda. Aynı yerden gelmişler mahallecek. Sana anlatmayacağım da , kime anlatacağım be abim demiş..
Dinle bak şimdi: ” Balkan kokusunu duyarım ilk kadehte. Tırnova deresinin üstündeki köprüde içtim ilk cıgaramı. Aklım başıma yeni yeni geliyor o zamanlar. Amcamlar , dedemler göç edip gitmişler buralara. Babam kalmış inadından. Rahmet olsun , kendisi dediydi. Adını değil lakabını duyurmuş Selvi kasabasında. Sonra göçmüş Selvi’den Tırnova’ya. Abimlerde bıçkınlığa soyununca Bulgar mahallesinde kimse bizim aileye ilişememiş. Selvi kasabası yiğitleri olup nam salmışlar dağa , ovaya , ormana , bayıra.Ama hikayesi uzun. Anlatırım da ,şimdi anam bekler camın önünde. Yarına kalsın istersen.
” Şapkasını düzeltirken ;
– Ahmet abim , güneşin gözümü almasından çok şikayetçiyim. Siperini indirdiğimde , eh iki duble de atmışsam , siperi alnımın üzerine düşürmek şart oluyor. İki kadehin hakkını verince , bir başka oluyor bu çeşme başında oturup , Neriman’ı yad etmek. Karşıdaki kapıdan çıkıp geleceğini düşlemek beni ne kadar oyalıyor bilemezsin. Her gün; bu akşam o çeşmenin taşına oturmayacağım diyorum , ama tam buraya gelince sanki Neriman kapının önüne dikiliyor.
– Gitme , birazcık otur. O güzel sesini duyayım diyor..
– Dayanamıyorum , onun gözlerindeki hüzünlü bakışı görüyorum ya , işte o karşımda duruyor be abim. Dünya umrumda değil işte tam o vakit. Ehh artık işim , gücüm de yerinde.Tütün okulunda okumakla adam mı olur dediler , işte bak vatanım bildi kıymetimizi. Rahmetlik tutturdu ben de gideceğim vatana , kavuşacağım atama.. Biliyorsun geldi , beş baharı dört yazı zor gördü. Cennetin bahçelerinde uyusun. Toprağından incinmesin , babam benim. Adamım benim.
İnhisar idaresindeki bu işimden memnunum. Müdür Hayati bey sağolsun , tütünden anladığımı o da yaşayarak gördüğünden beri beni hep kolluyor. Akhisar’a tütün alımına giderken benim adımı tembihliyor ; Eşref’i de alın yanınıza diyor. Onu mahcup etmemek için tütün balyalarını tek tek sıra sıra kontrol ederim. Hayati müdürüm laf söz duysun istemem, kırık bir durum olmasın diye elimdeki tütünü önce bir koklarım. Yaprakların rengine , damarlarına bakarım. Damarlı yaprak tütünde içimi bozar. Ne kadar ince kıyılsa da o damarın sertliği cıgaranın dumanını bile bozar.Kuru tütün yaprağının rengi sarıya çalacak , koyusundan olacak.”
Ahmet bey bu güzel sohbeti kesmek istemedi , elini Eşref’in omzuna dokundurup;
– Eşref , hadi gel bizim bahçede bir acı kahve içelim, sohbete bahçede devam edelim. Çeşme başında gelen giden falan . Anneni kızlar haberdar etsinler Cemile annenin içi rahat etsin.
– Bu akşam olmasın Ahmet abim. Yarına sana söz. Bir acı kahveni gül çardağının altına içeriz. Hasene yengeme hörmetler..
– Tamamdır Eşref , sen de Cemile anneye selam söyle. Akşamın hayırlı olsun.
Balıkesir Şoförler Derneği üyeleri (1954 / Önde oturan dedem Ahmet Öksüm )
***
Dış kapının üzerindeki çıngırak sesini duydu kızlar ve Hasene hanım. Babaları gelmişti.
– Haseneeee diye seslendi Ahmet bey. Kızlar çardağın altındaki sekide dizilmişlerdi. Babaları gelince hepsi birden ayağa kalkıp selamladılar . Kimi ceketini aldı , kimi fötrünü… Masanın üzerinde tabaklar dizili duruyordu. Akşam yemeğinin yaz akşamlarındaki tadı başka hiçbir şeyde yoktu. Ailecek yenilen tek yemekti gün boyu.Ahmet bey sabah kahvaltı etmez , bir kase çorba ile yetinirdi. Bu sabah da öyle oldu.
