Homerus’un “Bol pınarlı İda'”sı…
Dünkü dünyanın İda Dağı…
Tanrılar Tanrısı Zeus’u doruklarında taşıyan İda…
Müslüman olan Türklerin bölgeye hakim olmasından sonra dikkat çekici nokta dağın kutsal niteliğinin değişmemesidir.
Şaman inanışında Kaz, sırtında Gök Tanrı’yı taşıyan kutsal hayvandır.
İda dağı, Kaz dağı olur…
Dağlar, doğanın doğuran gücüdür. Su oradan doğar, toprak oradan doğar, bin bir çiçek ya da ağaç ve beraberinde diğer canlılar oradan doğar, havanın sirkülasyonu ile oksijenin tazelenmesi oradan daha bereketi olur. Dağların tamamlayıcı giysileri ormanlardır. Ormanı varsa dağın yaramazlıkları aşağısında yer alan insanları üzmez. Üzerine yağan yağmuru nazlı gelin gibi nazlana nazlana bırakır. Orman onun vahşiliğini alır. Dağlar bulundukları yerlere değer katarlar…
Kaz dağı neler yapmış, özetleyelim mi…
Çanakkale-Sarıçay ile Çanakkale ovasını meydana getirmiş. Atikhisar barajı ile hem bu ovaya su kaynağı olmuş, hem Çanakkale’de yaşayanların içme suyunu sağlamış hem de sanayisinin su ihtiyacını sağlamış…
Ezine-Bayramiç ilçelerine geldiğimiz de yine Kaz dağının sırtlarından doğan dereciklerin birleşmesinden doğan Kara Menderes çayı üzerine Bayramiç barajı yapılmış. Bayramiç ve Ezine ovaları ile denize yakın yerde Kumkale ovasını sulamış. İçme suyunu sağlamış ve sanayilerine su temin etmiş… Elbette o ovaları da oluşturmuş…
Ayvacık ilçesine geliyoruz. Tuzla çayının bereketini görüyoruz. Deniz kıyısında yer alan Tuzla ovası bütün heybetiyle duruyor. Ayvacık barajı ile Tuzla ovası sulanıyor. İçme suyu ve sanayi su ihtiyacını yine dağdan gelen kaynaklardan sağlıyor.
Kuzey Ege’ye geliyoruz…
Küçükkuyu Ilıca çayı.. Görülmeye değer bir güzellik..
Edremit’e geliyoruz. Mıhlı çayı, Şahindere, Manastır çayı, Kuru çay, Kızılkeçili çayı, Güre çayı, Zeytinli çayı, Edremit çayı, Havran Küçük çay, Havran Gelin deresi… Bütün bu dereler anlatılmaz lezzette bir zenginlik getirmiş deniz kıyısında ki sahilde yer alan kıyı ovalarına.. O akan suların lezzetleri öyle güzel ki.. İçinde özgürce yüzen balıkları… Otları, ağaçları..
Havran barajı-Gelin deresi üzerine yapılmış. Bölgeye bereket getirmiş…
Yine bu bölgede yer alan derin kuyu pompaj sulamalarının kaynağı Kaz dağı…
Edremit’ten Hanlar mevkiinden yukarıya doğru çıktığımız da bir altın üçgene geliyoruz. Kalkım-Akçakoyun-Pazarköy altın üçgeninde her şeyin en doğalı en güzeli var. O derelerin suyuna, alabalığına bakmaya kıyamazsınız. O sularla sulanan bitkileri ise lezzetinden damağınız çatlar yiyemezsiniz. Aldığınız oksijen yenilenmesiyle vücudunuz yenilenir. Çanakkale-Yenice’ye uzanırsınız. Gönen ovasına hayat veren Gönen-Yenice çayı üzerinde yapılan Gönen barajı ile neredeyse 1 milyon dekar arazi sulanır. İçme suyu ve sanayiye su sağlanır. Balıkları saymıyoruz.
