24 Kasım Öğretmenler Günü’nde, öğretmenlikle ilgili gerçeği, bugünle karşılaştırmalı olsun diye, unutulmaz değerli şair yazar Rıfat Ilgaz’ın, kendi öğretmenlik yaşamından yazdıklarına başvurarak başlamalı:
“Eğitim ve öğretmen ordusuna katıldığımda ilk aylığım 52 liraydı.
Reşat altını da 7 lira olup, aylığım 7.5 altın demekti.
Bütün valilere emir verilmişti, okulu bitiren genç öğretmene her türlü kolaylık gösterilsin diye.
Atandığı il merkezine gelip de, verildiğim ilçeye daha gitmeden önce ‘teçhizat bedeli’ olan 80 lirayı hemen almıştım.
Üç gün sonra da 52 lira aylık…
“Hani bugün lafı edilip de ortada pek görünmeyen ve altı ok’un en sivrilerinden biri olan Devrimcilik var ya, Cumhuriyet’in ilk milli eğitim bakanlarından Mustafa Necati bu devrimcilerden ilkiydi ve en güçlüsüydü.
Devrimci cumhuriyetin en güçlülerinin öğretmenler arasından çıkacağına inanıyor, onları ‘manen ve maddeten’ güçlendirmek istiyordu.
“Biz gerçekten mutluyduk.
Gerçekten devrimci, gerçekten Atatürkçü ve laiktik.
Emeğimizin karşılığının verildiğine inanıyorduk.
Bu günkülerle kıyaslanamayacak ölçüde aylık alırmışız. Atatürk döneminden sonra, değişik vergilerle ve kesintilerle, önceden aldığımız parayı fitil fitil geri almaya, öğretmenden adeta öç ve intikam almaya başladılar.”
Rıfat Ilgaz’ın yaşadığı o gerçekler, bugünlere gelindiğinde, ne acıdır ki yerlerde sürünmekteler.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar, devrimin ülkeye ve topluma yayılması görevini de öğretmene verirler.
En başta “Başöğretmen Atatürk”, öğretmene böylesine yüce ve onurlu bir misyon yüklerler.
Bu misyonla, öğretmenliğe özgü, özel bir onur, saygınlık ve kutsiyet de yükleyip armağan ederler.
İşte bu misyonun gereği olarak öğretmenler, Cumhuriyet’in hem geleceği ve hem de garantisidirler.
Fakat bu misyonu yüzünden de öğretmenler, Cumhuriyet devrimi karşıtı güçlerin, akıl ve bilim karşıtlığından beslenenlerin, hedefinde olageldiler.
Bu yüzden denilebilir ki, bu ülkede “öğretmenlerin tarihi, Cumhuriyet yıkıcılığına, akla ve bilime karşı direnişlerinin de tarihidir.” denilebilir.
“Çok sağ partili döneme” geçildiğinden bu yana, özellikle de bütün sağ iktidarlar boyunca, karşı devrimin ısrarla, hiç değişmeden ve kesintisiz olarak da sürdürdüğü “öğretmen(liğ)in toplumsal saygınlığı”na yönelik politikaları ve uygulamaları hiç değişmedi, hiç eksilmedi.
Bugün ise zirvesine yükseldi.
Özellikle ve öncelikle, öğretmeni ekonomik olarak “güçsüzleştirmeye” yoluna gittiler. Böylece hem “toplumun öğretmene saygısını” ve hem de kendine olan “mesleki özsaygısını” yitirmeleri amacı güdüldü.
Ne yazık ki bu yönde başarı sağlandı ve amaca da ulaşıldı!
Ayrıca, akıl almaz idari bürokratik baskıların ve yıldırmaların her türlüsü de cabası.
Çok yönlü politik baskılar, sürgünler ve sindirmelerin olancası…
Yerel güçlerin, sözde hatırlıların, feodal eşrafın ve tutucu bağnazların tacizlerinin daniskası…
Daha başka neler neler karşısında hep itilip kakılan, sahipsiz, desteksiz, güçsüz bırakılan öğretmen hep yalnız ve de kimsesizdir.
Yaptığı işin niteliği, önemi ve değeri ile orantısız olarak öğretmenin sayısı çok ancak “adı yok” hükmündedir!
Önce eğitimcilik misyonu ile mesleki varlığı gözden düşürülen öğretmen, bugün artık “eğitimci öğretmen” değil, sadece herhangi bir “işgören”dir.
