Jaws.
Tatü.
Koç.
Oturan Boğa.
Camgöz.
Hammurabi.
Kalas.
Teke.
Kaytoz.
Tanzanyalı.
Robotech.
131.
Kit(Kara Şimşek)
Kepçe.
Zeki Müren.
….
Balıkesir’in o ünlü dik yokuşunu 1980’lerde adımlayan ortaokul ve liseli pek çok arkadaşımıza bu isimler, öğretmenlerimizin gerçek isimlerinden bile yakın gelecek biliyoruz. Gerçek isimler unutulabiliyor da işte bunlar ve nice lakap hiç unutulmuyor.
Ne haşarıydık.
Neler çektirdik.
Ama çalışırdık da derslerimizi…
Ki o zamanlar telefon yok, tablet falan uçan araba misali hayal, internet ne, o da rüya.
Ev-okul-sokak, ev-okul-sokak üçgeninde geçerdi öğrencilik yılları.
Sokaklar en büyük eğlence; iyi ki de bizim zamanlarda icat olmamıştı avcumuza sığan dünyalar…
Boğulurduk gerçekten.
Şimdikiler boğuluyor da farkında değiller…
Ama yine eminiz, şimdi de lakap takmaktan vazgeçmemişlerdir…
Öğrenciliğin ruhudur öğretmenlere lakap takmak.
Yaratıcılıktır.
Doğaçlamadır.
Ve hepsi gerçektir aslında, lakapların konuluş gerekçelerini sorgulayın, “cuk” oturur her biri.
Bugün Öğretmenler Günü; kutluyoruz görev yapan tüm öğretmenlerimizi.
Bizim hayatımızda iz bırakan kaç isim var; kaçı hayatta, kaçı göçtü bu dünyadan?
Hayatta olanları saygıyla, sevgiyle, minnetle anıyoruz, belleklerden hiç silinmeyecek olanları da rahmet ve duayla.
Atama bekleyen, atanamadığı için intihar eden, atanamadığı için bulabildiği bir başka işte çalışan sayısı bilinmeyen öğretmen dışında özel okullarda hangi okul üç lira fazla verir diye pin pon topuna dönen, devlet okullarında da bin bir yokluk içinde görevlerini ifa etmeye çalışan öğretmenlerimiz…
Haklarının ve emeklerinin ödenmesi imkânsız.
Ama… Huzurlu bir maarif ordusu yoksa o ülkenin eğitim sisteminin tıkır tıkır işleyebilmesi mümkün müdür?..
Her yeni bakanın eğitim sistemini, sınavları, müfredatı değiştirip durduğu bir ülkede sistemin; çağdaş eğitim gereklerine uygun olduğunu söyleyebilmek mümkün müdür?..
Eğitime ve müfredata bile siyasetin bulaştığı, yönetenlerin kendi siyasal görüşlerine göre inceden inceden, güya çaktırmadan(!), yaptıkları düzenlemelerle pek çok doğrunun yerini yanlışın aldığı bir ülkedeki eğitim sisteminin çağdaş dünyayı yakalayabilmesi mümkün müdür?..
Uzatabiliriz daha da gerek var mı?..
Akılcı, bilimsel, çağdaş ve evrensel eğitim ışığı olsa öğrenciler zehir gibi olmaz mı; şimdi her alanda düşen başarı grafiğinin sorumlusu olarak testkolik yapılan çocuklar mı sorumlu tek?..
Okul sıralarında önceden sadece üniversiteye girmek için mücadele edilirken bu çıtayı LGS’lere indirmek… Tüm liseleri Anadolu Lisesi yapmak… Herhangi bir devlet lisesine girmek için bile sınav… Sınava çalışmak için lise sonların açık liseye geçmesi, devam mecburiyetinin lise sonlar için çorba haline getirilmesi, eğitim yılının ortasında tüm ülkenin okullarında ortak sınav yapacağım deyip okul idarelerini kara kara düşündürmek; kış saatine geçmeyip ders saatleri ile oynamak, ÇEDES gibi akla ziyan projeler ve kreşe bile mescit açmak…
Kabus gibi bir ortamda eğitim ordusunun huzurlu görev yapma imkanı olabilir mi?
Bile bile ladesler ülkesiyiz.
Ama eğitimin böylesine bir girdap içine sürüklenmesinin telafisi yok işte.
Öğretmenlerimizin gerçekten kendilerini huzurlu hissedebileceği günlerde görev yapabilmelerini dileyelim bu zamanlarda inanmak mümkün ol-a-masa da.
Kim bilir siyaset belki bir gün farkeder; eğitimin “her şey” olduğunu.
Hepimiz Hababam’dık bir zamanlar.
Ve o zamanlar; belki de bugünlerden “daha doğru” eğitim alınabilen ve verilebilen zamanlardı.
Biz demiyoruz; işin içindeki gerçek öğretmenlerimiz diyor; bir seslerini duyup da bakan olsa; en güzel 24 Kasım hediyesi olacak onlara.