Pazar yangın yeri.
Market, bakkal öyle.
Doğalgazı olan kapıları ve fazla vanaları kapatıp evinin zorunluluk arzeden kısımlarını ısıtıyor, malum, birilerinin dediğinin aksine kuru fasulye etkisiyle ısınmak mümkün değil!
Elektrik desen herkesi gerçekten çarptı.
Allah herkese ama özellikle dar gelirliye sabır, kuvvet, kolaylık versin ne diyelim?
Zor ve sıkıntılı günlerden geçiyoruz.
Emeklisinden çalışanına, tüccarından küçük esnafına, KOBİ’sinden holdingine her kesimden ekonomik sıkıntıya yönelik serzenişler gündemi kaplıyor.
Her gün gelen benzin ve mazot zamları bir tarafa, ki domino etkisi akaryakıta zam demek her şeye zam demek zaten.
Pazar görüntülerini görüyorsunuz ekranlarda ama sadece bir kısım ekranlarda. Çünkü diğer kısım ekrana göre ekonomik sıkıntı falan yok.
Ama zaten ekrana bakmaya da gerek yok.
Yaşıyorsanız eğer, elbette alışveriş yapıyorsunuz.
Sokak, en çıplak ekran değil mi?
Pazar, manav ve market en çarpıcı gerçek değil mi?
Bir demet maydanoz 4 – 5 lira olmuş.
Salatalık 30 liraya dayanmış.
Daha bir iki yıl öncesi maydanozun demetine 1 lira ve hatta 50 kuruş vermiyor muyduk?
Nereden nereye?..
Uçuk fiyatlar şu an herkesi sarsarken 1970’li yılların sonlarını, kendi çocukluğumuzu hatırladık ister istemez…
O zaman ne bu kadar çeşitlilik vardı, ne de böyle bir tüketim.
Ama o zamanlar bugünlerde olmayan çok önemli iki farklılık vardı:
Birincisi, gerçekten o günlerde çok büyük bir kesim yorganı ayağına göre uzatırdı, öyle bir bilinçteydi, israf ve tüketim çılgınlığı asla şimdiki gibi değildi. O zamanlar Sümerbank mağazaları insan kaynardı ve dar gelirli, memur, esnaf karınca kararınca alışveriş yapabilirdi.
İkincisi tüm olumsuz durumlara ve terör kaynaklı anarşiye rağmen o zamanlar ortadirek diye bir sınıf gerçekten vardı.
Ortadirek nicedir yok. Tavan ve dip var; arada da ortadirek olarak göreceğimiz kesim kart ve kredi kartı sarmalına dolanmış borcu borçla çevirip yaşamaya çalışıyor.
İşte salatalığın üzerindeki 25 TL- 30 TL etiketlerini görünce o zamanlara gittik.
O zamanlar da her şey alınamazdı; örneğin muz, çok lüks bir meyveydi, kırk yılda bir veya özel bir günde eve muz girse özellikle çocuklar havaya uçardı.
Ama bakıyoruz şimdi muz ucuza kaldı, yerlisi ithali alınamayacak boyutta değil!
Peki market?
Yine çocukluğumuza dönelim, şimdi çeşit çeşit marka var Torkusu, Nutellası, Çokokremi, Nugası…
Küçüklüğümüzün markası tekti Chokella… Ne büyük lükstü…
Ve bugün, aradan bunca yıl geçse de ve ürünler artıp rekabet kızışsa da fiyatlarına bakıyorsunuz yine acayip yüksek fiyatlı ürünler bunlar…
Alım gücü düşerken raflardaki pek çok ürün yine lüks sınıfına dahil oldu kendiliğinden.
Amma velakin, yine de öncelikle bu topraklarda tarımsal ürün fiyatları böyle mi olmalı onu gerçekten irdelememiz gerek.
Tarım adına cennet ve refah içinde olmalıyız lakin son yıllarda yanlış uygulanan tarım politikaları nedeniyle çiftçi hem sahipsiz ve desteksiz bırakıldı hem de gübreyi bile ithal eder oldu.
Patatesi Mısır’dan almak acıtmaz mı insanın içini?
Acıtır, acıtması gerekir.
Çiftçi ve köylü üretemiyorsa şehir yaşayamaz.
Köylü ve çiftçi emeğinin karşılığını, ürününün değerini alamıyorsa kentli de o domino etkisinden payına düşeni alır.
Mazot, benzin fiyatını sollamış, gübre kısa bir zaman diliminde 7 kat uçmuşsa neyi nasıl düzelteceksiniz?
Günü kurtarma söylemleri yarar mı işe?
Timur Selçuk’un o efsane şarkısını hatırlamamak mümkün mü?
“Ekonomi tıkırında, tıkırında, ekonomi tıkırında” (mı acaba?!)