En fazla o da gözü kapalı yaklaşım içinde olan bir bakış açışı ile 15 yıl ceza verilebilecek bir süreç idam ile noktalanmıştı..
O günleri hatırlayalım mı…
1968 yılında Adalet Partisi (AP) tek başına iktidara gelir. Köylüye verilen yüksek taban fiyatları bir yandan, diğer yandan işçinin örgütlenerek sendikalarını kurması ve sorunlarını masa başında sendika aracılığıyla iki yılda bir imzaladığı toplu sözleşmeler kanalıyla çözmesi ve sürecin içinde ülkenin sanayi devrimini büyük yatırımları Sovyetler Birliği Devletinin katkısıyla bir şekilde tamamlamaya çalışması dönemin emperyal güçlerini tedirgin etmiştir. Hükümetin kredi konusunda elinin pinti olması içerideki yeni oluşmakta olan sanayici kesimini ve dolayısıyla patronları da üzdüğünü not edelim. Üniversiteler, hareketlidir. İç huzursuzluk giderek artmaktadır. Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç hem dışarıdan hem içeriden patronlardan gelen baskı altında bunalmıştır. Yine de muhtıra konusunda isteksizdir. Nihayetinde 9 Mart 1971 yılında sol görüşlü komutanların ihtilal yapacağı söylentisi Ankara’yı karıştırır. Olacağı söylenen darbenin içeriden fire verilmesi nedeniyle olmaması karşısında dönemin Kara Kuvvetleri komutanı Faruk Gürler’in baskısıyla Genelkurmay başkanı muhtırayı hükumete verir.
Süleyman Demirel başbakanlıktan istifa eder. Hükümeti kurma görevi bir CHP üyesi olan Nihat ERİM’e verilir. Nihat ERİM’İN yardımcısı sertlik yanlısı FERİT MELEN’dir. Nihat ERİM parti içinde Bülent ECEVİT’in en önemli rakibidir. ECEVİT, ERİM’in partiden istifa etmesini ve yine ERİM kabinesine destek verilmemesini ister. İnönü, ERİM’in istifasını ister ancak kurulacak hükumete bakan verileceğini ve yine güvenoyu verileceğini söyler. Ecevit buna karşı çıkar ve genel sekreterlikten istifa eder. Nihat ERİM hükümetine özellikle kuvvetler ayrılığı ilkesini bozacak şekilde kanun çıkarması konusunda baskı yapılır. ERİM buna direnir. Olaylar artmaya başlar.
Bu arada dışarıda neler olmaktadır. ABD ile İngiltere anlaşmıştır. Dünyanın geleceği ile ilgili çok önemli bir karar almışlardır. “Dalgalı kur” sistemine geçilecektir. 15 Ağustos 1971’de(12 Mart’tan 6 ay sonra) ABD altın borsasında tek geçerli değişim birimi olan ABD doları olarak belirten Bretton Woods Antlaşmasından çekildiğini açıklar. Değeri 1944 yılındaki antlaşmayla sabitlenmiş olan dolar bu kararla beraber dalgalı olacaktır. Bu kararın hemen ardından İngiltere İngiliz poundunu dalgalı kura geçirir. Sanayileşmiş ülkeler de benzer kararlarla kendi para birimlerini dalgalı kura geçirirler. Birbirleriyle bağlı şekilde kararlar alan sanayileşmiş ülkeler ayrıca rezervlerini de artırarak önceden görülmemiş seviyelerde para basacaktır. Sonuçta ABD dolarının ve diğer para birimlerinin değeri düşer. Petrol fiyatları dolar üzerinden olduğu için petrol üreten ülkeler aynı fiyata daha az net gelir elde eder hale gelir. OPEC karteli ise yaptığı açıklamayla bundan sonra petrolün fiyatının dolara değil altın değerine göre hesaplanacağını belirtecektir. Bu kararla beraber 1970’lerdeki Petrol Şoku başlamış olur.
12 Mart’ı takip eden 9 ay içerisinde kurulan hükümet, iş adamlarına tam tamına 27 milyar TL’lik kredi kullandırır, devlet destekli.. Oysa Demirelin başbakanlık ettiği 68-71 arasında izin verdiği kredi tutarı sadece 10,5 milyar Tl’dir. Yine bu arada tüm toplu sözleşmeler iptal edilir.
