Atatürk’ün hastalıklı pençeleştiği o zor günlerinde dişini sıkıp ayağa kalkarak gitmesi ve risk alıp adımını atmasıyla tek kurşun atmadan Hatay’ı alması hem Doğu Akdeniz’de var olma mücadelesidir, hem de geçmişle bir devamlılık içinde olduğunu göstermesi bakımından da çok önemlidir.
Zira Anadolu’da var olabilmek için denizlerde hakim güç olmak zorunluluğumuz vardır.
Bu sürecin başlangıcı yani Anadolu’da var olabilme ve sonsuza kadar kalabilme noktasının mücadelesi Alaaddin Keykubat’a dayanır. Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubat 1222 yılında Alanya’yı, 1225 yılında da Karadeniz’in Rusya kıyısındaki Suğdak’ı almak suretiyle kuzey-güney yani Karadeniz-Akdeniz ekseninin kurulmasını sağlamış olur. Alanya ve Sinop tersanelerini kurar.
Alaaddin Keykubat üç aşamalı bir planı süratle eyleme geçirir. Birincisi kurduğu kervansaraylar zinciriyle Anadolu üzerindeki uluslararası ticaret yollarına destek ve güvenlik hizmeti sağlamıştır. İkincisi Kırım’da bir üs elde etmesidir. Üçüncüsü ve en önemlisi tersaneler kurmak suretiyle deniz gücünün temelini atmıştır.
Bu proje Fatih Sultan Mehmet ile devamlılığını koruduğu gibi Fatih’in elde ettiği kazanımlarla stratejik üstünlüğün de ele geçirilmesinde çok önemli katkı sağlamıştır. İstanbul’un fethi ile Boğazların denetimi sağlanmış ve yine Kırım ve Eğriboz deniz seferleri ile de Cenevizlerin deniz üzerinde ki hakimiyetine önemli bir darbe indirilir. Ve bu suretle ipek ve baharat ticareti yollarının denetiminde önemli bir aşama kaydedilmiş olur. Venedikli tüccarların vergileri arttırılırken, Floransalı tüccarlara yeni imtiyazlar tanınır. Yine Fatih Sultan Mehmet, kara harekatıyla Yunanistan kıyılarında bulunan Modon ve Koron limanlarını alma girişiminde bulunur ancak başarılı olamaz. Bu limanları II. Beyazıt alır. II. Beyazıt dönemi denizcilik tarihinin doruk noktasıdır.
Özetleyecek olursak Türklerin Anadolu’da var olabilmesi deniz yollarında üstün ve yine kritik noktaların yönetiminin elinde olması noktasında Alaaddin Keykubat ile başlayan Fatih Sultan Mehmet ile perçinlenerek devam eden ve nihayetinde Atatürk ile yeniden hayat bulan bu var olma mücadelesinin bir devamı niteliğindedir. Bugün geldiğimiz noktada “Mavi Vatan” olarak tanımlanan proje ve bu proje temelinde yapılan çalışmalar çok çok önemlidir.
Ülkemiz önemi mevziler kazanma aşamasındayken gündeme “Kanal İstanbul” projesinin getirilmesi benim görüşüme göre yanlıştır. ABD’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi nedeniyle Karadeniz’de üstünlük sağlayamaması ve bu nedenle özellikle Ukrayna üzerinde stratejik ağırlığını kaybetmesi ile bölgede çok sıkıştığı şu günlerde bu projenin yapılması konusunda her türlü baskıyı yapacağı bir gerçektir. “Kanal İstanbul”un çevre felaketine sebep olma ihtimali çok çok yüksektir. Orta Avrupa’nın en kirli nehri Tuna’nın tüm kirliliği bu projeyle Marmara denizine gelebilir. Az tuzlu Karadeniz’in suyunun tuzlu Marmara denizi arasında oluşan akıntı rejimi üzerinden doğal dengeyi bozabilir ve hiç düşünmediğimiz yeni sorunlara neden olabilir. Ve en önemlisi de Montrö antlaşması hükümsüz duruma çıkabilir. Ülkemiz bu bölgeyi yeniden tanzim etmeye çalışırken bu seferde ortaya çıkma ihtimali yüksek diğer sorunlar nedeniyle Anadolu bölgesinde telafisi imkansız olaylar yaşanabilir ve Güneydoğu bölgesini Allah korusun kaybedebiliriz. Yine bu bölgede bir felaket yaşandığında Trakya’yı bile kaybedebiliriz.
“Kanal İstanbul”‘un çevresel etkileri çok önemli olmasına rağmen ondan daha da önemli olan yapıldığında en önemli kozumuz olan Montrö Boğazlar Antlaşması’nın güvenlik anlaşmaları işlemez hale gelecek olmasıdır. Bu konu an gelir çok önemli olur. Örneğin, savaş gemilerinin toplam tonajı 15.000 tonu geçemez ve aynı anda 9 gemiden fazlası geçemez denilirken, şimdi bu gemilerden bir kısmı kanaldan geçerse ne olacaktır. Yine boğazdan geçen gemiler uçaklarını uçuramaz kuralı varken kanaldan geçerken uçurursa ne olacaktır. Bunlar önemli sorulardır. Yanıtı belki de yeni bir dünya savaşının nedeni olabilecektir. Bölgemiz önündeki yılları savaş gerginliğinde ve ekonomik baskı içinde geçirecektir. Ve yine bilindiği üzere dünya ağırlaşan sorunları nedeniyle üçüncü dünya savaşının ön hazırlığı içindedir. Ve savaş tüm hızıyla bölgemizde devam ediyor. Ve bu savaş bildiğimiz yöntemlerin izlendiği bir savaş olmayacak gibi duruyor… Ekonomik ve çevresel baskıları çok ön planda olacaktır. Bu proje uygulanırsa devletimizin beka sorunu bile ortaya çıkabilir.
Unutmayalım ki Atatürk, Lozan’da Boğazlar konusunda ölümüne mücadele etti ve orada alınamayan ve ucu açık kalan konular da üstünlüğü şartlar olgunlaştığında 20 Temmuz 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesiyle ABD ve İngiliz emperyalist güçlerine kabul ettirdi. Devletimiz için Boğazlar konusu var yada yok olma durumudur.
Saygılarımla