Siyaset biliminin öngördüklerinin aksine siyaset denizinde yüzen bizim aktörler ne kadar toplumun içinde?..
Ne kadar sorunları hissediyorlar, vatandaşın sesini duyuyorlar, birebir gördükleri aksaklıkları gidermek için samimi olarak nasıl mücadele ediyorlar?..
Hepsi makam bulduğu zaman sihirli bir el tarafından uygulanan kişilik değişimine mi giriyor yoksa makama oturunca sokaktan soyutlanmak farz mı?..
Geçenlerde ABD’de bir bakanın uçakta herhangi bir ekonomi sınıfı koltukta seyahat ederken çekilmiş görüntüleri yansıdı basına.
Bu tip örnekler çok…
Özellikle İskandinavya başta olmak üzere Avrupa’nın çoğu ülkesinin liderinde şatafat ve lüks hayranlığı görmüyorsunuz.
İtalya, Fransa gibi ülkelerde ise zaman zaman farklı örnekler karşımıza çıkıyor, bize benziyorlar kısmen, Akdeniz iklimi etkisi mi?!
Velhasıl, kopuklaşan, kendi çıkarlarını ön plana koyan, hırs girdabına sürüklenerek boğulan ve koltuğa yapışan bizim siyasi aktörler, zamanla tanınmaz bir hale dönüyor siyaset arenasında.
Bürokratlar, danışmanlar, bakan yardımcıları…
Bir koltukta kaç karpuz?.. Alınan inanılmaz ücretler…
Kimsenin umurunda değil.
Aleyhlerinde onca rakam çıkıyor, 90 bin, 150 bin aylık ücretler…
Ne kendileri inisiyatif alıp istifa kurumunu hatırlıyorlar.
Ne hiyerarşik üstleri gereğini yapıyor.
Hadi bunları geçtik; ne de en azından utanıyorlar.
Kişileri var ederken, kurumsal kimlikleri yok eden, devleti yıpratan bu düzen, gelecekte bizi nasıl bir sisteme evirir bir düşünsenize!
Üniversiteler bilim üretmiyor çünkü akademik otorite olmaktan çıktılar.
Dünyanın sayılı üniversitelerinden Boğaziçi’nin canına okundu misal.
Vasıfsız tonla yeni üniversite açıldı.
Nitelik unutuldu. Nicelikle övünülür hale geldi.
Oysa üniversite bir ülkenin kalbidir.
Orası ölürse kalbe kan pompalanmaz, ne sağlık sistemini, ne yargıyı, ne de eğitimi düzeltebilirsiniz.
İşte şu an kalbi besleyen damarların çoğu tıkanmış halde.
***
Liyakat bitti, mülakat, torpil, adam kayırma, kişiye göre öğretim üyesi, şirkete göre ihale…
Ve Vahdettin’i övme başladı son günlerde üzerine…
Atatürk ve silah arkadaşlarına idam fermanı imzalayan, İngiliz zırhı ile Malta’ya kaçan Vahdettin niye birden gündeme getirilir ki?
Osmanlı’nın her padişahı bizim kökümüz ama Fatih’i, Kanuni’yi nasıl gururla anıyorsak, kötüleri ve hainleri de bilmek gerekmez mi; tarihi bile bile çarpıtmak niye ve kime nasıl fayda getirebilir?
Tarih yaşanmış bir gerçekliktir oysa. Kişiye ve duruma göre değişiklik göstermez.
Güneşin batıdan doğduğunu iddia edebilir misiniz misal?
Tek ve mutlak bir doğru vardır tarihte de.
O yüzden, tüm bilgi karmaşasına kulak tıkayıp tarihi televizyon ekranlarından değil, bilimsel kaynaklardan öğrenmek en doğrusudur.
İsteyen için bilgi artık tek dokunuşla karşınızda.
İstemeyene ise ne doğruyu, ne de bilgiyi vermeniz mümkün.
Kendisini kapalı olarak kodlayan, zihnine bir şekilde yerleştirdiği kendince doğru sandığı kabulleri siyasi görüş olarak her zaman haklı gören zihniyet ile baş edilebilir mi?..
