Bazen özel olduğunu bilirsin bilmesine ama dışarıdan birilerinin seni fark etmesi, yeteneklerini görmesi ve desteklemesi durumu çok daha kolaylaştırır. Üstelik bu keşfedilişte farkını gören gözlerin o konuda otorite olması işleri bambaşka bir boyuta taşıyabilir. Tıpkı 2000’li yılların başında Balıkesir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinden Prof. Dr. Hatice Bengisu’nun methini duyduğu Dursunbeyli sanatçı Sadi Bagana’yı atölyesinde ziyaret ederek ağaç köklerinden yaptığı eserlerini sanatsal açıdan değerli bulması ve kendisini bu yolda desteklemesi gibi. O günden sonra her şey çok daha farklılaşmış Sadi Bagana için. Bir akademisyenin eserlerindeki estetiği fark etmesi, Dursunbeyli bu değerin doğru yolda olduğunu görmesine ve sanatına daha fazla sarılmasına vesile olmuştur. Prof. Bengisu’nun beğendiği sanat eserlerinden birkaçını beraberinde götürmesi sanatçıya bambaşka bir dünyanın kapılarını aralamıştır.
Aslında sanatçı olmak en büyük arzusudur. Dursunbey Çok Programlı Lisesinde öğrenim görürken resim öğretmeni Cengiz Yay ondaki cevheri görmüş ve kendisini bu anlamlı yolda sonuna kadar yüreklendirmiştir. Lise bittiğinde Sadi Bagana için birçok çağdaşının aksine gidilecek yol nettir. 1978 yılında büyük bir heyecanla İstanbul Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesine ön kayıt yaptırdığında geleceğe dair bambaşka umutları ve hayalleri vardır Sadi Bagana’nın. Ancak o dönem ülkenin tam bir kaos içinde olması özelikle de üniversitelerin karmaşanın merkezinde bulunması, hayallerine veda etmesine, güvenli ve huzurlu yuvasına- Dursunbey’e dönmesine neden olacaktır.
Üniversiteye gidememek sanat aşkının sonlanması demek değildir onun için. Sadece işi biraz daha ağırdan almak, yolu uzatmaktır. Mesela üç boyutlu görme yeteneğinin ya da gelişmiş bir görsel hafızasının olduğunu daha geç keşfetmektir.
Uzun süre tek başına yürüttüğü çalışmaları gün geçtikçe sanat çevrelerinin dikkatini çekmeye başlamıştır. “Geç olsun, güç olmasın!” derler ya! Keşfedilişi gecikse de sonuçta bugün Dursunbey ülke çapında adından söz ettiren bir sanatçıya sahip olmuştur. Günümüzde Sadi Bagana sanatıyla ilçenin en önemli değerlerinden biridir.
Sadi Bagana’nın keşfetme macerası, üretmekten yorulmayan her sanatçı gibi kendine farklı kapılar açacaktır. Mesela avcılık hevesi, bir dergide gördüğü hayvan doldurma yani Tahnit sanatına merak salmasıyla bambaşka bir hal alır. Büyük bir hevesle tahnit’in inceliklerini öğrenir ve bu konuda Türkiye’de profesyonel iki kişiden biri haline gelir. Namı öylesine yayılır ki Uludağ Üniversitesi Zooloji Müzesi’ndeki memeli hayvanların tümü Sadi Bagana tarafından yapılır. Üniversite böylesine bir değeri elinden kaçırmak istemez. Sadi Bagana lise mezunu olmasına rağmen 2012 yılından beri Uludağ Üniversitesi Ormancılık Meslek Yüksek Okulu Avcılık ve Yaban Hayatı Programında dersler vermekte ve tahnit sanatını gençlere öğretmeye çalışmaktadır.
Dursunbey’de tahniti ya da ağaç köklerini nasıl bir sanat eserine dönüştürdüğünü kendi hemşerilerine öğretmek ister ancak gereksiz mevzuata takılır. Kendisinden ustalık belgesi isterler. Zaten ülkedeki en büyük usta odur, kimden öğrensin de ustalık belgesi alsın? Aslında tek şikâyeti de budur. Dursunbeyli olmak ve ülkede Dursunbeyli bir sanatçı olarak anılmaktan büyük bir keyif alır. Sadece kendi gibi değerlere daha bir sahip çıkılmasını, gereksiz prosedürle toplumun vakit kaybetmemesini ister. Sanata ve sanatçıya duyarlı bir Dursunbey’in gelecekte çok daha yaşanır bir yer olacağını iyi bilmektedir.