İdam cezası yine gündeme geldi.
Akabinde “sınırlı sayıda suç” için destek mesajları geldi!
Akabinde “vatandaş istiyorsa gerekeni yaparız” dendi.
Ama sapla saman bir kez daha karıştı birbirine.
Sondan başlayalım:
“Vatandaş istiyorsa gerekeni yaparız” demek nasıl bir yaklaşım?
Popülizm dışında gerçekçi bir tarafı var mı?
Mümkün müdür fiili gerçeklikte?
Kuşkusuz ideal olandır vatandaşın sesinin dikkate alınması, önemsenmesi, imkanlar dahilinde yerine getirilmesi.
Ama bunun bir de ötesi vardı, hukuk düzeninde hukuk kurallarına, uluslararası antlaşmalara, anayasaya uygun davranma zorunluluğunuz vardır.
İdam gibi hassas bir konunun bu şekilde sık aralıklarla gündeme gelmesi doğru bir yaklaşım değildir.
Çünkü idam cezasının kaldırılması, Avrupa Birliği yolunda atılan bir adımdır ve aynı yolun gerektirdiği kriter ve şartlar çerçevesinde yerine getirilmiştir.
İdam cezasının, vatandaş istiyorsa veya sınırlı suç için geri gelmesi, Türkiye’nin batı ile köprülerinin tam anlamıyla atılması demektir ki zaten ne kadar ince ve zayıf bir köprü ile birbirimize bağlı olduğumuz hepimizin malumu.
Kaldı ki Türkiye’de sorun idam cezasından öte, cezaların infazındaki sorundur.
Türkiye’de vatandaşın temel şikayeti, cezalarda caydırıcılığın olmamasıdır.
Ceza, suçtan caydırıcı olmalı, ıslah ediciliği bulunmalıdır.
Bizde bırakın mahkemenin verdiği cezayı, onun indirgenmiş hallerini, infaz sisteminde de varolan ekstra indirimleri de düşünün, bazıları için cezaevi otel yerine geçmektedir.
Hele hele siyasi ve popülizm temelli çıkarılan aflar(!)?
Cezaevlerinin dolup dolup boşalması…
Çıkanların pek çoğunun yine suç işleyerek cezaevine dönmeleri tesadüf değildir.
İdam cezası da durduk yerde ve bizdeki haliyle gündeme getirilmemelidir.
İdam cezasının uluslararası normlar çerçevesinde geri gelme ihtimali yoktur.
Ama cezaların caydırıcı olması, infaz sisteminin sert hale getirilmesi, sık sık cezaevlerinin boşaltılmasının önüne geçilmesi kolaylıkla mümkündür.
İdamın tekrar bu şekilde gündeme gelmesine sebep olarak kadına ve çocuklara yönelik şiddet, cinayet ve cinsel saldırı suçlarının kuşkusuz yeri büyüktür.
Ve kamuoyunun gösterdiği tüm tepkiler haklıdır.
Biz de bu suçlar karşısında en ağır cezaların uygulanmasını istiyoruz.
Tavizsiz, indirimsiz, şartla salıvermesiz; hücre ise hücre, hücrede müebbet ise müebbet.
Toplumun aklını ve vicdanını alan olaylar karşısında bundan farklı bir şey düşünülebilir mi?..
Ancak modern bir hukuk devletinde idamın olumsuzluklarının, infaz edilmesi halinde yaşanabilecek bir hatanın telafisinin olmadığı nazara alındığında, kaldı ki, devlet intikam aracı olarak idamı kullanmasının da kabul edilemez olduğu gerçeği karşısında yapılması istenen tek ve ilk öncelik, cezaların caydırıcılığın sağlanması ve verilen cezaların tam anlamıyla uygulanabilirliği olmalıdır.
İdamı, basit bir mesele olarak görmek ve “vatandaş istiyorsa gerekeni yaparız” demek ise konuyu en yalın haliyle hafife almak demektir.
Türkiye’nin bu gibi hassas konularda daha bir ciddiyete ihtiyacı vardır.
Vatandaş benzine zam yapılmasını da istememektedir ama kuşkusuz idam ile benzine zam arasında dağlar kadar fark vardır.
Umut edelim ki, Türkiye’de önce siyasete hukuk, akıl, sağduyu ve ciddiyet gelsin.
Ondan sonra devamı sanırız çok daha kolay olacak.