Öncelikle, kurulalı yüz yıl olan Atatürk Cumhuriyetinin kuruluşu kutludur.
Atatürk Cumhuriyeti kıvancımız, gururumuz, onurumuzdur.
Bu, büyük devrimin bilincimizdeki, yüreğimizdeki sürekli büyük coşkusudur.
Kuruluştan 3 yıl sonra 1926’da Atatürk’ün:
“Benim naçiz (önemsiz) vücudum, elbet bir gün toprak olacaktır.
Fakat Türkiye Cumhuriyeti daima yaşayacaktır.” demesinin ardından da 15-20 Ekim 1927’de o ünlü, büyük Söylev’ini (Nutuk) verir.
Bu büyük söylevinde Gazi, 9 Mayıs 1919’dan 1927’ye kadar geçen o sekiz uzun yılın hikayesini dile getirerek, ulusunu adeta bilgilendirir.
En önemlisi de daha sonraya ve geleceğe ilişkin ulusuna, halkına kimi öngörüleri, önerileri ve uyarıları ile Söylev’inin en son bölümünde de gençliğe seslenir.
Aslında bu seslenişi, gençlik üzerinden bütün gelecek kuşaklara yöneliktir.
Çünkü Ata’ya göre “genç demek, genç düşünceli olan, demek”tir.
Bu nedenle de Cumhuriyet, gençliğe emanet edilir.
Bir de ödev, görev yüklenir ki:
“….Birinci görevin,
Türk bağımsızlığını,
Türk Cumhuriyeti’ni,
sonsuza kadar korumak
ve savunmaktır.
Varlığının ve geleceğinin
tek temeli budur….” denilir.
Aziz Ata’nın bu büyük söylevinde dile getirdiği o “büyük uyarıları”ndan 80, özellikle de son 20 yıldan beri, bu Cumhuriyetin başına gelmeyen var mıdır?
Daha ne kalmıştır?
Cumhuriyet’in kurucu
büyük önderi, bu “büyük söylevi”nde, ileriye dönük olarak dile getirdiği uyarı ve öngörülerini bu kadar net, bu kadar somut ve birebir, bu kadar açıkça ortaya koyarak ilan etmişken, Atatürk’ün yokluğunun ardından, bu gün gelinen noktada, Cumhuriyet’in “genel durumu”na baktıkça, “büyük” öndere, “büyük” emanetine ve iki “büyük” eserine karşı,
“büyük” sorumlulukla,
“büyük” özeleştiri”
yapılmak zorunda!
Bu büyük özeleştiri başta Cumhuriyetin kurucu siyasi örgütü ve onun yaşayan ve aşağıdan yukarıya bütün kadrolarından, en alttan en tepeye kadar öyle ya da böyle görev alanlardan, görev almayan en büyük yapı olan mensuplarından cumhuriyetçi bütün yurttaşlara, bu yoldaki bütün siyasal toplumsal yapılar, dernek, sendika, platform, gazete, televizyonlara, basın açıklamalarına, panel, söyleşi, mitin, yürüyüş ve benzer yapılara, halen veya geçmişte aktif siyaset içinde bulunanların yaşıyor olanlarından, özellikle de 100.Yıl’a, Atatürk Cumhuriyetine karşıt olmayan bir iktidar ile girememiş olmanın, bütün yaşananlardan hiçbir ders almamış da olmanın derin mahcubiyeti ve büyük utancı ile iliklerimize ve hücrelerimize kadar BÜYÜK ATA’ya BÜYÜK ÖZELEŞTİRİ, Cumhuriyeti yeniden kazanmanın ilk adımı olacaktır.
Her şeye karşın elbet, umutlarımız taptaze olup ayaktadır.
Ancak mücadele ile beslenmedikçe umut, sadece bir seraptır.
Bu umutla yeniden kazanılacaktır elbet Cumhuriyet.
Dolaşacaktır elbet,
elini kolunu sallayarak memlekette laik cumhuriyet, hürriyet, adalet…