Beşik gibi sallanıyor Manisa…
Hareketlilik 30 gün önce başlamış da bizi korkutanı önceki gece oldu, sonrasında da yüzlerce artçı.
Yakın bir zaman önce de merkezi Balıkesir Altıeylül olan deprem ürkütmüştü hepimizi.
Ama Akhisar depremi, yüzeye yakın olduğu için Türkiye’nin pek çok yerini etkiledi.
Sabahı zor yaparken bu kez Ankara ‘da da deprem olduğu haberleri geldi peşi sıra…
Korktuk.
Biz korkuyoruz.
Deprem “hatırlatıyor”.
Deprem ülkesi olduğumuzu hatırlatıyor.
Bu sarsıntılar aslına bakarsanız enerji boşalımları açısından faydalı.
4 ve 5 şiddetindekiler bile yüreğimizi hoplatırken asıl bu orta şiddette depremler olmadı mı korkmamız gerek.
Birikirse fena.
Böyle yürek kaldırsa da orta ölçekle enerji boşalmaları fayda.
Deprem unutturmaz.
Hatırlatır.
Sadece deprem değil; doğa unutmaz.
Doğaya aykırı şekilde insanoğlunun yaptığı her dokunuş gün gelir doğanın intikamı olarak karşımıza çıkar.
Doğayı bozduk mu cezasını er ya da geç çekiyoruz.
Ama halen anlamış değiliz.
Dere yataklarına yapılan binalardan tutun HES’lere…
Kasıtlı çıkarılan yangınlardan tutun Kanal İstanbul’a kadar…
Doğaya doğal olmayan her dokunuş gözyaşı olarak geri geliyor.
İşte bu nedenle kaynakları korumamız, bütçemizi hesaplı ve yarınlara göre tutmamız, devlet olarak depremden zarar görmesi en kuvvetli ihtimal sınırları içinde olan yerleşim yerlerini yeniden inşa etme veya sağlıksız alanlardan bir şekilde taşıma çabası içine girmemiz gerek.
Ama ne durumdayız?
1999’dan sonra İstanbul’da adım atacak yer kalmadığı gibi olan toplanma alanları dahil her yeri tükettik.
Anadolu’nun kaderi bu sarsılmak.
Ama kaç halimiz var?..
Sarsılmanın hangi hallerindeyiz?
Biri deprem de öteki?..
Manisa depreminden sonra etkilenen yerler arasında şüphesiz Akhisar’a çok yakın olan İzmir de vardı.
Peki İzmir ile ilgili olarak sosyal medyada yazılan tanımlamaya kelimelerin yetmediği yorumlara ne demeli:
“Yıkılasın İzmir, taş üstünde taş kalmasın”
“Yarabbi sen yerle bir et”
“Allah’ım sen İzmir’deki Müslümanları koru”
Peki diğer insanları?..
…
Aklın, vicdanın bittiği yerdir bu.
Asıl sarsılma burada.
İnsanlığımız bitti.
Cehaletin tavan yaptığı, bilhassa ortalığı karıştırma amaçlı olduğu öngörülen, provakatif kokan bu ve benzeri yorumlar karşısında ne düşünülebilir?..
Sarsılmanın kaç hali var?
Hangi hali tehlikeli?
Toplumca savrulup en derin sarsılmayı yaşamışız ki; böyle cümleler dökülebiliyor ağızlardan.
Çukura daha ne kadar düşebiliriz ki?