SİYASETİN TARİHİ VARDIR. AMA TARİHİN SİYASETİ YOKTUR, OLAMAZ..
Tarih var, tarih oku. Kur’an-ı Kerim var, aç bir kere Türkçe mealini oku, Nutuk var onu oku…
Ne bilginin ve doğrunun çarpıtılmasına izin ver, ne din ile oynanmasına, ne Atatürk ile uğraş. Okudukça tanı, hisset, öğren, anla, düşün.
Meclis Başkanı’nın 80 danışman kadrosu varmış ve hepsi doluymuş iyi mi?..
Çoğu siyasi ve partili kökenli.
Peki TBMM Başkanı’nın tüm danışmanları aynı siyasi görüşte olursa Meclis Başkanı ne kadar doğruları ve sokağı tahlil edebilir?
Türkiye’nin siyaset dışı nice cevher ismi var, parti gözetmeksizin ekonomiyi, hukuku, sağlığı, basını bilen…
Kaç danışmanı var Başkanın?
Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi ne kadar büyük hataysa, meclis başkanının tüm danışmanlarının tek kutup olması aynı derecede hata değil mi?
Çok merak ediyoruz, bu kadar danışman var da örneğin cumhurbaşkanı, meclis başkanı, ana muhalefet partisi lideri başta olmak üzere üst düzey her kim varsa; ülkenin istisnasız tüm gazetelerini önlerine koyup bir gün olsun kendileri okuyor mu?..
Bir saat vakit ayırsalar, her gazeteden birkaç köşe yazarını ama her gazeteden okusalar en azından Türkiye’yi daha gerçekçi göremezler mi?
Kendilerinin vakitle ilgili sıkıntıları varsa derleme yapamaz mı danışmanlar?..
Tek taraflı bakış asla sağlıklı bir bakış değildir.
Meclis başkanının 80 danışmanı ne iş yapar?
Meclis başkanının neden 80 danışmanı vardır?..
Türkiye sıkıntılı zamanlardan geçiyor.
Kısır ve günlük polemikler, siyasi aktörler için belki olması gereken hallerden!
Ama artık bu sığlıktan çıkması lazım siyasetin.
Kronikleşen idare her an kalp krizi geçirmek üzere.
Başkanın 80 danışmanı!
Meclis var karşında; herkese kulak ver, objektif ol, bilginin ve doğrunun yanında olup vicdanından vazgeçme.
En büyük danışmanın milletin meclisi olsun.
Gözleri olup görmeyen, ağızlarından çıkanı duymayan bakanlarımız, nice kodaman siyasilerimiz var.
Biri öğrencilere kira ödemeyin ev alın diyor.
Öteki öğretmenlere ağlamayın.
Diğeri ekmek eskiden 1 liraydı kimse alamıyordu, şimdi 5 lira herkes alıyor diyor.
Beriki, ilk evim projesiyle ev almak isteyen asgari ücretlinin hem kira hem ev taksidini nasıl ödeyeceği sorulduğunda; “daha fazla çalışıp eşten dosttan borç falan alınabileceğini” salık veriyor.
Eleştiri suç haline dönüyor.
RTÜK ve BİK gibi kuruluşlar medyanın tepesinde karabulut misali…
Velhasıl bir de “nereden nereye” dedi bir büyük siyasimiz.
7 yıl önce sıfır otomobil alabildiğimiz paraya şimdi cep telefonu alır hale geldik de..
Bu kadar soyutlanmak ve başka bir alemde yaşamak nasıl mümkün olabilir diye haliyle düşünüyor insan!
Var mısınız, hep söylüyoruz işte, milletvekili maaşı düşürülsün…
Belediye başkanları, yardımcıları, milletvekilleri dahil herkes siyasete, makama, koltuğa oturduğu zaman hangi malvarlığı ile gelmişlerse görevleri bittiğinde eşleri ve çocukları nereden nereye gelmişler onlara da bakılsın ve herkes açıklamasını yapsın.
Açıklamasını yapamayan da hesabını versin.
Var mısın ey siyaset?
Vahdettin’i savunmaktan çok öte sorunlarımız var.
“Günü kaynatma oyunu”nu geçeli çok ama çok zaman oldu!
Ne kadar farkındasın ey siyaset?