Kuduz, bazı ada ülkeleri hariç tüm dünyada görülen bir çok zoonotik (hayvanlardan insanlara bulaşan hastalıklar) hastalıktan biridir. Her yıl yaklaşık 59.000 kişi kuduz nedeni ile yaşamını kaybetmektedir. Olguların çoğu Asya ve Afrika ülkelerinde görülmekte, kuduz nedeni ile ölümlerin %80’nini kırsal bölgede yaşayanlar, %40’ını da 15 yaştan küçük çocuklar oluşturmaktadır.
Kuduz, aşısı 1885’te yani neredeyse yüz elli yıl önce geliştirilmiş, yüzde 99.9 öldürücü ama bunun yanında yüzde 100 önlenebilir bir hastalıktır. Son yıllarda, ülkemizde kuduz hastalığı geçtiğimiz yıllara göre daha fazla konuşulmaktadır.
21.yüzyılda, kuduz nedeniyle insanların ölmesi kabul edilebilir değildir. Son yıllardaki artış tek bir nedene bağlanamaz. Her şeyden önce, kuduz riskli ısırılmalara baktığımızda tamamının kırsala yakın bölgelerde olduğunu ya da bağlantılı olduğunu görüyoruz. Bu da aslında, Türk Veteriner Hekimleri Birliği olarak her zaman uyardığımız konuyu tekrar gündeme getiriyor: ‘’Yaban hayatına yaklaşılmaması gerekliliği’’
Hem ekosistemin korunabilmesi için hem de zoonotik hastalıklardan korunabilmek için uzak durulması gereken yaban hayatı, özellikle son yıllarda maden çalışmaları, yol çalışmaları, kentten uzak yaşam beklentilerinin karşılanabilmesi gibi konular nedeniyle her zamankinden daha fazla işgal edilir oldu. Bu kapsamda sahipli ve sahipsiz hayvanların kuduz aşısının yapılması ve/veya yaptırılması, yaban kaynaklı kuduz hastalığına karşı, önceki yıllarda yapılmış ve başarılı olunmuş oral aşılamanın devamı gerekmektedir.
Ülkemizde her yıl yaklaşık 250.000 kuduz riskli temas bildirimi yapılmakta olup, yılda ortalama 1-2 kuduz vakası görülmektedir. Özellikle, popülasyon artışı nedeniyle, ülkemizin en önemli sorunlarından biri haline gelen ‘’sahipsiz hayvan popülasyon sorunu’’ da her kuduz vakasında karşımıza çıkmaktadır. Sahipsiz hayvanları koruma ile ilgili tüm mevzuat, ağırlıklı orman hizmetleri gören Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü bünyesinde bir daire başkanına bağlı “Hayvanları Koruma Çalışma Grubu”tarafından hazırlanmaktadır. Oysa, Uluslararası Cenevre Veteriner Hekimliği Antlaşması’na (3245 sayılı kanun) uygun olarak, özerk bir yapıda (devletin en üst makamına bağlı, veteriner hekim yöneticiler tarafından idare edilen, yetkili, stratejik kararlar alabilen, bölge ve taşra örgütlenmesi olacak şekilde) Veteriner Hekimliği Teşkilatları’nın kurulması, zoonotik hastalıklar, sahipsiz hayvanlar, hayvancılık gibi ülkemiz için stratejik öneme sahip konularla ilgili görev ve yetkilerin bu özerk yapıya verilmesi birçok olumsuzluğu ortadan kaldıracaktır. Oysa günümüzde bunun tam tersi uygulanmakta, sahipsiz hayvanlar, birkaç Bakanlık’ın yetkililerince sahadan görüş alınmadan masada görüşülmekte, meslek örgütümüze fikri dahi sorulmamaktadır.
Kuduz başta olmak üzere, çok sayıdaki zoonotik hastalığı veteriner hekimler hayvanlarda önleyerek, toplum sağlığını korurlar. Şu anda ülkemizde bu konuların gündem olmasının nedeni ‘’veteriner hekimlik hizmetlerindeki aksama’’, veteriner hekimlik hizmetlerinin aksamasının nedeni de ‘’özerk bir veteriner hekimlik otoritesinin olmayışı, yeterince veteriner hekimin koruyucu hekimlik konusunda görevlendirilmemesi’’dir.
28 Eylül dünyada “kuduz hastalığı” konusunda farkındalık yaratmayı amaçlamış bir gündür ve bu sene teması ‘’Hepimiz birimiz için, Tek Sağlık hepimiz için’’olarak belirlenmiştir. Yani, uzun zamandır, hayvanların hak ettiği sağlıklı ve refah içinde bir yaşam ile toplum sağlığı ve refahı için savunduğumuz Tek Sağlık yaklaşımını konuşmanın tam zamanı…