– Hasenee , paça çorbası değil vallahi paşa çorbası olmuş. Ellerin dert görmeye emi.
Hasene hanım gülümsedi. Ahmet bey sesinin tonunu ayarlayıp , yumuşacık sordu karısına.
– Haa akşama Eşrefi davet ettim , kahveye gelecek. İsterseniz Cemile teyzeyi de siz çağırın. Kadim dostumuzun geride kalanlarıyla bir acı kahve içeriz değil mi ?
Hasene hanımın yüzü birden değişti.
– Ahmet bey , biz Cemile teyze ile her zaman görüşüyoruz. Eşref sarhoşunun bizde işi ne ? Neriman şarkısı dinlemekten gına geldi zaten. Biz yarın akşam kına gecesine gideceğiz biliyorsun.
– Yav ben kınayı unuttum ki. Neyse siz gidin, konu – komşu olmuşuz şurda , gitmezseniz olmaz. O zaman kahve takımlarının sepetini buraya hazır edin. Eşref’e söz verdim. Tırnova , Selvi muhabbeti yapacağız.
– Ne anlarsın o Bulgar bozması Eşref’ten anlamadım gitti. Yüz vermeyin şu sarhoşa. Çeşme önü muhabbetinizden bıktık usandık. Konu komşu onun şarkı söyleyip ağlamasından da hiç hoşnut değildir , bilesin.
Ahmet bey sakince dinledi Hasene hanımı , dudaklarını büzerek suskunluğunu zorladı. İstiyordu ki , Hasene sesini kessin ve bu akşamın keyfini bozmasın. Ama Hasene hanımın susacağı yoktu. Kantarın topuzu kaçmak üzereyken sokaktan acı bir çığlık duyuldu. Tavanlının başında oturan çocuklardan biri aşağıya düşmüştü. Bir anda sokak ana- baba gününe döndü.
Başından kanlar akan çocuğunu kapan anne – baba Kostakların faytonuna atıp hastaneye koşturdular. Mahalledeki tüm çocuklar , evlerine gittiler , sokak boşaldı. Rahim ile Nimet en çok bu oğlandan çekiyorlardı onların söylemesi böyle. Dur durak bilesi yoktu , mahallede yeni yetmelerin arasında en hırçınıydı . Sarı İbo. Diz kapakları yara bere içindeydi. Yazın kısa pantolonla dizlerinin üzerinde kabuk bağlamış yaraları hiç eksik olmazdı. Nimet hanımın en gözdesi , en küçüğüydü İbrahim. Mahallenin abileri , ablaları ona Sarı İbo diye seslenirlerdi. Sapsarı saçları , annesinden aldığı masmavi gözleri ile şirin güleç yüzüyle , yara dolu diz kapakları arasında bir bağ kuramazsın ilk bakışta. Bu sevimli bakışları olan , çocuğun bunca haşarılığının nedeni tekne kazıntısı olmasındandı.
Annesi Nimet hanım öyle izah ederdi yaramazlığını. Benim oğlum mahallenin en akıllısı. Sınıfta en önce benim oğlum okuyup yazdı.Siz de azdırmayın oğlumu, sataşırsanız olacağı budur. Tavanlı çeşmenin tepesinden her zaman bir çocuk aşağıya düşer , bir sakatlık çıkardı. Bugün nasip Sarı İbonun oldu.
Hasene hanım bu patırtının ardından sustu.
Balıkesir Demokrat Parti İl Merkezi. Adnan Menderes’in ziyareti. Sol başta dedem Ahmet Öksüm,
***
– Ahmet bey ortaya söylendi ; İnşallah zarar ziyan fazla olmasın oğlana , neyse dedi.
Konuyu tekrardan açmaktan çekinse de , sözü Eşref’e getirdi yine.
– Hasene , kime ne zararı var Eşref’in ? Kime yan bakmış , kime sövmüş , kimin malına zarar vermiş ?
Mahallede evine girdiği kaç kişiyiz ? O da bir kahve içimi. Bu kadarcık da hemşehriliğimizin hatırı olsun artık. Siz kadınların lafı sözü bitmez ki. Şimdilerde Eşref dilinizden düşmez oldu. Sarhoş Bulgar diye bir de adını çıkardınız delikanlının. Sevdiğinin yasını tutuyor çocuk. Elleşmeyin , yarası derindir.
