Yıllarca hemen dibinde yaşadım ama ne hikmetse hiç aklıma gelmedi hafta sonu Uludağ’a çıkmak, karların içinde neşeyle yuvarlanmak! Kim uğraşırdı o soğukta Piremir mahallesindeki evimden 300 metre mesafede bulunan teleferiğe binip Uludağ’a gitmeye? Zaten çok sıra olurdu eski teleferik binasının merdivenlerinde! Aslında benim gibilerin isteksizliğinin nedeni belliydi. Ne kadar hevesimiz ya da yeteneğimiz olursa olsun zirveler bize göre değildi!
Uludağ’a öyle herkesin gidemediğini “Sosyete Uludağ’da” başlıkları atan gazetelerin magazin eklerinden ve Yeşilçam filmlerinden öğrenmiştik;
-Bu hafta ne yapıyorsun?
-Uludağ’a çıkacağız kuzum! İstanbul’da çok bunaldık, biraz kafa dinleyeceğiz!
İstanbullular sanki iki adımlık mesafeymiş gibi kar kış demeden bir fırsatı bulup Uludağ’ın yollarını arşınlarken bizler Teleferik’in yokuşlarında altımızda naylonlarla kaymayı tercih ediyorduk!
Şimdi anlıyoruz ki yıllarca Uludağ’ı dolduranlar sadece kafa dağıtmışlar. Haklarını yemeyelim, o havalı tulumların içinde yüzün yarısını kaplayan kayak gözlükleri ve sırtlarına vurdukları kayak takımlarıyla hakikaten çok karizmatik görünüyorlardı. İşleri güçleri vardı ve spor yapmaya ayıracak çok zamanları da yoktu. Kayak yapmayı sadece hobi olarak gördüler, hepsi kabul… İyi ama yıllardır Uludağ’ı parselleyenler spor kültüründen nasiplerini ne kadar alabildiler? Mesela onlar Soçi’de yapılan 2014 Kış Olimpiyatlarını izlemeyi mi tercih ederler yoksa aynı yerde tatil yapmayı mı?
2014 yılında Rusya’nın Soçi kentinde yapılan Kış Olimpiyat Oyunlarına 16. kez katılmamıza rağmen diğer 15 olimpiyatta olduğu gibi madalya alamadık. Gerçi İspanya da 18 olimpiyatta sadece 2 madalya kazanabil miş. Olimpiyat oyunlarındaki kötü performansımıza takılacak değilim. Hayatları kar üzerinde geçen Kuzey Avrupa ülkeleri ya da zengin imkanlara sahip Orta Avrupa ülkeleri gibi olamayacağımızın farkındayım. Asıl üzerinde durulması gereken, kısıtlı da olsa bu spor dalını keyifle takip eden, olimpik ruhu özümsemiş bir izleyici kültürü oluşturamamamız. 2014 yılında dünyadaki spor sevdalıları Soçi’ye akın akın giderken ülkemizden seyirci olarak hiç talep olmamış. Organizasyonda satılan bir milyon biletten bizim payımıza düşen neredeyse sıfır. Bu şartlarda ülkemizdeki toplam lisanslı sporcuların sadece %1’lik kısmının kış sporlarıyla ilgileniyor olması çok da şaşırtıcı değil. Rusya’nın 56 milyar dolar harcadığı 22. Kış Olimpiyatları’na ülkeler toplam 2874 sporcu ile katılırken Türkiye sadece 6 sporcu ile Soçi’de yerini aldı.
Zamanla başarılı sporcular, olimpiyatları dünyanın neresinde olursa olsun hevesle takip edecek sporseverler yetiştirebiliriz. Gelecekte varsın yine hiç madalyamız olmasın ama pistlerde her gelir grubundan hevesle kayan yetenekli çocuklar ve kenarda onları ilgiyle izleyen seyirciler olsun. Ancak öyle hemen olmuyor bu işler. Biraz zaman gerek, biriktirmek gerek. 1930’lu yıllarda Bursalı birkaç sporseverin kurduğu Bursa Dağcılık Kulübü üyelerinin Uludağ’daki özverili çalışmalarını ve emeklerini bilmek nereden başlanılması gerektiği konusunda ipuçları veriyor.