Durmadan, değiştirilen sözde “eğitim öğretim modelleri” adına öğretmenler, adeta kendi kendini bile tanıyamaz, tanımlayamaz, savunamaz ve koruyamaz duruma getirilip, onu uluorta “cıscıvlak” ve “kıskıvrak” bırakan bir yapıya
hapsedilmiştir.
Öğretmen neredeyse her önüne gelenin, gücü yetenin, yetmeyenin çok yönlü tacizine uğratılmaktadır.
Adeta “Gelen geçen, mevlayı seven vursun!” istenmektedir.
Bir güvencesi, garantisi olmaksızın açık denizlere salınmış, yelkensiz teknede gibidir.
Bugün artık öğrencisinden velisine kadar, iktidar partisinin uzantılarından il-ilçe milli eğitim hatta okul müdürlerine ve müfettişlere varana kadar, öğretmen inanılmaz, akıl almaz saldırı, şiddet, yaralama, taciz, sürgün sarmalına kıstırılmış haldedir.
Her gün, ülkenin herhangi bir yerinden gelen öğretmene yönelik birçok kötü haber, toplumda neredeyse kanıksanmış gibidir.
Mesleki anlamda manevi bir ağırlığının ve toplumda saygınlığının kalmaması için öğretmen adeta “şamar oğlanına” çevrilmiştir.
Bütün bunlar rastgele değildir, taammüden yani bilerek ve isteyerek yürütülen bir yaklaşımın gereğidir.
Özellikle son yıllarda, doğrudan iktidar merkezli olup, doruğa çıkan “öğretmeni itibarsızlaştırma” süreci, çok yönlü olarak yürütülmektedir.
Sayıları azalsa da meslek onuruna sahip çıkmaya çalışarak boyun eğmeden direnen öğretmenler, yerlerde sürünüp, hayasızca itilip kakılmaktadır.
İktidar gerçekte, öğretmenden yana olmayıp, kendine kapıkulu aramaktadır.
İktidarın kendi mekanizmalarında üretip yetkilendirdiği “meslek diplomalı” çoğunluk ise iktidarın adeta uzantıları olan sözde sendikalar aracılığı ile adeta “öğretmenliği yozlaştırma” siyasetinin işlevsel birer gönüllü aracı, elemanı gibidirler.
İktidar, eğitim öğretim alanına yönelik tahribatını bunlar üzerinden yürütmektedir.
Bütün kadroları bunlar üzerinden kontrol etmektedir.
Yetkinlik, yeterlilik ve liyakatı reddetmektedir.
Buna alet olmayanlar için de sözde bakanları, “troller” diyebilmektedir.
İktidar, birkaç kuruşu alabilmeleri için sözde sınava tabi tuttuğu öğretmenlere yönelik çıkardığı sözde uzmanlık vb etiketlerle, ülkenin yeni kuşaklarına, ülkenin, ulusun bek’asına, topluma, eğitim alanına ne kadar büyük kötülük ettiğinin aslında farkındadır.
Bunu bilerek, isteyerek ve taammüden yapmaktadır.
Toplum katında kendilerine herhangi bir “işgören” takımı gözüyle bakılmasına yol açan iktidar politikaları karşısında bugün gerçek öğretmene düşen, mesleği ile doğru orantılı olarak, topyekün bir “saygınlık-itibar mücadelesi” sürdürmektir.
Bu, aynı zamanda öğretmenliğin “özüne dönmesi için” gereklidir.
Öğretmeni itibarsızlaştırmaya karşı koymak demektir.
Durumun artık çoktan “farkına varma” bilincidir.
Bu bilinç, 24 Kasımlar ve 5 Ekimler üzerinden de olsa, sorunun kaynağını görebilme işidir.
O halde, her 24 Kasım’ı öğretmenler, emekleri, kişilikleri ve mesleki onurları adına yeniden içselleştirip güncelleyebilmelidir.
Öğretmen, iktidarların ve uzantılarının emir kulu değildir.
24 Kasım Öğretmenler Günü’nde, öğretmenliğe yönelik her türlü, çok yönlü itibarsızlaştırma politikalarına karşı bütün öğretmenlerin birlikte mücadele ve dayanışmaları kaçınılmazdır.
Başta, Başöğretmen Atatürk ve onun izinden yürüyen bütün öğretmenleri, öğretmenleri alınmış kürsüleri yürekten selamlarım.