Ya Çanakkale-Biga’ya ne demeli… Hangi barajı ya da göleti sayayım bilmiyorum ki… Hepsi dantel gibi işlenmiş… Biga-Taşoluk barajı, Biga-Bakacak barajı hem ovaların hem sanayinin hem yerleşim alanlarının su ihtiyacını karşılıyor ve taşkın zamanlarında zarar vermesini önlüyor. Orada ki zenginliğin kaynağı hep bu Kaz dağı…
Lapseki de Umurbey ve Bayramdere barajı aynı şekilde hizmet ediyor, ülkemizin toprağına ve insanına…
Kaz dağının eteklerinde bitmiş 40’ın üzerinde gölet ve sulama tesisleri yine inşası ve etüdü süren bir yığın gölet…
Çanakkale Yenice sınırları dahilinde akan dere ve çaylardan İstanbul’a su getirilmesine yönelik süregelen etüt çalışmaları…
Elektrik üretilmesi…
Devam eden baraj etüt çalışmaları…
Alt tarafı bir Kaz dağı dersiniz, bakın nasıl bir doğum ve üretim olmuş ve nasıl bir zenginlik yaratmış…
>Şimdi siz bu zenginliği nihayetinde bir 100 milyonluk bir yatırım sonucu arsenik ile çıkarılacak altın için feda edeceksiniz… Çanakkale’de Atikhisar’da… Yine Havran da… Yine Balya da…
Hele Balya da yapılacak olan tam bir facia…
Madra çayı üzerinden gelecek atık su ya da sızma suları önce Manyas barajını zehirleyecek sonra Manyas Kuş Cenneti’ni ve en sonunda da Bursa Karacabey sulamasını… 1 milyon dönüm arazi elden çıkacak.. Arsenik ve benzeri ağır metaller ile insanımız, toprağımız, havamız, zirai ürünlerimiz ve su kaynaklarımız zehirlenecek…
Bu topraklarda maden çalışmaları yaparken bir değil bir milyon kere düşünmeliyiz. Topraklarımız elden çıkacak. Elden çıkarken su ve toprak kaynaklarımız zehirlenecek, bitkilerimiz zehirlenecek, havamız zehirlenecek ve en sonunda biz de acıdan bağıra bağıra öleceğiz…
O kadar mı öldük…
Öldüysek bilelim, bilelim ki birlikte atalarımızın kan dökerek aldığı bu kutsal toprakları üç kuruşa zehirleyip terk etmek zorunda kalmayalım, bu cennet vatanı…
Kaz dağının her noktasını adım adım dolaştım. Meyvesini yemeye doyamazsınız. Toprağında üretileni sağlık ilacı niyetine yemeye doyamazsınız. Meralarında dolaşan hayvanın eti, sütü sağlık fışkırır. Derelerinin balıkları doyumsuz lezzettir. Ormanın verdiklerine daha geçmedik. Kuzey Ege baştan sona o sırtlar zeytin ağacıyla kaplı..
Ali Ekber Yıldırım sormuş; “Peki, ‘Uluslararası şirketlerin Kaz Dağı’nın altını üstüne getirip, bitki örtüsünü değiştirmesini ve altını bulduktan sonra yüzde 2 devlet hakkı vererek alıp götürmesini onaylıyor musunuz?” diye.. Biz de sorsak, cevap ne olur? Yüzde 99 hayır.”
Niye halka sormuyoruz…
Yarın vatan toprağı, suyu, bitkisi ve havası zehir kusarsa bu toprakları yaşamak adına terki diyar edecek onlar.. Niye onlara direk sormuyoruz..
Bu vatan; bu vatanın toprakları, su kaynakları ve havası bu kadar mı sahipsiz… Bu kadar mı sevmiyoruz ne kendimizi ne komşumuzu ne de ülkemizin yarını olan çocuklarımızı…
“SON IRMAK KURUDUĞUNDA, SON AĞAÇ YOK OLDUĞUNDA, SON BALIK ÖLDÜĞÜNDE; BEYAZ ADAM (SİYASET ve ONUN PEŞİNDEN ÇIKARI İÇİN GİDENLER) PARANIN YENMEYEN BİR ŞEY OLDUĞUNU ANLAYACAK…” – KIZILDERİLİ ATASÖZÜ-
Sevgi ve saygılarımla…