– Ne yarasıymış o ?
– Neriman sevdasının yarası. Neriman gittiğinden beri , her akşam gider olmuş Horoz Meyhaneye.
– Cemile teyzenin gözünün yaşı dinmiyor , o kız yüzünden eve hep geç vakit geliyormuş, hiç konuşmadan odasına girip sabah çıkıyormuş. Ne büyük abileri , ne de karıları olacak gelinler, yengeleri arayıp soruyormuş. Belli ki bu sarhoşun kahrından bıktılar. Hasene hanım , başını geriye atıp , şöyle bir baktı kocasının yüzüne ; mahallemiz alışkın değil ki böyle insan hallerine.
– Ahmet bey , çeşmenin başına oturuyor , elinde tesbihi ,yaka bağır açık , başlıyor şarkısını söylemeye.
– E ne güzel işte mahalle şenleniyor , şarkı türkü. Daha ne istiyonuz ?
– Yav size de yaranılmıyor deyip bir kahkaha attı Ahmet bey.
– Eşref sesini kessin istiyoruz , hem de bütün mahalle sussun diye bekliyoruz. Neriman evlendi gitti , nereye gittiğini biz bile bilmiyoruz. Neriman’ın , Eşref’in sevdasından haberi bile yok. Kendi kendine gelin – güvey oldu serhoş. Babası onu bir subaya vermiş, uzak akrabalarından birinin oğlu imiş damat. Bir sabah tüm eşyalarını toplayıp gittiler ailecek. Bir veda bile etmediler hem de. Kaçarcasına gittiler. Hep bu serhoş Eşref yüzünden. Eşref de bunu biliyor , boş evin kapısına bakıp bakıp başlıyor şarkısını söylemeye. Yeni yetme kızanlar da arkasından dalga geçiyorlar. Serhoşun alaycısı çok olur derler ya , işte öyle. Sen daha hemşehrim diye yüz ver bakalım. Ama ne yalan diyeyim ;serhoşun bir de güzel sesi var, mahalle çınlıyor. Başlıyor söylemeye . Her akşam aynı şarkı.
Neriman gitti , sanki bu kaldı dağların ardında.. Delirmese iyidir.
Ahmet bey , sükunetle dinledi Hasene hanımı. Gülümsedi ; Yav oğlanın feleği dönmüş , siz mahallenin sesi soluğu diye dinleseniz , hoşunuza bile gider.
– Kahve takımları burada , kominatoyu da hazırladım. Kızlar bu gece kına evinde kalacaklar. Şimdiden diyeyim de. Sonradan bir maraza çıkarma.
Faytoncu Kostakların evinin az aşağısındaki düğün evinden çocuk sesleri gelmeye başlamıştı.
– Kapı üzerindeki çıngırak sesini duydu Ahmet bey.
Eşref Abi. ( Bulgaristan Tırnova / Selvi kasabası göçmeni)
***
Eşref takım elbiseli , saçlar briyantinli ve taranmış , kravatı boynunda kostak kostak indi merdivenlerden. Aşağı bahçenin ortasındaki havuz kenarına oturdu, vali muavini gibi giyinmiş diye geçirdi içinden Ahmet bey.
– Akşam şerifler hayırlı olsun Ahmet abim. Selamün Aleyküm.
Gel Eşref , gel hele.Kahveler nasıl olsun ?
– Ahmet abim , kahve bahane yahu, ben geldim sana dert dökeyim isterim. Bilirim mahalleden sesler cızırltılı çıkıyor. Şarkımdan kimse haz etmiyor. Yakındır , susacağım , bir daha çeşme başında şarkı söylemek yok.
– Abim , bu ne yaman sevdadır böyle ? Unutayım dedikçe , yüreğim yerinden fırlayacak gibi oluyor. Anacığıma tek söz edesim yok. Artık bi faydası da yok. Kaç kere dedim ;
– Neriman’ı ne zaman isteyeceğiz, elimizi biraz acele ettirsek diyom bak. O benim lafımı duymadı bile. Gülüp geçti. Bilmedi benim sevdamın yamanlığını , yüreğimin yangını görmedi.
