Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, tebdili kıyafet yapmış, Kuşlar
Çarşısı’nı geziyormuş.Avcılar avladıkları kuşları, tuzakçılar yakaladıkları maharetli, eğitimli, güzelim kuşları satıyorlar.
Bir ara gözü kekliklere ilişir padişahın.Bir grup kekliğin üzerindeki varakta, “Tane işi, satış fiyatı 1 altın”yazıyor.
Hemen yanı başlarında asılı, adeta altın kafes içinde bir keklik daha
var ki, fiyatı; 300 altın. Padişahın gözü 300 altınlık kekliğe takılır…
“Hayırdır” der satıcıya,
“Bunun diğerlerinden ne farkı var ki, bunlar
1 altın, bu 300 altın?”
Satıcı, “Bu keklik özel eğitimli, çok güzel ötüyor,
“Ötmesi bir yana bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onunetrafına doluşuyor” diyor…..”
Tabii bu arada avcılar da o etrafa doluşan keklikleri daha rahat avlıyorlar” diye ekliyor.
“Satın alıyorum” diyor Padişah, “Al sana 500 altın…” Parayı veriyor; hemen oracıkta kekliğin kafasını kesiyor. Adam şaşırıp, “Ne yaptınız, en maharetli kekliğin kafasını koparttınız, yazık değil mi”diye dövünürken; Padişah gürlüyor:
BU KENDİ SOYUNA İHANET EDEN BİR KEKLİKTİR… BUNUN AKİBETİ ER VEYA GEÇ BUDUR.”
Yoruma, yorum katmak pişmiş aşa soğuk su katmaya benzer. Ama ancak ve lakin; geçmişte yaşananlar geçmişte kalmıyor. Günümüzde bir başka şekilde tezahür ediyorsa, günlük yaşananları yeniden yorumlayarak sunmak yaşamı güncelleştirmekte yarar vardır.
Geçmiş yaşam dilimindeki tarihi olayların seyri ile bugün yaşadığımız tarihi olayların seyrine baktığımızda; yaşanmışlıkların, yaşadıklarımızla örtüştüğünü görürüz.
Ortadoğu coğrafyasında yaşananlara baktığımızda; herkes Müslüman. Herkes İslam dinine inanan. Herkes BARIŞ DİNİNİN elçisi. Herkes barıştan yana. Ancak; despotizm, bölücülük, mezhepçilik, ümmetçilik, etnikçilik, fırsatçılık gırla gidiyor.
Ortadoğu petrollerinin paylaşım savaşının yıkıntılarını ve sıkıntılarını 200 yıldır, ORTADOĞU HALKLARI yaşamaktadır. Kendi içlerinde birlik ve bütünlüğü sağlayamayan Ortadoğu ülkelerini çantada keklik gören batı dünyasının egemen güçleri barış ve özgürlük türküleriyle kendilerini 300 altınlık keklik görenleri yeniden değerlendirmeye alıp, onların haklarını kendilerine teslim etmenin kapı arkası planların yapıldığı unutulmamalıdır.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda Anadolu coğrafyası hakkındaki emellerine ulaşamayanların pusuda yattıklarını unutmamalıyız *İ DURAK İ*.
23 Haziran’a kadar İstanbul’daki etnik yapıyı göze aldığımızda; istanbul doğumlu 6 milyon, Anadolu doğumluların 13 milyona varan farklı bölge ve il hemşehri derneklerini kışkırtarak, istanbul içinde bir iç savaş yaşatma senaryoları kuranları düşünmek gerekir.
Her şeyin güzel olcağına inanmak ayrı bir konu, kancık davranışları körükleyenleri de unutmamak gerekir. Sağduyu, toplumsal vicdanın zedelenmemesi için, kışkırtıcı ajitasyonlara meydan verilmemesi yönünde tetbirler huzurumuzun kaynağı olacaktır.
Yersiz ve zamansız öten kekliliklerin sesini iyi ayırt etmek gerekir. Haksızlıkların karşısında dik durabilenlere ne mutlu.