Dışarıda şartlar giderek ağırlaşmakta savaş çığlıkları duyulur hale gelmektedir. İçerde de gerilim bütün hızıyla artmaktadır. Mahir Çayan ve arkadaşları hapisten kaçmaları ülkeyi büsbütün gerer. Ecevitin parti içindeki gücü artmaya başlar. İnönü, Nihat Erim kabinesine verdiği desteği geri çeker.
16 nisan 1972 tarihinde Nihat ERİM görevinden istifa eder.
29 nisan 1972 de yeni hükümeti kurma görevi cumhuriyet senatosunun ilk başkanı olan Suat Hayri ÜRGÜPLÜ’ye VERİLİR.
6 MAYIS DENİZLER(Deniz GEZMİŞ, Hüseyin İNAN, Yusuf ASLAN) ASILIR.
8 MAYIS YAPILAN SEÇİMDE İNÖNÜ GENEL BAŞKANLIĞI BIRAKIR.
13 MAYIS SUAT HAYRİ ÜRGÜPLÜ KABİNESİ GÜVEN OYU ALAMAZ VE İSTİFA EDER. BU SÜREÇTE BAŞBAKANLIĞA FERİT MELEN BAKAR. MELEN SERTLİK YANLISIDIR. 22 MAYIS’TA GÖREV ONA VERİLİR.
14 MAYIS’TA BÜLENT ECEVİT GENEL BAŞKAN OLUR.
Dışarıda ise 6 Ekim 1973’de Suriye ve Mısır koordineli bir şekilde İsrail’e saldırarak Yom Kippur Savaşını başlatırlar. Arap-İsrail savaşlarından dördüncüsü olan savaş zaten çıkmak üzere olan büyük krizi tetikler.
17 Ekim 1973 günü Arap ülkeleri ABD’ye Yom Kippur Savaşında İsrail’e verdiği askeri destek (Nickel Grass Operasyonu) yüzünden cezalandırma olarak petrol ambargosu başlatırlar. Ambargo hemen Batı Avrupa ve Japonya’yı da içerecek şekilde genişletilir.
Petrol üretimin düşürülmesi petrol fiyatlarını anormal derecede artmasına neden olur. Dünya finans sistemi nefes alamaz hale gelir. Yaşanılan ekonomik durgunluk ve yüksek enflasyon ülkemizi ve dünyayı tehdit eder hale gelir.
12 Eylül darbesi ile uygulamaya konulan 24 Ocak kararları ile yapılan yüksek devalüasyon sonrasında alınan krediler, kredi sahiplerince sabit kurdan ödenirken halkım da doların yeni fiyatı üzerinden aradaki farkı ödemek zorunda kalır…
Merhum Menderes ve arkadaşları ile Merhum Gezmiş ve arkadaşların asılması basit gerekçelerle açıklanacak sıradan olaylar değildir. Planlayıcının ortaya koyduğu irade, bu ülkenin demokrasi kültürü ile demokrasiyi geliştirecek örgütlerini bu iki olay üzerinden günümüze kadar yönettiği gerçeğini unutmayalım… Toplumun içine ekilen kin tohumlarının gücünün halen devam etmesi önümüzde ki süreçte en büyük sorunumuzdur. Doğu toplumlarının duygu ile yaşaması ve duyguyu da ayakta tutanın kin duygusu olduğu dikkate alınacak olduğunda işimizin ne kadar zor olduğu görülecektir. Duygu ile yönetilen toplumlar da en büyük baskı linç kültüründen gelen ve vurun kahpeye ile özdeşleşen öldürülme korkusudur. Bunu ne yazık ki bir türlü yenemiyoruz. Daha dün İkinci Dünya Savaşı’nda birbirini boğazlayan Avrupa devletleri, savaşın üzerinden çok geçmeden bir arada yaşamanın önünü acılar çok tazeyken düşünmüş ve başarmıştır. Akıl dinine inananlar ise hem dinin hem yaşamın içinde var olan diyalektiğin tersine sağ-sol fark etmiyor, kin ile içindeki nefret duygusunu hep diri tutmayı başarıyor. O başarı orada durduğu müddetçe bizim en güçlü bağımız olan “biz” duygumuzda giderek zayıflıyor…
*4 Ağustos 1970 Türk Lirası %66 oranında devalüe edildi.