Ahmet bey , elini Eşref’in omzuna koyup ; artık olan olmuş , biten bitmiş , giden gitmiş , uzatmasan da anacığına sarılsan yine eskisi gibi. Cemile anneyi de üzme artık. Bir dayanağı sen kalmışsın. Ötekilerin evi – barkı , kızı, kızanı var. Evleri yolları ayrı. Bu evin direği sensin a be evlat.
Eşref’i bir Ahmet abisi anlar diye umut ederken , gece yüreğini sardı yorgan misali.. Lacivert bir yorgana büründü tüm umutları.
– Ahmet abim , bu kahve işi kalsın , başka bir akşam içeriz. Annemi de alır gelirim. Beni bağışla emi.
Ahmet bey şaşkındı , ne oldu da birden kalkıştın gitmeye. Ama ısrar da etmedi.
– Tamamdır , Eşref. Muhabbetin başında çekip gidiyorsun ya , olmadı ama neyse.
– Hörmetler abim , deyip hafifçe eğdi başını, tadım kaçtı birden abim. Tavanlıda elimi yüzümü bir yıkayayım , efkarım üşüsün , yangınım sönsün..
Ahmet beyin evinin on adım ötesindeki Tavanlı Çeşmenin yan taşına oturdu. Suyu açtı..Ellerini yüzünü buz gibi su ile okşarcasına yıkadı..Gözyaşlarını koyverdi o an..
Sırtını dayadı , çeşme duvarına , gözlerini gökyüzündeki yıldızlarla buluşturdu.. Dinleyinnn , dinleyin.. Eşref’in yanan yüreğinin acısını bilmeyenler , gençliğini Selvi kasabasının köprüsünde asılı bırakan Eşref’in yalnızlığını dinleyin, babasızlığının , yetimliğinin sesini dinleyin.. Neriman’ın eline bile dokunamayan , saçına rüzgarları takan Eşref’in mahzunluğunu dinleyin.. Yarın sabah aranıza bile karışamayacak bu garibin acısını dinleyin.. Mahalleniz yine çocuk seslerine kalsın.. Çeşme önü Eşref şarkısını bir daha duymayacak olmanın aptallığını anlayın , da dinleyin. Şadırvanın köşesinden görünen Horoz Meyhanecileri , hepicinize selam olsun , Eşrefsiz kadehlerinize zıkkım dolsun da dinlemeyin beni.. Özlemeyin beni.. Sevdadan , aşktan , güzelliklerden anlamayan andavallar , kaba saba adamcıklar , dedikodocu evde kalmış kaknem kızlar siz de Eşref’e vurgun kalın , size bakarsam namerdim dedim , anlamadınız. Siz benim sevdalımı Neriman’ı , kıskanmaya, bana yan yan bakmaya bakın emi.. Göremeyeceksiniz bir daha beni. Bir Haziran’dı geldim ,bir Haziran’da gidiyorum , eyyy mahallemin sevda yürekli olanları , yetimler , öksüzler , beni unutmayın emi.
Martlı mahallesinin her bir penceresinden son kez duyuldu sesi.
” Yad eller aldı beni , dertlere saldı beni.
Kışın ayırdı felek , gurbete saldı beni..
Yol verin , geçeyim , dumanlı dağlar.
Dağların ardında sarhoşlar ağlar..”
Martlı mahallesinin Eşref abisini bir daha gören olmadı. Briyantinli saçları, arkaya taralı bir resmi kaldı vesikalık..
Sevgili Fatma Zehra.
Büyük bir zevkle sindire sindire okudum, adeta mahalleyi Eşref Abi’yi yaşadım.
Bugünün gençleri mahalle kültüründen yoksun büyüdükleri için hareli pirinçten kurnaları ve onların
kıymetini. Kelebekle etrafı çelik çemberli kalın tahtadan yapılma kuyu kovalarını, arnavut kaldımlarını, Soğukta dursun kokmasın diye kuyularda saklanan etleri yani mahalle kültürünü yaşamadıkları için Eşref Abi’nin
kıymetini zor anlarlar. 81 yaşındayım de ki beni 70 yıl öncesine götürdün. Ellerine sağlık. 50 sene 60 sene sonra sosyologlar bu gibi öykülerden öğrenecekler yılların hikayelerini, mahallerini kültürünü.
Ellerine sağlık, emeğine teşekkür ederim. Aman devam. Sağlıkla sevgilerle kal.