Oğul, kapıyı sertçe kapatarak odasına girdi. Kalbi hızla çarpıyordu; yüzü kızarmış, gözleri dolmuştu. Annesiyle az önce yaşadığı tartışma zihninde yankılanıyordu.
“Beni hiç anlamadın anlamıyorsun ve bence asla anlamayacaksın!” diye bağırmıştı annesine, içinde büyüyen kızgınlığı kontrol edemeyerek. Annesinin ona ne kadar fedakârlık yaptığını bildiği halde, her şeyin bu kadar zorlaşması onu öfkelendiriyordu. Oğul, haklı olduğunu düşünüyordu ama yine de içinde bir şey eksik gibiydi. Annesine çok kızgındı.
Kızgınlığın, genellikle bir haksızlık ya da beklentinin karşılanmaması sonucu ortaya çıkan yoğun bir duygu olduğunun farkındaydı.
Annesinin davranışlarını yanlış ya da adaletsiz bulduğu için bu şekilde yani öfkeyle tepki verdiğinin farkındaydı. Duygunun tüm fiziksel belirtilerle de kendisinde gösteriyordu: kalp atışları hızlanmış, yüzü kızarmış, kasları gerilmiş neredeyse karşısındakinin, canından kıymetli annesi olduğunu unutacak düzeye gelmişti.
Aslında bunun içinde kendisine biraz kızgındı. Bu durumu, kontrol edemezse annesi ile olan bağını zedeleyebileceğinin farkında olması kendine de kızmasına neden oluyordu.
Annesi ise oturma odasında sessizce oturuyordu, gözleri yerde, kalbi kırılmıştı. Oğlunun öfkesini anlıyordu ama sözleri, onu derinden incitmişti. Hayatını düşündü ne çok insana sessizce kırılmıştı. Kızgınlık değil kırgınlıktı yaşadığı, her zaman ki gibi sessiz bir kırgınlıktı.
Kırgınlıkta zaten sessiz yaşanan bir duygu diye düşündü. Anne kendi dehlizlerine dönmüş kendini incitmeye devam ediyordu. Bu kalbinde derin bir yara bırakmasını istemiyordu. Zaten o kalpte birçok derin yara vardı bir yenisini kaldırabilir miydi? Bilmiyordu. Ama evladıydı canından bir parça bırakmazdı diye düşündü.
Sessizliğin içinde çok acı yaşamıştı. Kırgınlık, zamanla geçebilir ya da büyüyerek ilişkiyi kopma noktasına getirebilir diye düşündü. Oğluydu büyük ihtimal zamanla geçen bir kırgınlık olacaktı.
“Ben sadece onun iyiliğini istiyorum,” diye düşündü içinden, ama oğlunun sert sözleri ruhundaki sessizliği yine büyütmüştü.
Neydi yanlış olan diye düşündü. Anne olarak hiç hakkım yok muydu? Yoksa artık onun kendi kararlarını çoktan vermeye başlamış bir birey olduğunu kabullenmekte mi zorlanıyordum.
Oğul, annesine son söylediği sözlerin yankısı altında yatakta dönüp duruyordu: “Sürekli bana karışıyorsun! Kendi hayatımı yaşayacak yaştayım!” O anki öfkesiyle kontrolü tamamen kaybetmişti. Annesinin sessiz ama hüzün dolu bakışlarını hatırladı, o anı zihninde sürekli geri sarıyordu. Ne olursa olsun, annesini kırmak istemezdi. Ancak, her fırsatta üstüne geliniyormuş gibi hissettiğinde içindeki öfke patlıyordu. “Neden anlamıyor ki?” diye düşündü, gözlerini tavana dikip. Ona sadece kendi kararlarını verebilecek kadar büyüdüğünü kanıtlamak istiyordu, ama bu isteklerini ifade etme şekli hep çatışmaya yol açıyordu.
Beni yetiştiren kadındı. Hep özgüvenli kendi kararlarımı verebileceğini söylerken şimdi bu tavrı neydi. Bunu anlamlandıramamak onu daha da sinirlendiriyordu. Yine de karşısındakinin annesi olduğunu görüp onu ne kadar sevdiğini düşünüp kendini sakinleştirmeye çalışıyordu.
Annesi ise mutfakta bir bardak çay doldururken oğlunun son sözlerini düşünüyordu: “Beni anlamıyorsun!” Bu sözler annesinin kalbinde ağır bir iz bırakmıştı. Oğlunu sadece korumaya çalışıyordu, ona yol göstermeye, hatalar yapmasını engellemeye çalışıyordu. Fakat her seferinde bir şeylerin ters gitmesinden endişe ederken, oğlunu daha da uzaklaştırdığını fark ediyordu. Oğlunun gözlerindeki öfke parıltısını hatırladı, nasıl da savunmasız ve kırgın görünmüştü. “Belki de ona biraz daha özgürlük tanımalıyım,” diye içinden geçirdi, ama bu düşünce bile yüreğini sıkıştırıyordu. Ya hata yaparsa?
Kavga anı gözünde yeniden canlandı. Oğlunun bağırışı, sesindeki hırs… O sırada “Senin için her şeyimi feda ettim, bir gün bunu anlarsın!” demişti. Ama bu sözler oğlunun öfkesini daha da alevlendirmişti. Annesi, o an oğlunun ona değil, kendi hayal kırıklıklarına bağırdığını düşündü, ama yine de derin bir kırgınlık içindeydi. Sessizce oğlunun odasının önüne gitti, kapının arkasından bir şeyler söylemek istedi ama kelimeler boğazında düğümlendi.
Oğul ise kendi odasında, annesinin bağırışlarını zihninde tekrar tekrar duyuyordu: “Senin için her şeyimi feda ettim!” O sözler, onu haksız çıkarmış gibi hissettiriyordu. Bir yandan doğru olduğunu biliyordu, ama diğer yandan bu fedakarlıklar, onun kendi yolunu bulmasını engelliyor gibiydi. “Annemi üzdüm,” diye fısıldadı, içindeki suçluluk büyürken. Ama yine de kendini savunmak zorundaymış gibi hissediyordu.
İkisi de bir süre boyunca sessiz kaldı, ikisinin de kalbinde hem kızgınlık hem de kırgınlık vardı. Ancak aralarındaki sevgi, bu duyguların altında gizlice direniyordu. Birbirlerine nasıl ulaşacaklarını bilmeseler de içten içe bir çözüm arıyorlardı.
Müzik önerisi: https://www.youtube.com/watch?v=KdIhq1tb8Co&pp=ygUOZW1tYSBrb2sgdm9pbGE%3D