Demirel devalüasyon kararını IMF’ye şöyle duyuruyordu: “Papaza söyleyin, ayin hazırlığı yapsın.”
Bu devalüasyon şundan önemliydi sonrasında 12 Mart 1971 Muhtırası verilecekti.
*24 yaşında asılmadan önce ki yaşamında pratiğin içinde kalarak büyük bir devrimci duruş gösteren Deniz Gezmiş, gücünü o yaşam biçimi içinde sürekli hareketlilik içinde olduğu devrimci pratiğinden aldı. Onun içinde teslim olmak diye bir duygu yoktu. Çünkü o duyguyu yenmişti. Hal böyle olunca Demirel’in aile üzerinden gönderdiği istediği yabancı ülkede okumasının maliyeti karşılanacak yönünde talebini üzerinde bir saniye bile düşünmeden reddetti.
*Darbelerle siyasi yaşamı sürekli kesilen Demirel, köylüye verdiği destekle ve tarıma dönük yaptığı önemli yatırımlar ve sanayi tesisleriyle ülkede bir orta sınıf varlığının oluşmasına önemli katkı da bulundu.
*1960 ihtilalinden sonra seçimle iktidarın büyük ortağı olarak başbakan olan İnönü 1963 Kıbrıs olayları karşısında diri bir duruş gösterir. Karşılığını 1964 Johson mektubu ile alır.
İnönü o zaman bağımsızlığın ne olduğunu anlar… Ondan sonra ABD’ye bakışı değişir…
1965…
İktidar el değiştirir ve Adalet Partisi ve Süleyman DEMİREL iktidara gelir.
*Süleyman DEMİREL Sovyetler Birliği kanalıyla ülkenin eksik kalmış sanayi devrimini yaptığı çok büyük yatırımlarla tamamlamak üzereyken büyük bir “kin”in içinde boğulması 6 Mayıs 1972 de uygulanan idam kararlarıyla sağlanır.
*”Biz halkımızın çocukları ve Atatürk’ün memleketi emanet ettiği gençleriz. O, Yunan orduları Polatlı’ya gelmesine rağmen önlerinden kaçmadıysa ve yolundan dönmediyse biz de dönmeyiz. Ve eğer dönersek işte o zaman vatana ihanet etmiş oluruz.”(Deniz Gezmiş)
*Cumhuriyetin bin bir zorlukla yetiştirdiği çocukları kendi ülke gerçeklerini kendi yazarlarından öğrenmeden kendi insan varlığını tanımadan dünya klasiklerini okumaları ve o okumalar üzerinden yaşanılan aydınlanma sürecini 1960 darbesinin getirdiği özgürlük havasıyla daha iyi noktalara taşıma isteğinin rüzgarıyla yaşanılan gerilimler bahane edilerek yapılan askeri darbelerle kıyım yaşanması ülkenin ciddi bir beyin tahribatına neden olmuş ve ülkenin soluk alıp verişi önemli derecede aksamıştır.
*”Benden değil, Mustafa Kemal’in sizlere bırakmış olduğu mirası yok etmek isteyenlerden korkun…”Deniz Gezmiş
*Deniz Gezmiş’in ailesine yazdığı mektupta kız kardeşinin okuyup bilim insanı olsun sözünü önemseyelim. Bu ülkenin okumuş ve ülkesi için yüreği atan ve ülkesi için çalışan beyinlere ihtiyacımız vardır. Geçmişin sağlıklı bir eleştirisini yapamadığımız sürece yani yapamadığı sürece sol bu ülke de üzülerek yazıyorum ki yeşeremez, büyüyemez. Sol, geçmişin öz eleştirisini çekinmeden yapacak ve ülke gençliğinin önüne doğru bir yol haritasını koyacak… Koymalı… Koyabilmeli…
*Anıları önünde saygıyla eğiliyorum…
Sevgi ve saygılarımla… Vecdi Yılmaz