BURSA DAĞCILIK KULÜBÜ
Şimdilerde ülke genelinde birçok kayak tesisi açıldı ancak yine de Uludağ’ın ayrı bir yeri var. Uludağ’ın bugün dünya çapında önemli bir marka haline gelmesinde Dağ Sporları Kulübü ismiyle 1932 yılında kurulan, Bursa Dağcılık Kulübü’nün büyük payı var. Kayak hevesiyle 1930’lu yılların imkansızlıkları içinde, katırlarla yapılan zorlu yolculuklar sonunda dağa çıkan kayak sevdalılarının ülkemizde kayak sporunun benimsetilmesinde önemli hizmetleri olmuştur.
1925 yılına kadar Uludağ’ın adı Keşiş Dağı’dır. Konya milletvekili Osman Şevki Bey’in başkanlığında İstanbul ve Bursa üyelerinden oluşan Genel Kurmay Coğrafya Encümenine bağlı bir grup 1925 yılının Ağustos ayında Uludağ’a bir tırmanış gerçekleştirmişler. Keşiş Dağı’nın ihtişamından ve güzelliğinden çok etkilenen Osman Şevki Bey tırmanıştan sonra diğer üyelerin de onayını alarak Genel Kurmaya dağın isminin Uludağ olarak değiştirilmesi teklifini sunmuş. Öneri 24 Eylül 1925 tarihinde kabul edilmiş. O tarihten bu yana dağ, Uludağ adını almıştır. Osman Şevki Bey de 1934 yılında soyadı kanunundan sonra kendi soyadını Uludağ olarak değiştirmiştir.
İnsanoğlunun binlerce yıl yük taşımak ve karda batmamak için kullandığı kızaklar 1800’lü yılların sonları ve 1900’lü yılların başında Kuzey Avrupa ülkelerinde sportif amaçlı kullanılmaya başlandı. Türkiye’de ise sportif amaçlı olarak 1930’lu yıllarla birlikte organize faaliyetler başlamıştır. Bu anlamda ülkemizdeki en önemli hadise Bursa Dağcılık Kulübü’nün kurulmasıdır. Kulübün çabaları sonucu Uludağ ülkemizde kayak sporunun merkezi haline gelmiştir.
Bursa Dağcılık Kulübü, öncelikle dağın kayak için uygun ve güvenli hale gelmesi için gerekli altyapı çalışmalarını yapmıştır. Dağın muhtelif yerlerine sığınaklar inşa edilmiş ve işaret direkleri konulmuştur. Yine kulübün girişimleriyle 1935 yılında 80 yatak kapasiteli inşa edilen kayak evi daha sonra talep doğrultusunda 200 yatak kapasitesine yükseltilmiştir.
Bugün Uludağ ülkemiz turizmi için büyük bir değer olmuşsa bunu 1930’lu yıllarda her türlü olumsuzluğa ve imkansızlığa rağmen mücadele eden maceraperest Bursa sevdalılarına borçludur. Üstelik kayak sporuna ilgi gösteren yalnızca erkekler değildir. Şahsine Altıok ve Hacer Muzaffer Kalkan öğretmenlerin yanında Şefika Ataş ve Leyla Antel kayak sporu ile uğraşan ilk bayanlardır.
1933-1941 yılları arası Bursa Dağcılık Kulübü’nün başkanlığını yapan ve kurucularından olan Saim Altıok’la birlikte Musa Ataş, Tayyar Akkesin, İhsan Celal Antel ve Nusret Bey’e şükran borçluyuz. Onlar 80 sene önceki imkansızlıkları spor aşkıyla yenerek ufkumuzu açmışlardır. Sadece kendi yaşamlarını renklendirmekle kalmamışlar, aynı zamanda tüm ülkeyi etkilemişlerdir.
Bursa Dağcılık Kulübü ile ilgili detaylı bilgiye http://bursadagcilikkulubu.com adlı adresten ulaşabilirsiniz.