Bu hafta Atatürk devrimlerinin çok önemlilerinden birisi olan kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 88. yıldönümü. Bundan dolayı bu haftaki sohbet konumuz kadınlar üzerine olacaktır.
Dünya tarihinde tarıma geçiş kadınlar sayesinde olmuştur. Tarıma geçiş ise uygarlığın doğuşudur. Bundan dolayı “uygarlık kadınlar sayesinde ortaya çıkmıştır” dersek yanlış bir şey söylememiş oluruz. Tarımın başlaması ile ilk yerleşim yerleri kurulmuştur. Buralarda yöneticiler kadınlardır. Anadolu’daki kent devletçiklerini kadınlar yönetmiştir. Bu dönemde dini inançta Ana tanrıça dinidir.
Kentler saldırılara uğramaya başlayınca yönetim erki erkeklerin eline geçmiştir. Böylece anaerkil düzenden ataerkil düzene geçilmiştir. Bu düzene bağlı olarak dinlerde de Baş Tanrı erkek olmuş ve Ana Tanrıça ikinci plana atılmıştır. Bu ataerkil yapı tüm çok kentli devletlerde egemen olmuştur. Hatta Atina demokrasisinde kadınların yeri yoktur. Roma’da da kadınlar erkeğin kölesi durumundadır.
B:u dönemlerde ise Türklerde durum farklıdır. Kadın erkek beraberdir. Kağan devleti eşi olan Hatun ile beraber yönetir. İskitlerin efsane kraliçesi Tomris Hatun eşinin intikamını Pers kralı Darius’tan alır. Bu devleti Kağan ile eşinin yönetmesi geleneği Türk devletlerinde günümüze kadar gelmiştir. Bugün Azerbaycan’da devlet başkanı devleti eşi ile beraber yönetmektedir.
Türklerde Han demek “emrine girdiğim büyüğüm” demektir. Cengiz Han tebaasına “Ben sizin hanınızım eşim ise benim Hanımdır”. demiştir. Bugün Türklerde eşlere “hanım” denilmesinin kökeni buradan gelir. Türkler 11 yüzyılda İslamiyet’i kabul edince kadınlar ikinci plana itilmiştir. Devleti yöneten sultanlar ve padişahlar ise artık tek eşle evlenip hanım sahibi olacağına bir çok kadından oluşan haremler kurmuşlardır.
Haremlerdeki kadınlar hanım değil cariyedir. Ayrıca kentlerde de kadınlar perde gerisine itilmişler ve sokaktan çıkarılmışlardır. Oysa aynı dönemlerde kırlarda tarımla ve hayvancılıkla uğraşan Türklerde kadınlar hayatın içindedir. Kadın erkek beraber çalışırlar beraber üretirler. Kaç göç yoktur. Türkülerimizde bu beraberliği çok net duyabiliriz.
1789 yılındaki Fransız ihtilalinden sonra Avrupa’da milliyetçilik rüzgarları esmeye başlamıştır. Bu rüzgarlar sonucu Osmanlı İmparatorluğundaki azınlıklar da kendi milli devletlerini kurmak için mücadeleye başlamışlardır.1912 yılında Balkan yarımadası bu şekilde elden çıkmıştır. Bunun üzerine Türk milliyetçiliği kavramı ortaya atılmış ve Türk ocakları kurularak Türk kültürüne ve Anadolu’daki göçebe Türk obalarına eğinilmiştir.
2.Meşrutiyet döneminde kadın hakları için bazı çalışmalar yapılmış ve bazı başarılar da kazanılmıştır. Kurtuluş savaşı Türk milliyetçiliği ve kültürü üzerine yapılmıştır. Kırsal kesimin kadınları emekleri ile çalışarak Kurtuluş Savaşına katkılarda bulunmuşlardır.1923 yılında Cumhuriyet ilan edilmiş ve ardından devrimler başlamıştır. Eğitim ve öğretim tüm çocuklar için geçerli olmuştur. Karma eğitim benimsenmiştir.1924 yılındaki Anayasanın hazırlanmasında kadınlara seçme ve seçilme hakkı dillendirilmiş ama kabul görmemiştir.
3 Nisan 1930 tarihinde belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı verilmiştir. 26 Ekim 1933 tarihinde ise köy kanununda bazı değişiklikler yapılarak köy muhtarlığı seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı verilmiş ve ilk kadın muhtarlar seçilmiştir.
5 Aralık 1934 tarihinde ise İsmet İnönü’nün teklifi ile kadınlara milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı verilmiştir.1935 yılında yapılan seçimlerde 17 kadın milletvekili seçilmiştir. Avrupa ülkeleri ise kadınlarına bu hakları bizden çok sonraları vermiştir. İngiltere’de kadınlar “Bizler Türk kadınları kadar değil miyiz ” diye pankartlar açmışlardır. Bugün hala kadınların toplumsal hayata ve siyasi hayata katılımları istenilen düzeyde değildir. Saygılarımla…