Zevk mi alıyoruz?..
Birey olarak başkasına, çevreye, şehre saygının neresindeyiz?..
Kendimize saygımız var mı?
Yakıştırabiliyor muyuz; başkasını eleştirirken kendimiz ne durumdayız?..
Zevk alıyor.
Egzoz sesiyle, motora ara gaz verip şehir içinde yarıştaymış gibi gazı kökleyerek o dayanılmaz sesi çıkartınca mutlu mu oluyor?..
Gecenin bir yarısı….
Hastası var, uyuyanı var; düşünür mü?..
Düşünmüyor.
Kendisinin hoşuna gidiyor ya, kimin umrunda?
Biri laf söylese zaten doğuştan “efe” (!)
Zaten kimse de laf söyleyemiyor; çünkü ortalık “manyak” dolu!
Yozlaşma dalga dalga iliklerimize işlediğinden yaşamın her alanına bulaşmış halde, farkında mısınız?
Tahammülsüzlüğün de tavanındayız.
Uyarsan dayak yemeyeceğinin garantisi yok.
Hasta yakını doktoru darp ediyor.
Küpe takan genç dövülüp bıçaklanıyor.
Trafikte birbirine beyzbol sopasıyla saldırmak zaten sıradan hal aldı.
O yüzden kabahat, kusur ve ayıp bizde olduğu halde diklenmek artık çelişki olarak görülmüyor.
Şehirlerarası yolda penceresinden sigarasının izmaritini, içtiği suyun boş petini, yediği kekin paketini yola fırlatanı çok gördük.
Piknik yerlerinin çöplüğe döndüğü bir ülkede anormal mi?..
Ama şehir içinde, kırmızı ışıkta durmuşken, penceresini açıp yere çöp atmak neyin nesidir ya?
Onu da gördük de; bu vurdumduymazlık şaşırtmanın ötesinde beyin yakan cinsten.
Sağı solu araç.
Önü arkası araç.
Gayet rahat bir şekilde, durduğu noktada, trafiğin içinde olduğunu takmadan, herkesin gözü önünde penceresini açıp yola çöp atmak!
Sorumsuzluğun daniskası!
“Utanmaz” desen “sen kime utanmaz” diyorsun diye üstüne yürür.
Aracının üst segment olması mı yola çöp atma hakkı veriyor derseniz, muhtemel öyle görüyordur kendini.
Bir toplumun çağdaş olması için aracının markasının lüks olması, iyi giyim, bol para ölçüt değil. Bunlar ancak, bireysel ve toplumsal sorumluluğu da barındırıyorsa anlam ifade edebilir ki, egzozuyla sessizliği yırtanın da, yolun ortasına çöpünü boşaltanın da yaptığı sadece kaba bir görgüsüzlük, ötesi yok.
Medeniyetin asgari şartlarını yerine getiremediğimizden dalga dalga her kesime bu çirkinlik yayılıyor.
Beş yıldızlı otelin şezlongunda martinisini yudumlarken sigarasının izmaritini beş karış ötesindeki çöp kutusuna atmak yerine sahile çivileme sokabiliyor.
Sahiller üç taş bir izmarit halinde, yakında izmarit sayısı kum ve taşları kaplayacak!
Sinemaların eski modası yok ama her seans sonrası koltuk aralarının nasıl bir hale geldiğini, iki saatlik bir film sonrası bu kadar kirliliğin nasıl yaratılabildiği üzerine tez yazsan kaldırır!
Günlük yaşamın renklerini soldurduk.
Beynimiz tuhaf mı işlemeye başladı ne?
Haz mı alıyoruz böylesine görgüsüzlükten, duyarsızlıktan?
Nasıl yaşadığının farkında olmayan birey, toplumun ne hale geldiğinin ayırdına varabilir mi?
Ve o birey için nasıl yönetildiği önemli mi; yoksa sadece nefes alıp temel hayati fonksiyonlarının işleviyle mi sınırlı hayatı; ne dersiniz?
“Vız gelir tırıs gider” felsefesi mi?
Milletin meclisi olan o yüce “kurum” bile tekme tokat, küfür, hakarete gark olmuşken…
Yasam işlevi bu hale düşünce sokağa yansıması da çapraşık oluyor kuşkusuz.