Herkese merhaba.
Sizlerle bu yazımda insan, toplum ve doğa ilişkileri üzerine sohbet edeceğim. Çünkü tüm yaşantımız bu üçgen içinde geçmektedir.
Önce doğayı tanımakla başlayalım. Doğa dünyadaki yaşam sistemini ortaya çıkaran alandır. Buna coğrafya da denir. Doğa adını doğmaktan yani doğanın üretkenliğinden almıştır. Hay diri demektir Hayat da adını bu dirilikten yani üremeden almıştır. Felsefede adı Fisiko’dur. Doğma üreme anlamındadır. Günümüzdeki fizik terimi de buradan gelir. Fizik doğayı ölçümlerle inceler. Doğa tüm dünyayı kapsar. Dünya’ya baktığımızda 510 milyon km. alanın 149 milyon km’sinin kara, 361 milyon km’sinin deniz olduğu görülür. Bu durum bize denizdeki yaşam alanlarının daha fazla olduğunu gösterir. Zaten bilimsel araştırmalar yaşamın denizlerde başladığını göstermektedir.
Gerek Ege mitolojisinde gerek Türk mitolojisinde her şeyden önce denizlerin var olduğundan bahsedilir. Ayrıca dünya güneşin etrafında dönmektedir. Bu hareketi ile mevsimleri oluşturur. Yine dünya bir küre şeklinde olduğundan dolayı kutup bölgeleri soğuk ekvator bölgesi ise sıcaktır. Bu özelliklere göre dünya sıcak kuşak, ılıman kuşak ve soğuk kuşak olmak üzere üç kuşağa ayrılır. Karaların bir kısmı sıcak kuşakta, bir kısmı ılıman kuşakta, bir kısmı da soğuk kuşaktadır. Hayatın başlangıcı olan bitkiler bu kuşaklara göre çeşitlenmiştir. Bu bitkilerden beslenen hayvan türleri de bu kuşaklara göre çeşitlilik gösterir.
Dünyanın oluşum süreçlerini inceleyen bilim dalı Jeolojidir. Jeolojik incelemelere göre dünya 4.5 milyar yaşındadır. Bu sürenin 3 milyar yılı soğuma ile geçmiştir. Kalan 1 milyar yılı ise jeolojik zamanlar olarak ayrılmış ve dünyanın geçmişi 4 zaman olarak belirlenmiştir.
İnsan bu zamanlardan 3. zaman ortalarına doğru memeli türleri içinde yer alan primatlardan evrilerek oluşmuştur. İnsanın özellikle 4.zamanda toplumsallaşarak tam anlamıyla bu günkü insan vasfını kazandığı kabul edilir. İnsan türünün özellikle Afrika kıtasında ortaya çıktığı ve oradan dünyanın çeşitli yerlerine yayıldığı ve yaşadığı coğrafyanın etkisi ile çeşitli ırklara ayrıldığı kabul edilmektedir. Bugün insan dünyanın hemen hemen her kıtasına dağılmış vaziyettedir. İnsanın yaşamadığı tek kıta Antartika’dır. Burası buzlarla kaplı olup tarım ve hayvancılık yapılacak bir yeri yoktur. Ayrıca çok soğuktur. Antartika haricinde dünyanın her kıtasında insan görülür. Buralara yerleşen insanlar akılları ile orada ekonomik faaliyette bulunmaktalar ve yaşamlarını sürdürmektedirler.
Bu topluluklar yaşadıkları coğrafyanın tüm özelliklerini derinden öğrenmişler ve o doğanın kurallarına uyarak yaşamaya başlamışlardır. Ayrıca insan tek başına doğada tüm isteklerini karşılayamadığı için başkalarına muhtaçtır. Yani insan toplum olmadan yaşayamaz. Yaşamın dayatması insanı toplumsal olmaya zorlamıştır. Bu zorlama ise toplumları doğurmuştur. Toplumlar ise insanın bazı özgürlüklerini kısıtlamış ve toplumsal kuralların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu toplumsal kurallar önceleri doğa kurallarına uygundur. Daha sonra teknoloji geliştikçe bu kurallar doğa kurallarından sapma gösterecektir. Bu ise günümüzde çevre sorunları denilen sorunların ortaya çıkmasına neden olacaktır. Bu hafta bu kadar diyelim ve gelecek hafta toplumların doğa ile olan ilişkilerinden bahsedelim. Saygılar.
22 Kasım 2022
Sinan Kahyaoğlu