Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması olarak basitçe halk arasında tanımlanan laikliğin gerçek manada tanımı; aslına bakarsanız farklıdır:
“İktidarın kaynağının beşeriliği esası”, Prof. Dr. Zeki Hafızoğulları tarafından literatüre giren ve bizce çok daha doğru olan bir tanımdır.
Kamuoyunda çok bilineni ise laikliğin sınırlarından biridir yine Hafızoğulları’na göre.
Diğer sınırı da “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır” laikliğin.
İktidarın kaynağının beşeriliği esasından anlamamız gereken şudur:
Eğer bir devletin kuruluşu, oluşumu, temel normları, anayasası; eğer insan aklının ürünüyse ve insan iradesine dayanıyorsa o devlet laiktir.
Lakin eğer devletin kuruluşu ilahi kurallara, dini kıstaslara dayanıyorsa o devletin laik olmasından bahsedilemez.
Laik devlette din ve devlet işleri birbirinden ayrı olduğu gibi devlet sadece çoğunluğun dinini gözetmez, tüm dinlere eşit mesafededir, hangi dine inanırsa inansın veya inanmasın laik devlet hiçbir vatandaşı arasında ayrım yapmaz.
Keza, inanç ve vicdan özgürlüğü laikliğin esasıdır.
Yine altını çizelim, laiklik bulunmuyorsa o devletin diğer temel çıtaları da çöker, özgürlükler ile hukuk arasında denge kaybolur, aşırılıklara gidilir.
Türkiye, tanım anlamında laik devlettir; oluşumu, anayasası, temel kuruluşu insan aklının iradesidir.
Ancak uygulamada sorunlar vardır ve laiklik ilkesini zedeleyen pek çok hatalar zinciri yapılmaktadır.
Bunların çoğunda popülizm ve siyaset etkileri görülmekle birlikte bugün Türkiye’den değil başka bir ülkeden, laikliği keşfeden Sudan’dan bahsetmek istedik.
Sudan’da bir süre önce El Beşir yönetimi bitti.
Bildiğiniz gibi El Beşir; Sudan’ı 30 yıl baskıcı bir yönetimle idare etti.
Tüm dünyada “İslamcı Diktatör” olarak tanındı ve anıldı.
El Beşir’in gitmesiyle Sudan derin bir oh çekti ve devrimler başladı.
16 aylık bir sürede pek çok tarihi anlaşmalar yapıldı, reformlar ardı ardına gelmeye başladı.
Kadın sünnetinin kaldırılmasından tutun da seyahat etme özgürlüğüne, 17 yıllık çatışmaları bitiren anlaşmaların imzalanmasından tutun da din ve devlet işlerini birbirinden ayıran düzenlemelerin yapılmasına kadar.
Son adımla Sudan, laikliği, din ve devlet işlerini birbirinden ayırarak keşfetti.
Günümüzde, bilim ve teknolojinin hızla ilerlediği, zaman ve mekan mevhumlarının ortadan kalktığı, sınırların yok olduğu bir dünyada akıl, bilim, medeniyet ve ilericilik her yolun sonunda laikliği karşımıza çıkarıyor.
Zaten birbirini yemeyen, dini kuralların çarpıtılarak bağnaz etkisi olmayan, dinin siyasete alet edilmediği ve kullanılmadığı ve korkuyla yaşamayan milletlerin nerede oldukları; o karanlıkta kalanların ise vaziyetlerinin ne olduğu Arap ve Ortadoğu coğrafyasının ne hale geldiği ile belli değil mi?..
Türkiye’de son yaşanan cinsel taciz iğrençliklerinin ardında ve önünde hala “bile bile lades” hallerimiz yok mu?..
Laik bir ülkede böylesine kötüye kullanılan, insanları aldatan, her türlü sapkınlığın yaşandığı tarikatlar mevcut olabilir mi?..
Sudan laikliği yeni keşfediyor, Sudanlı da insan olmanın farkına varıyor yavaş yavaş.
Laiklik tüm dinlerin ve özgürlüklerin, aydınlığın güvencesidir.
Laiklik asla dinsizlik demek değildir.
Atatürk o yüzden Türkiye Cumhuriyeti’nin temel harcına laiklik ilkesini sağlam şekilde monte etmiş ama dini çarpıtarak kullanmak isteyenler de kendi çıkarları halel gördüğü için cahil kesim üzerinde etki kurabilmek için Atatürk’ü dinsizlikle suçlamışlar ve halen de suçlaya gelmektedirler.
Bilgi ve bilim, laiklikle aynı yolda yürür.
Karanlık ise cehaleti, çarpıtmayı, çamur atmayı sever.
Laikliği bilmek için önce laikliği öğrenmek gerekir.
Bunun ayırdında mıyız, Sudan’ı izlerken, bizim de muhakeme etmemiz gereken yön asıl burası.
Alp Bey, güncel bir konuyu yine güzel, akıcı ve cesur bir dille yazmışsınız. Kaleminize, aydınlık beyninize ve emeğinize sağlık. Balıkesir24saat haber ekibi, hakikaten sanki seçilmiş güzel bir ekip. Hepinizi kutluyorum. Selamlar, saygılar.